Türk turizmine genel bir bakış
Türk turizmi dikkat! Yabancı turistlerin kalitesi giderek düşüyor. Gelişmiş ülkelerden gelen turistlerin sayısında azalma olduğu gözleniyor. Buna karşın Arap, Afrika ve Uzakdoğu ülkelerinden gelen kalitesi düşük turistlerin sayısında artış olduğuna tanık oluyoruz.
Şaban Ali YAŞAROĞLU
Ukranya -Rusya anlaşmazlığı nedeniyle bu ülkelerden gelen turistlerin ne olacağı belirsizliğini koruyor. Zaten bu ülkeler arasında yaşanan gerilim de tırmanıyor. Haliyle bu ülkelerden her yıl gelen turistlerin sayısında azalma yaşanıyor. Türkiye için çok önemli olan Rus pazarında yaşanacak daralma, sektörü cidden zora sokacaktır.
Konaklama sektörünün yöneticileri ve çalışanları, Arap ülkelerinden gelen turistlerden duydukları rahatsızlıkları artık seslerini yükselterek dile getiriyor. Ama Arap turistlerin sabır ve hoşgörü sınırlarını zorlayan konaklama alışkanlıklarına katlanma zorunluluğu da, karşı karşıya oldukları bir başka gerçek. Çaresiz bu duruma "Ne yapalım otelimiz boş, bari Arap turistlerle doldurmaya çalışalım” diyerek katlanıyorlar. Bu durum, dış politikamızda “Araba fazlaca bulaşmamızdan “ ve Avrupa'ya soğuk bakmamızdan kaynaklanıyor.
Özellikle güney sahillerimizde yer alan otellerde uygulanan "Her şey dahil" sistemi deneniyle, turizm gelirimizin çok büyük dilimi, dış ülkelerin cebine iniyor. Çok az miktarı ise, ülkemize kalıyor. Yıl sonunda açıklanan istatistikler ve döviz girdisi rakamları, Merkez Bankası’nın kasasına ne kadar döviz girdiğini ilan ediliyor. Ama ulusal basınımızda bu rakamlar hiç sorgulanmıyor.
Türk Ulusu olarak çok şanslıyız. Elimizde turizm gibi bir cevher var. Dünya coğrafyasının en önemli toprağının sahibiyiz. Anadolu'nun turistik zenginlikleri elimizde bir derya. O Anadolu ki, bütün dinlerin yatağı, insanlığın mutlak görmesi gereken kültürel bir değer. Kazmayı nereye vurursan, tarih fışkırır. Bu muhteşem turizm değerleri elimizde. Ülkemiz bir yarım ada, üç tarafı denizlerle çevrili. Dört mevsimi bünyesinde barındıran, "Türk misafirperverliğini" dünyaya kabul ettiren bir halkımız var. Böylesine bir tarihi mirasımız, turizm değerlerimiz, doğal güzellerimiz varken dünya turizm pastasından aldığımız pay neden bu kadar az? Neden yeterince turisti ülkemize çekemiyoruz da beklediğimiz dövizi elde edemiyoruz? Neden, Neden?
Neden kurtuluşu Arap turistte arıyoruz? Neden Uzakdoğu’nun yoksul ülkelerinin turistlerine muhtaç kaldık? Neden uygar ulusların turistlerinin tarihi Sultanahmet Meydanı’nda azalmakta olduğuna tanık oluyoruz? Yoksa sektörel bir tanıtım ve pazarlama yetersizliğimiz mi var?
İÇ TURİZME GELİNCE
Halkımızın tatil yapma kültürü henüz tam anlamıyla gelişmedi. Bayramdan bayrama tatile çıkılıyor. İzleyebildiğimiz kadarıyla, zenginlerimizin büyük bir çoğunluğu yurt dışındaki ülkelerin sahillerinde tatillerini geçiriyor. Bu yoksul ülkenin parası ile yabancılar zengin ediliyor. Ülkemizin en güzel ve en değerli sahilleri yabancılara satılıyor. Lüks oteller ve konutlar inşa ediliyor. Türk turizm sektörünün büyük bölümünün işletmecileri, turizm kültürü ve felsefesinden yoksun insanlar. Rant ve çıkar peşinde koşmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Türk turizm sektörünün geleceğinden sorumluluk duymuyorlar ve çalışanlarına değer verip onların eğitimlerine önem vermiyorlar. Bu yüzden sektörün hizmet kalitesi ve "Konuk memnun etme" bilinci giderek düşüyor. Sektördeki sendika formaliteden ibaret ve emekçilere bir katkısı olmuyor.
Türkiye’de bir otel inşa etme yarışı devam ediyor. Bu yüzden fiyat kırmanın ve rekabet etmenin hızı giderek artıyor. Bu durum sektörün intiharı demektir. Sektör bindiği dalı kesmektedir. Bizden söylemesi...
Turistik işlemeler de içki yasağı girerek yaygınlaşıyor. İçkisiz otellerin sayının artmakta olduğu dikkat çekiyor. Bu coğrafyanın adı "Ortadoğu"dur. Büyük kafaların çıkarı bu toprakların altında yatıyor. Kapışmaların arifesindeyiz. Ülkemiz ön cephede... Yanlış bir politika izlersek, ateşin içine düşebiliriz. Mutlaka düşeriz demiyorum, düşebiliriz diyorum. Burada, genç turizm yöneticilerimize bizi ilgilendiren bir konuyu hatırlatmak isterim.
Şark Eksperesi 4 Ekim 1883'te Sirkeci Garı’na ilk seferini yaptığında, gardan inen yabancı turistleri yeni açılan Pera Palas Oteli’ne yerleştirirler. Otelin ve çalışanlarının yüzü güler. Her seferde tren sirkeciye geldiğinde, otelin doluluk oranı tavana vurur. Pera Palas Ve Tokatlıyan otellerin çalışanları ve sahiplerinin keyfi yerindedir. Gün gelir 33 yıl sonra Anadolu toprakları emperyalizmin saldırısına uğrar. İstanbul’u İngilizler işgal eder. İngiliz komutanı General Harrington Pera Palas Oteli’nin derhal boşaltılmasını ister. Otelin 102 odasından 80’ine İngiliz subayları yerleştirilir.
Tanrı o günleri bir daha göstermesin ama, geçmişi de bilmemiz gerekir. Fırsat, rant peşinde koşmanın ve birbirimizi yemenin anlamı yok. Yani, lüks otelleri kurmanın ve bir süre sonra yabancılara devretmenin anlamı yok diyorum kısacası.
Bu arada meslektaşlarıma, görevlerinin bir parçası olarak dünya siyasi gündemini takip etmelerini tavsiye diyorum. Özellikle Ortadoğu çukuruna bakmanın tam zamanı…
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: