Türkiye’de Turizm Deyince…
Turizm deyince dünyanın her yerinde yüzler güler. Eğlenceyi, yaşamın farklı tatlarını arama adına yeni keşiflerin peşinde koşmak turizmle akıllara gelir.
Dr. Volkan Altıntaş
Türkiye’de ise turizm deyince bu özelliğin yanına farklı heyecanlar ve krizlerle maceranın boyutu daha da artmaktadır. Sadece son dönemde yaşadıklarımız bile bu maceranın hangi düzeyde yaşandığının kanıtıdır.
Birçok platformda söylediğim ve çocukluğumuzdan bu yana bize öğretilen “Türkiye’nin Avrupa ve Asya arasında köprü” olgusunda geldiğimiz son noktada savaş çığlıklarıyla turizmi yan yana konuşur bir süreç yaşamaktayız. Bölgenin jeopolitik öneminin en fazla hissedildiği bu günlerde tahmin edilmesi zor bir sürecin başladığı 2015 ve devamında Türk turizmini derinden etkileyebilecek 2016 ve sonrasına kendimizi hazırladığımız da bir gerçektir. Derinleşen Suriye çıkmazı, Türkiye sınırlarını aşan ve Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde belirleyici rol bile üstlenen mülteci krizi, düşürülen bir Rus uçağı, ülke içinde artan terör olayları, siyasi iç çekişmeler, enerji bağımlılığında alternatif arayışlar ve belki de listenin en sonunda kendine yer bulabilen turizm gerçeği.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana siyasi ve ekonomik olarak birçok türbülanstan bazen ağır yaralı bazen de hafif sıyrıklarla bugünlere geldiği kabul edildiğinde, günümüzde yaşadıklarımızın da -yukarıda bahsettiğim “köprü” ironisiyle bağlantılı olarak- geçmişteki gibi benzer sonuçlarla atlatılacağı ve bunun sonucunda yeni ve farklı bir sürecin yaşanacağı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Uzun vadeli planlara, projelere bakıldığında ve siyasi değerlendirmeler bakımından bu süreç doğru olarak kabul edilmekle birlikte kısa vadede ortaya çıkan sonuçlar maalesef çok yıkıcı ve yok edici olabilmektedir. Örneğin turizm endüstrisinin bütününde yaşanması muhtemel senaryolar olayın kısa vadeli yansımaları olarak kabul edilmektedir.
Dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan ve neo-liberal politikalarla beslenen ekonomik krizlerin pençesinde yaşayan halkların “turizmin gülen tarafını” yaşamaları için zaten ortada bir ekonomik mücadele var iken bir de siyaseten derinleşen ve halkların birbirlerine bakışlarını derinden etkileyecek politikalarla turizmin olumlu tarafını yakalamak gittikçe zorlaşmaktadır. Düne kadar vizelerin kalktığı ve Türkiye’nin her bölgesinden turların düzenlendiği ve beş yıldızlı Türk menşeili otellerin açıldığı Suriye, diğer taraftan Antalya’nın yani Türk turizminin kalbinin en önemli atardamarı olan Rusya’nın düşürülen uçak sonrası aldığı tavır, alternatif pazarlarımızdan İran’ın politik arenadaki çıkışlarıyla Türkiye’ye bakışının yansımaları, Irak içindeki varlığımızdan rahatsız olan komşumuzun uluslararası arenada haklılığını ispat çabaları, Avrupa pazarında ise yıllardır devam eden kendimizi daha iyi anlatma telaşı ve terörle yakından uzaktan alakamız olmadığını dair dünyaya kendini anlatmaya çalışan bir Türkiye. 2015 içindeki izlediğimiz “Türkiye” filminden bazı sahnelerdi bunlar. Sanki hepsi bir yap-boz oyunundaki parça gibi. Ama bu parçaların her biri ülkemizin en önemli ekonomik can simitlerinden turizm gelişiminin başını döndürmeye yetecek düzeyde. Peki olayların bir çoğunun bizim dışımızda geliştiğini varsayarsak mikro bazda turizmle yakından uzaktan uğraşan turizm emekçileri neler yapmalı? Kimler turizmci dostlara destek olmalı? Bu krizlerden kurtulmanın yolları neler? Sorular çok yanıtları da sanırım bir o kadar çok.
Eğer bu krizlere bir reçete yazılması istenseydi ben önerilerimi şu şekilde sıralardım:
- Yaşananların bir kriz olduğu kabul edilmelidir.
- Turizm patronları yanında çalışanlarının da olduğu ve onların da söyleyecekleri olduğu unutulmamalıdır. Devletin ilgili tüm kurumları ve başta Bakanlık olmak üzere moral ve destek açıklamalarını somut platformda hissettirmelidir.
- Rusya ve diğer komşularımızla ortaya çıkan bu olumsuz havanın bir an önce sonlandırılması konusunda “turizm ve barış” kavramlarının iç içe olduğu ayrıca vurgulanmalıdır. “Yurtta Sulh Dünyada Sulh” ilkesi bizim gerçeğimizdir.
- Alternatif pazarları zaten uzun yıllardır konuşuyorduk. Belki de bu ortaya çıkan kriz sürecinin sonucunda farklı dünya vatandaşlarının ülkemiz güzelliklerini tanıma fırsatı vermek işin en güzel tarafı olacaktır. Kim ya da kimler olmalıdır bu alternatifler” yanıtı zor bir soru olmakla birlikte çabayı görmemiz gereklidir.
- Terörün her türlüsünü lanetlemenin insanlığın bir gereği olduğu unutulmamalıdır.
- Turizm çalışanlarının ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçlardan en az etkilenmesi konusunda somut adımların bir an önce atılması gereklidir (Maddi destekler özellikle).
- Krizlerin zincirleme etki yaratmasına karşın tanıtım ve imaj konusunda ciddi çalışmalara öncelik verilmesi öncelikli konulardandır. Bu çalışmaların özellikle Türk dizi filmlerinde izlenme rekorları kıran ve ülkesini seven Türk yönetmen ve senaristlerle yapılması tercih sebebi olacaktır. İtalyan, Amerikan kökenli şirketlerin bizi tanıtma çabasında çok duygusal (!)davranmadıkları da bir gerçektir.
- Belki de bu dönemde Türk halkının turizme daha fazla katılımı her zamandan daha fazla önem taşımaktadır. Sektör halkımıza güzel mesajlarını iletirse halkımız yapması gerekeni yapacaktır.
- Türk turizm stratejisi acilen güncellenmeli ve yeni bir eylem planı ortaya konarak 2023 hedefleri revize edilmelidir.
- Son önerim ilk önerimle aynıdır. Yaşananların bir kriz olduğu kabul edilmelidir. Yaşananları küçümsemek ve yok sayacak söylemlerin en büyük zararını turizme gönül vermiş çalışanların göreceği asla unutulmamalıdır.
Her olumsuzluktan olumlu dersler aldığımız bir 2015 ile 2016’yı yaşamak dileğiyle.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: