Willendorf’tan Çatalhöyük’e Venüs Figürleri

Paleolitik Dönem’den günümüze 30.000 yıllık bir sanat eseri: Willendorf Venüsü. Tarih öncesi ilk eserlerin ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı hakkında fikir yürütmek, sanat tarihçiler için oldukça gizemlidir. Ancak elimizdeki buluntulardan şunu söyleyebiliriz ki, en ikonik olanları Venüs figürleri. Farklı coğrafyalarda olmalarına rağmen benzer ilksel özellikler gösteren bu eserleri gelin birlikte inceleyelim…

Sinem Sözcü Sinem Sözcü 22/10/2024 18:08
Willendorf’tan Çatalhöyük’e Venüs Figürleri

Dönüm noktaları… Herhangi bir tarihsel sürece genel olarak baktığımızda dönemleri derinden etkileyen bazı noktalar vardır. Bu süreçler içinde hem etkileyen hem de etkilenen tarafta olan biz insanlar olarak, özümüzde varoluşsal olarak bulunan bilme isteği ve merak duygusuyla birlikte birçok gelişmeyi yorumlamaya başladık. Bu yorumlama aşamasının bazen öncesinde bazen de sonrasında kendimizi çeşitli yollarla ifade ettik. İnsanın kendini ifade etme, kurgulama, üretme içgüdüsü; Paleolitik Çağ dediğimiz Eski Taş Devrinden mağara resimlerine ve kilden yapılmış küçük figürinlerden (bulunan en eskiler olduğu için) başlayarak günümüzde yapay zekanın sanat üretmesine kadar uzanır.

Sandro Botticelli, The Birth of Venus (c. 1484–1486) Uffizi, Florence

Peki nedir bu sanat? Yaratıcılığın, becerinin ve hayal gücünün bir ifadesi ve uygulanması olarak nitelenen sanat kavramının yaşamımızı ortaya koyuş şeklimizle doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Yaygın görüşlerde bu tanımın alt türleri genellikle edebiyat, resim, müzik, tiyatro, sinema, dans, mimari ve heykel gibi alanlarla ilişkilendirilirken, ben; düşünme, dokunma, yemek yapma, kısaca mental ya da fiziksel üretilen her şey hatta kendiliğinden olan yaprak kıpırtısı ya da rüzgar, kuş, kurbağa gibi doğal fonksiyonların da (günümüzde müzikal olarak kullanılıyor) sanatsal bir öğe olabileceği kanısındayım. Ancak, tarihsel süreçlere baktığımızda, yıllar boyunca sanatın geçirdiği dönüşümler insanların ortaya konan eserleri algılama anlayışını oldukça etkiledi. Sanat tarihi boyunca neyin sanat olduğu konusunda fikirler sürekli değişirken, bazen kısıtlamalar yaşandı bazen de kurallar yıkılıp yeni tanımlamalar ortaya çıktı.

Soldan Sağa: Vincent van Gogh'un 1887 tarihli otoportresi; bir Chokwe sanatçısının kadın ata figürü; Sandro Botticelli'nin Venüs'ün Doğuşu tablosundan detay; ve bir Okinawa Shisa aslanı...

Genellikle bir eseri incelerken onu icra eden kişinin zihninde süzülerek, onun neler hissederek, neyden ilham alarak eserlerini ortaya çıkardığını düşünürüm. Tabii bu noktada o dönemin şartlarına ve sanatı etkileyen başka faktörleri de incelerim. Felsefi, ekonomik, sosyolojik ve psikolojik yani sanat üretiminin alt yapısını oluşturan faktörler gibi. 

Ancak bazı dönemler vardır ki, bu sanat üretimini etkileyen faktörlere ulaşmak güç. Hatta eserlerin kime ait olduğu ve neden ortaya koyulduğunu tahmin etmek de oldukça muamma. Bu dönemler şüphesiz ki tarih öncesidir.  

Günümüzde ilk sanat eserlerinden biri olarak değerlendirilen en ünlü eser, Paleolitik Dönem’e ait 30.000 yıllık bir figürin. Ya da bir diğer adıyla heykelcik. Karşınızda 11 santimetre yüksekliği ile tüm dünya tarafından çok değerli görülen Willendorf Venüsü…

Venus of Willendorf (Viyana Doğa Tarihi Müzesi)

Tarih öncesi ilk sanat eserinin ne zaman ve nasıl yaratıldığını bilmek oldukça güç. Ancak şunu biliyoruz ki, en az 2,5 milyon yıl önce insanlar avlanmak, barınmak gibi zorunlu ihtiyaçlar söz konusu oldukça taştan çeşitli aletler ve silahlar yapmaya başladılar. Daha M.Ö. 80.000’de yapıldığı düşünülen deniz kabuklarından yapılmış kolyeler ve mağara resimleri gibi. Zaman ilerledikçe insanlar taş, kemik, kil, fildişi gibi hammaddeleri kullanıp çeşitli figüratif heykelcikler yapmaya başladılar. Avrupa’nın pek çok yerinde yapılan kazılarda ilk insanların mezarlarında ve mağaralarda çoğu kadın formunda heykelcikler (venüs) bulundu.

Kadın formundaki bu heykelcikler ilk olarak 19. yüzyılda bulundu ve bu heykelciklere “Venüs” adı verildi. Bulunan heykelciklerdeki kadın tasvirleri genellikle kadın anatomisinin belli yerlerini vurguluyor. Binlerce yıl önce yapılmış ve oldukça dikkat çeken vücut hatlarıyla bu kadın figürlerinin bereketin ve doğurganlığın bir simgesi olduklarına inanılmakta.

Paleolitik Dönem’e ait Bazı Venüs Figürinleri

Tüm bu bilgiler ışığında, en ikonik eser olarak bahsettiğim Willendorf Venüsü’ne dönecek olursak, 1908’de Josef Szombathy tarafından Avusturya Willendorf’ta bulunduğu için bu ismi almıştır. Oolitik kireçtaşından oyma olan figürü günümüzde Viyana’daki Doğa Tarihi Müzesi’nde ziyaret edebilirsiniz.

Willendorf Venüsü’ne biraz aşina olduğunuza göre, şimdi bu sanat eserinin altyapısı ve oluşturduğu anlamlar hakkında biraz fikir yürütelim. Genellikle bu tarzda kadın figürleri ‘ana tanrıça’ ya da ‘bereketin’ sembolü olarak betimlenir. Ancak ana tanrıça ya da toprak ana gibi fikirlerin insanlık tarihinde tarımın gelişmesiyle geliştiği de teoriler arasında. Dolayısıyla erken göçebe toplumlarda böyle bir özelliğin bulunmadığı verisini baza alırsak, figürün idealleştirilmiş ve doğurganlığı temsil eden bir kadın ifadesi olduğu düşüncesi daha uygun olabilir nitelikte. Willendorf Venüsü ve diğer Venüs figürlerinin şişmanlığının bolluk, bereket, uzun yaşama, hayatta kalma gibi kavramları simgelediği düşünülüyor.

Willendorf Venüsü (Viyana Doğa Tarihi Müzesi)

Venüs figürleri yaratıcı sanatın en eski kalıntıları olarak kabul ediliyor ve pek çok kıtada bulunmuş durumda. Belirtildiği gibi, birbirinden farklı kıtaların içinde bulunan ancak benzer ilksel özellikler gösteren bir diğer oldukça önemli figür ise kendi topraklarımızda bulunan ‘Çatalhöyük Ana Tanrıça Kültü’.

Çatalhöyük, Türkiye’nin Konya ilinde bulunan bir Neolitik Dönem (Yeni Taş Çağı) arkeolojik sit alanıdır. M.Ö. 9000 yıllarına kadar uzanan geçmişiyle Anadolu toplumunun yerleşik hayata geçiş örnekleri bakımından oldukça önemli bir yerdir. Kendine özgü stili ve buluntularıyla dikkat çeken bu alan UNESCO Dünya Mirası olarak kabul edilmiştir.

Çatalhöyük Arkeolojik Sit Alanı (Sağdaki Görsel: Bulunan ev tiplerinin orijinaline yakın illüstrasyonu)

Böylesi değerli bir arkeolojik alana ev sahipliği yapıyor olmamızın verdiği mutlulukla, sıra burada bulunan dünyaca ünlü ‘Çatalhöyük Ana Tanrıça Kültü’nü incelemeye geldi… 

Çatalhöyük Ana Tanrıça Kültü (Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara)

Çatalhöyük Ana Tanrıça Kültü, MÖ 7000 ve MÖ 5000 yılları arasında tarihlenen ve 1961 yılında arkeolog James Mellaart tarafından topraktan çıkartılan bir çıplak kadın formudur. Vücut yapısı olarak tarih öncesi dönem Venüs formlarını andırmaktadır. Ancak kendisinin betimlenmesinde bulunan detayların farkları, onun sadece bereket ve doğurganlık temsilinden ziyade bir tanrıça olarak anaerkil topluluklar tarafından tapılan bir form olduğunu düşündürür.

Kimileri tarafından bu teoriye dair kanıtlar yeterli olmasa da, arkeolog Mellaart’a göre Çatalhöyük’te “her şeyin yaratıcısı Büyük Tanrıça” etrafında şekillenmiş bir din vardı. Özellikle duvar resimlerinde ve heykellerde görülen boğa betimi bu yüce tanrıçanın oğlunu, ya da kocasını temsil ediyordu. Mellaart’ın Çatalhöyük’te bir tanrıça kültünün varlığından bahsetmesi burada inanılan tanrıçanın “Ana Tanrıça” olduğu varsayımını doğurdu.

 

Tüm bu betimlemeler doğrultusunda, tarih öncesi dönem eserleri hakkında bahsettiğim muamma tam olarak burada oluşuyor. Zamanda geriye doğru gittikçe eserler hakkında edindiğimiz bilgiler azalıyor ve yorumlamalarımız daha çok hayal gücümüzle ilişkili oluyor. Sanırım turizmin arkeolojiyle, arkeolojinin de sanatla kesiştiği en güzel nokta da burası. Meraklıların hayal gücüne ettiği hizmet…

Willendorf’tan Çatalhöyük’e Venüs Figürleri başlığı altında size anlatmak istediğim şey; insanın yaratıcılığıyla harmanladığı üretiminin (ne amaçla olursa olsun), binlerce yıl öncesinde, farklı coğrafyalarda birbirlerinden haberleri dahi olmadan nasıl da eşzamanlılıkla benzer ilksel özellikler gösterdiği. Bir tarafta Avusturya’da başlayan yolculuk, bir tarafta Anadolu’da Çatalhöyük’e uzanıyor…


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.