Zamanı çoktan geçmedi mi?

M. ALİ ULUTURHAN M. ALİ ULUTURHAN 31/12/2019 23:40
Haftasonu ve resmi tatilleri birleştirip 4 günlük boşluğumuzu değerlendirelim diyoruz. Planımız Tatra dağlarına, Zakopaneye gitmek.

Tatra dağları Slovakya sınırında ülkenin güneyinde, ülkenin en yüksek noktasının bulunduğu bir yer.

Yola çıkıyoruz, Polonya yolları AB ülkeleri arasında gördüğüm en kötü yollar diyebilirim. Otoyollar bile bizim Türkiye’deki duble yol ayarında. Öyle olmasına rağmen hız sınırı 130km/s. Tabi Zakopaneye otoyol yok o yüzden seyahat biraz zorlu ve yavaş geçiyor.  Krakow'dan sonra yolların genişlemesi kalan 110 kilometrelik yolculuğu rahatlatıyor ama bu kez de şehir içi trafiği gibi şehir dışı trafiği ile karşılaşıyoruz. 8 kilometrelik kuyruk var.   Bu bilgiyi Polonya’daki çoğu kişinin araçlarına taktığı telsizler sayesinde öğreniyoruz. 5 saatlik yolculuğun ardından ulaşıyoruz. Kalacağımız otele gidiyoruz. Kişi başı 60zloty ( 35 lira )  günlük fiyat. Yerleştikten sonra merkeze gidip yemek yemeğe karar veriyoruz. Geleneksel Leh mutfağı tercihimiz. Leh mutfağı çoğunlukla, Lahana, patates, kök sebzeler ve domuzdan oluşmakta bu yüzden domuz olmayan bir yemek bulmak biraz sıkıntı. Kararımı içinde lor peyniri, patates ve soğan olan bizim mantının büyük versiyonu olan pierogi russkieden yana kılıyorum (15zl) , tabi üzerine dökülen sosu söylemeyi unutmadan. Ekşi krema ile servis ediliyor genellikle ama siz söylemezseniz, üzerine bizim tereyağı koyduğumuz gibi domuz yağını gezdirip sunuyorlar buna dikkat etmek lazım eğer domuz ürünü kullanmıyorsanız.

Sabah erken kalkıp milli park ilan edilmiş Zakopane dağlarında bir kaç yürüyüş ve tırmanış parkuru var, en uzun parkuru zirvesinde bir kaç tektonik göl olan parkuru seçiyoruz. Yürüyüşümüz normal hızla ortalama 5 saat sürecek, gözüm korksa da başlıyoruz. Girişe 6 zloty verip giriyoruz. Sizi belli noktaya bırakan at arabaları var 5 zloty ücret veriyorsunuz, burada atlar çok iri cüsseli olduğundan biraz ürküyor insan. Çok fazla insan var; şehir merkezinde bile bu kadar insan görmeniz zor. 3 saatlik yürüyüşten sonra zirveye çıkıyoruz, muhteşem göl manzarası eşliğinde.  Tatra dağlarında yetişen keçilerin sütünden yapılma isli peynirlerden yiyoruz. Sıcak çay sallama da olsa içimizi ısıtıyor. Hava serin ama her yer insan dolu, annelerinin sırtındaki bebeklerden, kuzey yürüyüşü (nordic walking)  yapan 70 yaşındaki amcalara teyzelere kadar...  Geri dönüş başlıyor ve yorucu gün otelde son buluyor çünkü sabah yeniden erken kalkılacak.

Sabah yine erken kalkıp çıkıyoruz yola, araç park edecek yer zor buluyoruz , park yeri Leh, Slovak , Çek , Macar  plakalı araçlarla dolu. Bugünkü yürüyüş için kısa parkuru seçiyoruz çünkü yarın uzun bir yolculuk var. bu parkur da muhteşem manzaralarla dolu şelaleler, bizim Karadenizdekine benzer çayları geçip geleneksel Polonya müzikleri yapan restorantta ayırttığımız akşam yemeğini dört gözle bekleyen aç kurtlar olarak merkeze dönüyoruz.

Ve ertesi gün dönüş başlıyoruz puslu havasıyla şehir bekliyor bizi ve ülkemi Türkiye Cumhuriyeti’ni ve ülkemin insanlarını düşünüyorum. Dağları düşlüyorum hani sadece uzaktan bakmakla yetindiğimiz çam ormanlarıyla kaplı cırcır böceklerinin sesinin kuş cıvıltılarına karıştığı dağlar... Kaç tane Antalyalı Termessos'u Saklıkent'i  bir İzmirli Spil'i ya da birbirinden güzel gizli kalmış mekanları merak edip görmeyi ve gitmeyi hayal etmiştir. İnsanlar binlerce kilometre uzaktan ülkemi keşfe çıkarken neden bizim insanımız aklının ucundan geçirmez. Ekonomik sebepler mi? Evet sebep sadece ekonomi diyorum, aynı model aracı Avrupalı 29,000 bizim 40,000 lira, aynı dizüstü bilgisayarı onlar 1100 bizim 2000 lira, akaryakıtı onlar 3 lira bizim  4,8 lira ödüyoruz diye geçiriyorum aklımdan ama geçen alınan akıllı telefonu , beş sene önce alınmış sadece bayramlarda kullanılan salon takımlarını değiştirmek insanların zevklerine de aslında para harcadığını da düşününce bunun tek sebebi olmadığına karar kılıyorum. Kuzey yürüyüşü yapan emeklinin elindeki çubukları, bisikletle tura çıkmış kişinin kaskını, uzaydan gelmiş gibi yazın bir hafta otelde geçiren insanları zengin burjuva gibi, çadırını almış tura çıkan üniversiteliyi hippi diye etiketlemeyi bırakmanın zamanı çoktan geçmedi mi?


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.