KÜRESEL ISINMA VE TURİZM (BİR HATIRLATMA)
*BU GÜNLERDE FARKLI HAVA ŞARTLARIYLA KARŞILAŞAN ÜLKEMİZİN YAŞADIĞI ŞOKU BİRAZ DAHA İYİ ANLAMAK ADINA VE DİKKATLERİ KÜRESEL ISINMAYA ÇEKMEK AMACIYLA YAKLAŞIK 3 YIL ÖNCE GÜNDEME ALDIĞIM, İSVİÇRE’NİN DAVOS ŞEHRİNDE KATILDIĞIM “KÜRESEL ISINMA VE TURİZM” KONULU KONFERANSA İLİŞKİN NOTLARIMI BİR KEZ DAHA PAYLAŞMA GEREĞİ HİSSETTİM. TÜM OKUYUCULARIMI KÜRESEL ISINMANIN FARKINDALIĞINA VE DAHA FAZLA SORUMLULUK ÜSTLENMEYE DAVET EDİYORUM.
3 Ekim 2007 tarihlerinde İsviçre'nin Davos şehrinde düzenlenen ve Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü(UNWTO), Dünya Meteoroloji Örgütü(UNEP), Dünya Ekonomik Formu(WEF) ve İsviçre Hükümetinin destekleriyle ' İklim Değişikliği ve Turizm ' konulu uluslararası konferansta konuşulanlar, paylaşımlar ve ortaya konan senaryolar son derece önemliydi. Birincisi dört yıl önce Tunus'un Djerba şehrinde düzenlenen bu konferansın devamında İsviçre'nin Davos şehrinin seçilmesinin bir tesadüf olmadığını konferans için geldiğim üç gün boyunca çok daha iyi anladığımı söyleyebilirim. Bunun sebebini yazımın ilerleyen bölümleri içinde ayrıntılarıyla aktaracağım. Ancak konferansın ana teması olan küresel ısınmanın boyutlarını tartışılanlar itibariyle özetlemek gerekirse tek kelime ile içinde bulunduğumuz durumu ' çok ciddi ' olarak nitelemek yanlış olmayacaktır.
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü(UNWTO) Başkanı Francesco Frangialli ile birlikte basın toplantısından İlk olarak konferansla ilgili genel bilgiler vermek istiyorum. 105 ülkeden 400'e yakın katılımın gerçekleştiği toplantıda turizm bakanlarından, politikacılara, akademisyenlerden, özel sektör temsilcilerine kadar geniş yelpazede ülke temsilleri söz konusu idi. Hemen konunun başında ülkemizden şahsım dışında sadece iki aktif katılımın değerlendirmesini siz değerli okuyucularıma bırakıyorum. Bu ve buna benzer toplantılara olan ilginin boyutları ve katılım isteği, gerek akademik gerekse bakanlık ve sektör düzeyinde tartışılması gerekli başlı başına bir konu olduğunu düşünüyorum. Konferansa ülkemizden katılan Turizm Yatırımcıları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Dr. İbrahim Birkan ve İsviçre Zürih Başkonsolosluğu Kültür ve Tanıtma Ataşesi Fulya Durgut ile gerçekleştirdiğimiz kısa sohbetlerde katılım konusundaki eksiklikleri ve sıkıntıları hem bakanlık düzeyinde hem de özel sektör turizm yatırımcıları boyutunda tartıştık. Ancak küresel ısınmanın turizme etkilerinin aktarılmasında yapılması gereken belki de ilk hareket noktası bu konferans sonrasında olayın boyutlarını daha iyi anlatmanın yollarını aramak olsa gerek diye düşünüyorum.
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü Başkanı Francesco Frangialli'nin açılış konuşmasında belirttiği gibi iklim değişiyor, turizm de değişiyor ve bu iki gelişme birbirinden ayrı düşünülemiyor. 1970 yılında uluslararası turizm hareketlerinin 165 milyon olduğu bir dünyadan 2006 yılında 846 milyona ulaşmış bir dünyada turizm adına yaşanan gelişmelerin baş döndürücülüğü inkar edilemez bir gerçek. Hele bir de bu hareketin 2020 itibariyle 1,6 milyar ulaşması öngörüsüyle olaya baktığımızda bunun anlamının yeni turizm destinasyonlarının açılması, daha çok seyahat edilmesi olduğu görülmekte. Ancak bu artan seyahat talebi ve sıklığı, dünyanın bazı dengelerini değiştirebilmekte ve bu süreç insan eliyle konaklama, seyahat, tarım ve sanayi gibi birçok sektör tarafından gerçekleştirilmekte. Frangialli'nin açılış konuşmasında üzerinde durduğu bu konuyu somutlaştırmak gerekirse Davos'a son 15 yılda yağan kar miktarına bakarak kongre ve kış turizminin merkezindeki durumu daha net anlamak mümkün. 1960–1985 yılları ile 1990–2005 yılları arasındaki kar yağış zamanları ve erime süreleri açısından son yıllardaki durum pek iç açıcı sayılmaz. Kar yağış süresi daha kısalmakta ve yağan kar çok kısa sürede erimekte. Son beş yılda bu sürecin Davos turizminde bıraktığı olumsuz sonuçlar en basit haliyle bu şekilde. Bu olumsuzluklar yanında küresel ısınma sonucu ortaya çıkan iklim değişikliğinin deniz turizminde sezonun uzamasına neden olacağı da belirtilmekte. Bu durum küresel ısınmanın turizm üzerinde yaratabileceği olumlu etkilerden. Ancak genel itibariyle iklim değişikliğinin turizm destinasyonlarından küçük adalar-özellikle tropik bölgelerdeki deniz kıyıları bölgelerinde- geniş bir etki yaratarak olumsuz sonuçlarını turizme yansıtacağı bu konferansın ana temalarından birisiydi. Frangialli'nin konuşmasında sıklıkla belirttiği bir durum olan küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda medya ve kamuoyunun bu toplantıya özellikle davet edilmesi, bahsedilen olumsuz sonuçların paylaşılması adına önemli bir girişim olarak adlandırılabilir. Örneğin, Avrupa Birliği'nin kıta için koyduğu hedefler arasında emisyon azalımının 2020 itibariyle yüzde 20-30 ve 2050 itibariyle bu oranın yüzde 50 'lere çekilerek hedef konulmasında medya ve kamuoyunun çabaları önemli bir unsur olarak görülmekte. Başkan'ın sözleri arasında turizmin tek başına küresel ısınmanın suçlusu olarak algılanmaması gerektiği bu nedenle sektörün tüm paydaşları ile (konaklama, ulaşım ve tur operatörleri) üzerine düşenleri yapması gerektiği konferansın ilk gününde öne çıkan konuşmalardandı.
İlk gün konuşmalarında söz alan Dr. Nassef( (UNFCCC), iklim değişikliğinin çevre konusu olmaktan çok bir kalkınma konusu haline geldiğini belirtti. 2100 yılı itibariyle hava sıcaklıklarının ortalama 1.8 ile 4 C0 daha yüksek olacağını ifade eden Dr. Nassef, dünya üzerinde tüm sektörleri ama özelikle turizm sektörünü direkt ilgilendirecek bu gelişmenin göz ardı edilemeyeceğini sözlerine ekledi. Gelişmekte olan ülkelerin bu süreçten en olumsuz etkileneceği ve toplumun bir an önce iklim değişikliğinin etkileri konusunda derhal bilgilendirilmesi sürecinin daha etkin olarak başlaması zorunluluğu gündeme geldi.
Tartışma konularından birisi de küresel ısınmanın algılanması konusunda yaşanan sıkıntılar olarak ifade edildi. Acaba bilimsel araştırmalara turizm sektörünün ihtiyacını karşılıyor mu? 2030 ya da 2100 yılına ilişkin verilen tahminlerin geçmiş verilerle gelecek ışık tutma adına ne kadar gerçekçi olduğu bir muallak. Dr. Nassef, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konvansiyonu çerçevesinde turizm sektörüyle daha fazla işbirliğinin yapıldığını Samoa, Gambia ve Haiti'deki turizme yönelik proje örnekleriyle aktardı. İklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkabilecek zararlarda sigorta şirketlerinin de bu sürece dahil olmasının zorunlu olduğu da ifadelendirildi. UNFCCC bünyesindeki fonlarla karbon emisyonunun ve zararlı gazların salınımıyla ilgili projelerin desteklendiği Birleşmiş Milletler'de Dialog ve Geçici(Ad-Hoc) Çalışma Gruplarının oluşturulmasıyla iklim değişikliği tüm programlar içinde yer almakta. Buna paralel olarak 2012 yılı için tüm devletlerin uymasını zorunlu hale getirecek bir takım düzenlemelerin yer aldığı programın son hali en geç 2009/2010 yılı itibariyle verilmiş olacak.
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü uzmanlarından Dr.Daniel Scott'un başkanlığında hazırlanan ' küresel ısınma ve turizm ' başlıklı 200 sayfalık raporun önemli bölümlerinin paylaşıldığı ilk gün oturumunda, dağlar, deniz kıyıları ve doğal-kültürel kalıntılar turizm adına tehlikenin en çok hissedildiği yerler olarak açıklandı. Farklı coğrafik bölgelerde tatil sürelerini etkilemesi muhtemel görünen raporda dikkat çeken bir başka hususta Güney Amerika, Afrika ve Orta Doğu bölgelerinde küresel ısınmanın turizm sektörüne getireceği olumsuz etkilerini ortaya koymaya yönelik açıklamalarda yetersiz bilgiye sahip olunmasının düşündürücü olduğu belirtilmekte. Akdeniz Çanağı üzerinde ülkemiz için muhtemel etkileri ise daha sıcak yazlar, su kıtlığı, bio-çeşitlilikte azalma, deniz canlılarının çeşitliliğinde azalma ve salgın hastalıklarda artış olarak raporda görmek mümkün. Karayipler, Hint Okyanusu ve Küçük Ada ülkeleri, Pasifik Okyanusu ve Avustralya-Yeni Zelanda bölgelerinin küresel ısınma sonucunda turizm destinasyonlarına ulaşımda seyahat maliyetlerinin artacağı belirtilmekte, bunun nedeni olarak da küresel ısınmanın etkisini azaltmaya yönelik politikalar olacağı raporda yer almaktadır. Bu raporla ilgili olarak ifade edilebilecek bir diğer önemli noktada Global turizm hareketlerinden 2005 yılında neden olunan gaz salınımlarının dünyadaki toplam emisyonun yüzde 4,95'ine karşılık geldiği belirtilmekte. Bu oranda en çok payı olan alt sektörlerin sırasıyla havayolları, diğer ulaşım araçları, konaklama olduğu görülmekte. Sadece havayolları taşımacılığının toplam oranın ຜ'ını oluşturduğu bu sonuçlara göre havayollarının küresel ısınma ve turizm konusundaki çabaları çok daha dikkat çekici olmakta (Bu konu konferansın üçüncü gününde ayrı bir başlık halinde tartışıldı). Bu anlamda sadece turizm sektörü bir ülke olarak düşünülseydi dünyadaki sıralaması 4 ya da 5. sıra olacaktı ki bu sonuç bile turizm sektörünün çevre açısından önemini bir kez daha gündeme getirmekte.
Doğa-Temelli Destinasyonlarda da durum küresel ısınma ile birlikte alarm durumda. Örneğin Güney Afrika'da + 2.1 ısınma ile mevcut faunaların yüzde 80'ninin yok olacağı öngörülmekte. Avustralya'da mercanların beyazlaşmasıyla bu türlerin yok olma ile karşı karşıya kaldıkları ifade edilmekte. Doğa-temelli destinasyonlar küresel ısınmadan en fazla etkilenecek bölgeler arasında yer almakta.
İklim değişikliği turist davranışlarında da olumsuz etkilere yol açabilecek. Dünyanın minimum +1.34 ısınması ile turistlerin dünyadaki turizm hareketlerinde önemli farklılıklar görülebilecek. Çok sıcak bölgelerden ılık ve serin bölgelere hareket olabileceği gibi, çok soğuk bölgelerden daha ılıman bölgelere bir turizm hareketi olacağı çok açık.
Konferansın benim açımdan en hoş sohbetlerinden biri Sri Lanka Turizm Bakanı ile olanıydı. Bakan Milinda Moragoda ile sohbetimizden önce podyumda yapmış olduğu farklı konuşmanın yansımaları tüm salonda hissedildi. Dünyanın akciğerleri olarak adlandırdıkları bölgelerini küresel ısınmanın etkilerinden minimum düzeyde etkilenmesini amaçladıkları projelerinde ilk hedefin tüm halkı bilinçlendirerek, dünyaya örnek bir girişim başlatarak turizmi korumayı hedeflemekteler. Bakan neşeli tavrıyla sohbete devam ederken Türkiye'yi kısa bir zaman önce ziyaret ettiğini belirtip bir an önce benzer projelerin dünyanın en önemli turizm merkezlerinden Türkiye'de de bir an önce başlatılması gerektiğini ifade etti.
Yine Tayland Turizm Bakan Danışmanı Nattera'nın sözleri de Sri Lanka Turizm Bakanı'nın sözlerine benzer ifadeler taşımaktaydı. Geçtiğimiz yıllarda büyük bir tsunami felaketi ardından turizm gelirlerinde önemli kayıplara uğrayan Tayland'ta iklim değişikliği de ayrı bir önemle gündemlerinde yer almakta. Bakanlık adına yaklaşık yedi kişilik bir grupla çıkarma yapan Taylandlılar, gelecekte turizm gelirlerindeki artışlarından eminler ancak bu süreçte onları da düşündüren küresel ısınmanın olumsuz etkileri. Bakanlık bu süreçte Tayland'ı küçük bölgelere ayırarak önce turizmcileri bu konuda bilinçlendirmeyi amaçlıyor. Süreci yönetmenin her şeyden daha önemli olduğunun bilince olan Taylandlılar erken hareket etmenin farkına varmış bir izlenim sergilediler.
Önemli akademik çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Peter Burns ise küresel ısınmanın turizmine etkilerini tartışırken biz akademisyenlere büyük görevler düştüğünü, özellikle Türkiye gibi turizmin çok önemli olduğu ülkelerde bu konuda kamuoyu oluşturmada akademisyenlerin görevler üstlenmeleri gerektiğinin altını çiziyor. Geçtiğimiz yıl Polonya'da bir başka konferansta bu konuyu tartıştığımız bir ortamda, Akdeniz Çanağının bu süreçten olumsuz etkilenmesinin önüne geçmede akademisyen grupların öncülüğüyle sektör işbirliğine ilişkin İngiltere merkezli örnekler veren Burns, yaşanacak kötü senaryolara hazırlıklı olmamızı belirtmişti.
Davos'taki konferansın son gün tartışma konusu turizm endüstrisinde iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya yönelik alınan tedbirlerdi. Bu konu ulaştırma, tur operatörleri ve konaklama başlığı altında üç tematik konu başlığı altında tartışıldı.
Ulaştırma konusunda en büyük sıkıntının havayollarında olduğu kuşkusuz bir gerçek. Global turizm hareketlerinden dünyaya salınan gazların önemli oranını havayolları gerçekleştirmekte. Turizm sektörüne hizmet eden tüm ulaşım sektörünün genelinin dünyaya yaydığı karbon miktarı ise yüzde 75 oranlarında. Airtransport'tan Dr. Chris Lyle'nin belirttiği gibi yılda yüzde 5 büyüyen bir havacılık sektörünün Kyoto dışında tutulması, havayolları ve diğer ilgili kurumların birlikte çalışmalarını zorunlu hale getirmektedir. Airport Council International'dan Robert Aaronson'un dünya genelindeki havaalanlarından verdiği örnekler ise çarpıcıydı. Vancouver ve San Francisco havaalanlarında solar enerji kullanılarak karbon gaz emisyonunda önemli azalmalar gerçekleştirildiğini belirtti. Yine Melbourne havaalanında gaz emici boyaların kullanılmasının önemli bir adım olduğunu sözlerine ekledi. Air France'ın çevreye duyarlılığını anlatmaya çalışan Michel Lavernhe ise Air France olarak dünyanın en duyarlı havayollarından biri olduklarını bu anlamda şirket içinde küresel ısınmanın etkilerini en aza indirgemeye yönelik bir çalışma ekibiyle uçuşlarında titiz araştırmalar yaparak, yer ve uçuş hizmetlerinde projeler geliştirdiklerini ifade etti. Aldıkları önlemler ve yeni teknolojilerle Karayip ve Hindistan uçuşlarında 2007 yılında karbondioksit salınımında ຐ'lik bir azalma sağladıklarını ifade eden Michel, bir hareket planı dahilinde süreci yönettiklerini söyledi. Air France altı maddelik bu hareket planına göre projelerini sürdürmekte. Yolcularının da iklim değişikliği etkileri konusunda bilinçli olduğu noktasından hareketle Air France, müşterilerinin beklentilerini ve düşüncelerini önemsiyor. Air France, sivil toplum örgütlerini de bu sürece dahil ederek 2010 vizyonu içindeki önemli öncelikleri arasında sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğini yerleştirmiş durumda. Kısacası Air France bu sürece hazırlıklı.
International Road Transport Union Başkanı Jens Hügel ise karayollarında da benzer tedbirlerin alınması konusunda birlik olarak dünya genelinde ortak hareket ettiklerini belirtti. Eco-driving ve bio-fuels gibi yaklaşımlarla karayollarından atmosfere salınan sera etkili gazların azaltılmasında girişimlerini sürdüklerini ifade eden Başkan, dünyanın önde gelen otomobil firmalarıyla ortak hareket planı gerçekleştirme konusunda ise kararlı olduklarını vurguladı.
Air Transport Grup Başkanı Dr. Rochat ise iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan durumun tek suçlusunun havayolları olduğuna dair bir izlenim yaratılmasının doğru olmadığını belirterek yakıt tüketiminde azalmaların gerçekleştiğini söyledi. 1996-2000 yılları arasında yakıt tüketiminde ຈ'ye akın iyileşmelerin görüldüğünü belirtti. Burada bir başka önemli konuda havayollarına getirilmesi düşünülen karbon verginin ne kadar verimli olacağı bununla ne kadar başarıya ulaşılacağıydı. Tartışma bu boyutuyla maddi kaynakların ne şekilde iklim değişikliğiyle mücadelede etkin olarak kullanılacağına cevap arar bir boyut kazandı.
Turizm endüstrisinin önemli paydaşlarından tur operatörlerinin düşünceleri de konferansta merakla beklenen bölümlerdendi. Tour Operators Iniative'den Başkan Dr. Tom Selanniemi, olaya dört açıdan baktıklarını, konaklama, destinasyon, ulaşım ve yer ulaşımının organizasyon ve sistematikleştirilmesinde nerede hangi işlerin yapılacağının mantıklı olmasının gerekliliğine dikkat çekti. TUI ise dikey bir yapılanma ile 2006 yılı içinde Londra Borsasındaki önemli başarısının arkasında çevreye verdikleri önemin yattığını ön plana çıkardı. Ölçek ekonomisiyle hareket ettiklerini ve dünyada gelişmekte olan birçok ülkeyi dünya turizmine kazandırdıklarını belirtirken, 200'den fazla destinasyonda çevrenin turizmden ayrı tutulamayacağına yönelik projelerinin önemine vurgu yaptı..
Konaklama sektöründe ilginç bir örnek ise ACCOR'un bakış açısıydı. Bir çalışma grubu ile iklim değişikliğini gündemlerine aldıklarını belirten Bayan Helene, negatif ve pozitif etkiler üzerine yorumları somut anketlerle destekleyen bir araştırma yaptıklarını söylüyor. Novotel ve Ibis müşterilerinin anket cevaplarından aldıkları sonuçlara yönelik bir program dahilinde çalışmaların sürdüğü de aktarılanlar arasında yer almakta.
Konferansın son gününde bu çarpıcı başlıkların tartışılmasının ardından yayınlanan Davos Deklarasyonu tüm dünyaya açıklandı. Burada tartışılanlar ışığında ortaya çıkan net sonuçlardan dikkat çeken başlıkları şunlar:
-21. yüzyılda kalkınmanın ve sürdürülebilir büyümenin önemli engellerinden biri olan iklim değişikliğine karşı turizm sektörü gerekli sektörü gerekli tedbirleri Birleşmiş Milletler'in belirlemiş olduğu çerçeve programı paralelinde bir an önce almalıdır.
-Özellikle ulaştırma ve konaklama faaliyetlerinden kaynaklanan sera etkili gazların (GHG) azaltılması konusunda hareket edilmelidir.
-Değişen iklim şartlarına turizm işletmelerinin ve destinasyonlarının adaptasyonu şarttır.
-Etkin enerji kullanımını iyileştirme amacıyla mevcut ve yeni ortaya konan teknolojilerin hayata geçirilmesi gereklidir.
-Fakir bölge ve ülkelere finansal kaynaklar yönlendirilmelidir.
Konferanstan gözlemlerim bunlar. Paylaşılacak birçok bilimsel doküman, istatistikler, raporlar ve diğer detaylar ise elimde. İsteyen okurlarımla paylaşmaya hazırım. Küresel ısınma ve turizm konusu güncel bir konu olarak önümüzdeki günlerde, aylarda tartışılmaya devam edecek. Türkiye olarak dünya turizminin birinci liginde mücadele eden bir takım görüntüsü verirken bu önemli olguyu gözden kaçırmamız gerekli diye düşünüyorum. Dünyanın birinci ve en acil gündemi iklim değişikliğidir. Bu değişiklikten en çok etkilenecek sektörlerin başında da görüldüğü gibi turizm sektörü gelmektedir. Duyarlı hareket edemeyen turizm sektörü bu önemli sınavda başarısız olmaya mahkûmdur. Bu ve buna benzer organizasyonların devamı sürecektir. Burada göremediğimiz turizm paydaşlarından yetkilileri bir an önce konuya duyarlı yaklaşmaya davet ediyorum. İlk adım olarak turizmin başkenti Antalya'da sürecin bilgilendirilmesine yönelik bir adımın atılması gerekli. Üniversite, özel sektör, bakanlık sivil toplum örgütleri ve basınıyla küresel ısınmanın turizm sektörüne getireceği olumsuzluklar konusunda kamuoyu oluşturulmalıdır. Unutmamız gereken bir şey var ki o da geleceğin çok yakınımızda olduğu gerçeği olan bugün kavramıdır. Bir an önce harekete geçme zamanı gelmiştir.
Yaşanabilir bir gelecek için hep birlikte çalışma zamanı… Kaçış yok…
Sevgilerle,
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: