Sektörü çıkmaza sokan tabela savaşları
2010 yılından itibaren markaların Anadolu’ya yayılma savaşları başladı. Yayılma politikalarındaki model, Franchise oldu. Otellerin yönetimi de, yatırımcıya bırakıldı.
Bunun beraberinde bazı sıkıntılar ortaya çıktı, markaların eski hassasiyetleri ve sektöre olan katkıları azalmaya ve tavizler verilmeye başlandı. Böylece tesislerin yönetimi sektör tecrübesi olmayan yatırımcılara teslim edildi.
Yönetici alımları ve tesisten beklentiler yatırımcıya bırakıldı. Bununla birlikte tesislerin başındaki genel müdür ve departman amiri kalitesi düştü, fiyat istikrarsızlıkları başladı. Bir de işin danışman boyutu var. Onu da başka yazıda paylaşmak istiyorum.
İlk taviz yönetim kadrosu
Tecrübeli, bu işin profesyoneli olan donanımlı yöneticilerimiz ise, boş oturmaya devam ediyor. Çünkü çok fazla kriter aramadan yatırımcının keyfine ve zevkine göre seçim yapılmasına göz yumuldu, taviz verildi. Yatırımcının yakını ya da fiziki şartları! iyi diye insanlar yönetici yapıldı.
Franchise tesislerde çalışan profesyonel yöneticiler ise, zor durumda. Aynı dili konuşamadığı, anlamadığı konularda yorum yapan ve kendi dediğinin olmasını direten insanlarla çalışmak zorunda kaldılar.
Profesyonel yöneticiler neden boşta?
Peki, uluslararası otel zincirlerinin belgelendirme programlarına katılmış yönetici ve eğitim programlarından sertifika alan genel müdürler, satış müdürleri neden boşta? Markalar tesislere neden bu belgelere sahip ve donanımlı yönetici aldırtmıyor. Yada bu belgelerin pek bir önemi olmayacaksa neden veriliyor?
Maalesef elinde belge ile boş duran birçok yönetici var. Bunun nedeni ise, tabela savaşları. Böyle olunca da bu tabela rekabetin ilk mağduru profesyonel yöneticiler oldu.
Yatırımcı da sıkıntıda
Marka için hava hoş! Yatırımcı onun markasını kiralamış, 2-3 yıldızlı tesise dünyalar kadar para yatırmış, fiziki standartlarını 5 yıldıza çıkarmış, markanın umrunda bile değil. Üstelik konseptin dışına çıkılmasına dahi göz yumuyor.
Otellerden alınan komisyon ve katkı payları ise, oda cirosunun %7-10 arasında. Bir de buna altyapı kullanım hizmeti, marka katkı payı gibi sabit giderler eklendiğinde, alınan komisyon %12'leri buluyor.
Bu da, oda net karının %25 inden fazlasına denk geliyor. Yatırımcı durumun farkına varıp iyileşme ya da sözleşmeyi iptal etmek istediğinde ise, iş işten geçmiş oluyor. Yatırımcılarımızın çoğu o uzun uzun sözleşmeleri okumuyor bile. Sonra iptal etmek istediğinde bakıyor ki, sözleşme kendisini 15 yıl bağlamış.
Bu durumdan iki kişi zarar görüyor
Bu durumdan iki kişi zarar göremeye başladı. Bir, kendi haline bırakılan sektörden uzak yatırımcı. İki, profesyonel yönetici. Bu tür yaklaşımlar aslında markaların güvenilirliğini ve müşteri gözündeki konumunu da zedeliyor ve markaya zarar veriyor.
Peki, marka bunların işletmeye, markaya ve yatırımcıya zarar vereceğini bilmiyor mu? Tabii ki biliyor. Bazı markalar bu sıkıntılar için yeni organizasyon çalışmasına girdiler bile. Ama şimdilik ne kadar çok tabela, o kadar çok gelir demek.
Buna karşılık bazı markalar hala isimlerine yakışan hizmet standartlarını korumaya, markalarını parlatmaya, yatırımcı ile işletmeciyi ayırt etmeye ve sektöre değer katmaya devam ediyor.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: