Yaratıcılık kısırlığı ve toplumsal akıl…
Bu eylemi insanlarda harekete geçiren etkenler neler olabilir? Bana göre, önce insan beyninin özgür bir ortamda bulunması gereklidir. Çünkü özgür olmayan bir beyin, eğitim, kültür ve zekâ pırıltısı ne olursa olsun ortaya çıkmaz, çıkamaz. Baskı altında olan bir beyin, ne hayal üretebilir, ne yaratıcı olabilir ve nede üretken olabilir.
Beyinleri baskı altına alan belli başlı etkenler neler olabilir? Bana göre;
- Aileden alınan eğitim faktörü.
- Okuldan alınan eğitim faktörü.
- Dini eğitim faktörü.
- İnter-net’den alınan eğitim faktörü.
- Çevre faktörü.
Yukarıda sıraladığım beş etkenin olumlu ve yapıcı yönlendirme yapması halinde, özgür ve yaratıcı bir toplum kazanılabilir. Olumsuz yönlendirme yapması halinde ise, içine kapanık, yeniliklere kapalı, duygusal bir toplum oluşur.
Beş etkenin olumlu ve yapıcı yönlendirme yapması halinde, etken bir toplum, olumsuz yönlendirme yapması halinde ise edilgen bir toplum oluşur.
Etken toplumlar, dünya işlerinde olayları ve gelişmeleri izleyen, yönlendiren, şekillendiren, kurallar koyan insanlar grubudurlar. Kısacası yöneten konumundadırlar.
Edilgen toplumlar, dünya işlerinde yönlendirilmeye, şekillendirilmeye, kurallara uymaya sevk edilen, dikte edilen insanlar grubudurlar. Kısacası yönetilen konumundadırlar.
Etken grup aynı zamanda üretici gruptur. Üretkendir, üretir ve ürettiği ürün veya teknolojiyi edilgen gruba satarlar. Edilgen grup hazır yiyicidir. Paraları varsa her türlü ürünü satın alır ve çağın gelişmelerinden yararlanırlar. Paraları yok veya yetersiz para sahibi iseler, fakirler ve yoksullar kervanına katılıp, ömrü boyunca sürünür dururlar.
Beyinleri baskı altına almada kullanılan en kolay, en etkili ve en bilinen ögeler nelerdir?
Bana göre; “Ayıp, Günah, Yasak” Ögeleridir.
Çocuklarımız bir yaşını doldurduktan sonra, aile bireylerinden öğrendikleri ayıplar ile tanışırlar. Dört yaşından sonra, aile ve çevreden öğrendikleri günahlar ile tanışırlar, ergenlik çağından sonra ise, yaşadıkları ülke standartlarının yasakları ile tanışırlar.
Yukarıda belirttiğim her üç öge de, aslında yaşamımızın olmazsa olmaz ögeleri arasında bulunurlar. Bu ögeler her toplumda vardır. Lakin toplumlar bu üç öge ile iç içe yaşamak zorundadırlar. Bu üç öge olmaksızın bir yaşam sürdürmemiz hemen hemen olanaksız gibidir.
Ne var ki, medeniyet ve teknolojik alanlarda gelişmiş olan ülkelerde yukarıda sıraladığım baskı ögelerinin insanların beyinlerini kilitlemelerine izin vermeyecek dozda olmasına özen gösterilir.
Gelişememiş veya gelişmişlere bağımlı kalmış, aşırı muhafazakâr ülkelerde de bu dozun kontrol edilemediği izlenmektedir.
Peki, yaşantımızı bu kadar derinden etkileyen bu üç baskı ögesi, yaşantımızın aynı zamanda olmazsa olmazlar arasında bulunuyorsa, beynimizi baskılar altından kurtarıp, etken grup içine nasıl girebiliriz? Sorusu akla gelebilir.
İşte bu husus, işin püf noktasıdır.
Hemen hemen bütün gelişmiş ülke yönetimlerinin bu üç ögeyi denetimleri altına aldıkları gözlemleniyor. Gelişmiş ülkeler denetimi nasıl ve hangi yollarla sağlıyorlar?
1) Tabii ki, öncelikle ülke gençlerine verilen kaliteli eğitim kanalı ile sağlıyorlar.
2) Yasama, yürütme ve yargı erklerinin bağımsız çalışması ve sağlıklı denetimi ile sağlıyorlar.
3) Görsel ve yazılı medyayı, yapıcı ve tarafsız denetim politikaları ile sağlıyorlar.
Bu üç ögenin dozu üç erk tarafından iyi ayarlanırsa, insanların beyinleri üzerinde bir baskı aracı olarak değil, bir düzenleyici araç olarak yer alıyorlar. Böyle toplumlarda insan beyinleri daha özgür kalıp, üretkenleşip, yaratıcı ve üretici oluyorlar.
Eğer yönetimler doz ayarlamasını kendileri düzenlemez, bu işlemi toplum içindeki bazı dinamiklere bırakırlarsa, toplumlar farklı menfaat gruplarının etki ve yönlendirme oyunlarına teslim olurlar. Bu teslimiyet, insan beyinleri üzerinde korkutucu, sindirici, uyuşturucu, baskılayıcı etkiler yapar. Yani kırılgan ve edilgen bir toplum olurlar.
Bu üç ögenin dozunun iyi ayarlandığı ülkelerde gerçek bir demokrasi uygulanıyorsa, bu ülke halkları, eğitim, kültür, sanat, bilim, teknoloji, ekonomi, sanayi dallarında atılım yapıyorlar. Halkın yaşam, refah ve medeniyet seviyesi yükseliyor.
Demokrasinin olmadığı ülkelere dikkat ediniz, hepsinde de fakirlik, yoksulluk ve zavallılık vardır. Demokrasinin kısmen uygulandığı ülkelere dikkat ederseniz, az gelişmişlik ve bağımlılık vardır.
Bazı demokratik ülke halkları demokrasinin nimetlerinden yararlanıp, refah içinde, medenice yaşarlarken, diğer taraftan, demokratik olmayan veya yarı demokratik ülke yöneticileri, kendi saltanatlarını sürdürebilmek için, bu üç ögeyi, oltada yem örneği, bir baskı ve yönetim aracı olarak kullanmaktadırlar.
Yaşantımız içindeki “Ayıplar, Günahlar, Yasaklar” ‘ın dozları iyi ayarlanamadığı ve denetlenemediği sürece, etken değil, edilgen toplumlar arasında yer almaya devam edeceğimiz muhakkaktır.
Edilgen toplumlarda yaratıcılık, üretkenlik, sanat, bilim, teknoloji, özgürlük, çağdaşlık ve demokrasi gelişmez veya yeterince gelişemez.
Aklın doğru yönde kullanılması durumunda, akıl her zorluğun üstesinden gelebilir. Türk milletinin gereksinimi, “Bireysel aklın” gelişmesinin yanı sıra “Toplumsal aklın” da oluşup, gelişmesidir.
Toplum aklını oluşturacak, geliştirecek, yönlendirecek bir liderin ortaya çıkması halinde, Türkiye yeniden doğacaktır.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: