Geri dönerken
Günden güne bir kalabalıklaşma var sanki İstanbul’da. Nefes alacak yer kalmadı. Gelen yabancılar anlamıyorlar bu durumu, kısa süreli kalıyorlar genellikle. Ancak iki üç aydan fazla kalanlar geriye nasıl dönsem diye şaşırıyor.
Değişim programıyla okulumuza gelen birkaç kişi, dört ay burada kalmayı yeterli gördü. Kişisel sebeplerin yanında, gitmelerini buradaki hayat şartları da etkilemiş olabilir. Mesela bütün zamanlarını derslere ayırmak, trafik, kalabalık ya da oturum izni almak için üç ay beklemek onları yıpratmış olabilir.
“Burası böyle bir şehir, katlanamayan gelmesin.” diyen de yok değil. Gelsinler, çünkü görülmeye değer bir şehre sahibiz. Ayrıca herkesin bütün kötü şartları sorgusuz sualsiz kabul edecek bir yapıda olmasını bekleyemeyiz. Zaten turistlerin itilip kakılmaya, çarpanların özür dilemeyip omuz silkmesine, kazıklanmaya ya da toplu taşıma araçlarında eziyet çekmeye seve seve katlanması gibi bir mantıkla yola çıkamayız. Onlara biraz özen göstermeliyiz, şehrimize geldikleri için sevinmeliyiz.
Bu şehir daha da kalabalıklaşacak gibi gözüküyor. Sürekli bir göç söz konusu. Geliştirilmesine rağmen alt yapımız bunu kaldırmakta zorlanmaya devam edebilir. Bu durum sadece bizim kalitesiz bir hayat yaşadığımızı göstermekle kalmayacak; bu şehri misafirlerimiz için de yaşanılır bir yer olmaktan çıkartacak gibi gözüküyor. Bununla birlikte bazı insanların toplum kurallarına olan saygısızlığı ve şehrimizin gerektirdiği uyum düzeyinde olmaması da turistlere rahat verdirmeyebilir.
Geri dönerken turistler anılarını da götürecek. Geri dönenler bizi anlatacak. Belki güzel şeyler anlatacaklar ama uzun süreli kalış tavsiye etmeyecekler. Ya da burada yaşadıkları hoş olmayan durumlar bütün güzel anılarını gölgeleyecek. Bizim açımızdan burada kalış süresini uzatabilirken gitmeyi seçen, döndüğü yere mutsuz giden, burada iyi karşılanmayan her turist, yeni gelecek olanların kararlarına etki edeceğinden bizi zincirleme kayıplara sürükleyebilir.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: