DEPREM VE TURİZM
• Yabancı iş camiası, öğrenim gören yabancı uyruklu gençler ve turistlerin ülkelerine geri döndükleri.
• Hava alanlarındaki trafiğin azaldığı.
• 17 Milyonluk Tokyo kentinin tenhalaştığı.
• Turizmin durma noktasına gelmesi sonucu, kentlerdeki gezi turlarının kaldırıldığı ve gezi otobüslerinin garajlara çekildiği.
• Gezi otobüsleri şoförleri, rehberleri ve bazı turizm ofisleri çalışanlarının işsiz kaldıkları.
• Ülkede turizme dayalı etkinlik gösteren restaurant’ların, barların, eğlence sektörünün ve turistik eşya satan mağazaların kapanma noktasına geldiği.
• Konaklama sektöründeki tüm rezervasyonların iptal edildiği.
• Konaklama sektöründeki çalışanların kısmen işsiz kaldığı.
• 2011 Yılının konaklama sektörü için zarar yılı kabul edildiği.
• Konaklama sektörüne lojistik destek veren tüm yan kuruluşların işlerinin bozulduğu.
• Nükleer santrallerdeki patlamalar sonucu ortaya çıkan radyoaktif sızıntı nedeniyle, dünyada ve Japonya’da etkinlik gösteren Japon mutfağına jojistik destek veren özellikle deniz mahsulleri ürünlerinin satışlarının düştüğü.
• Düşen döviz girdilerinin Japon ekonomisini ve bütçesini olumsuz etkileyeceği.
Değerli turizmciler, Japonya, büyük depremlerin rutin olarak yaşandığı ender ülkelerden birisidir. Dünyanın en gelişmiş üçüncü büyük ekonomisine sahip Japonya’da (Çok yakın bir tarihe kadar dünya ikincisi idi) şok bir deprem ve depreme bağlı yaşanan diğer felaketler sonrası, yalnızca Turizm sektöründe yukarıdaki gelişmeler yaşanırsa, diğer sektörlerin uğradığı zararı siz tahmin etmeye çalışın.
Bu ürkütücü gelişmeler karşısında aklıma hemen şu soru geliyor:
Ya beklenen büyük Marmara depremi bugün başımıza gelse, Türkiye ekonomisinin, Turizm sektörünün ve İstanbul’un durumu acaba ne olur?
Biz bu deprem olasılığını atlattık mı? Hayır! Her an başımıza böyle bir felaket gelebilir. Peki, Japonya turizminde yaşanan olumsuz etkileri gördükten sonra bizim başımıza gelecek felaketin büyüklüğünü de görebiliyor musunuz? Çünkü biz onlar kadar depremlere hazır ve eğitimli bir millet değiliz.
Her konuda olduğu gibi, beklenmekte olan Marmara depremi ve deprem sonrası olabilecek olaylara ve facialara karşı yine Allah’a sığınmış görünüyoruz.
Kısacası Marmara bölgesinde ve İstanbul metropol kentinde ne hükümet bazında, ne belediyeler bazında, ne bilimsel kuruluşlar bazında, ne kurumlar bazında ve ne de bireyler bazında yeterli bir hazırlık çalışmamız yok.
Milletçe, hatta tüm İslam dünyasının sıkıştıkça söylemeye alışık olduğu gibi yine; “Allah kerim!” diyor ve başımıza gelecek felaketi büyük bir metanet ve gafletle bekliyoruz.
Bakınız Japonlar; 9 şiddetinde bir deprem, dünyada büyüklüğüne ilk defa şahit olunan tsunami afeti, radyoaktif sızıntı ve 7.4 büyüklüğünde gelen artçı deprem felaketi yaşamalarına rağmen, paniğe kapılmadılar, disiplinlerini bozmadılar, ağlaşmadılar, kendilerini yerden yere vurmadılar.
Ama biz, beklenen Marmara depremini bugün yaşayacak olsak, karşımıza çıkacak facianın büyüklüğü karşısında milletçe, her zamanki alışkanlığımızla yine ağlaşıp, kendimizi yerden yere vuracağız, konuyu kadere bağlayacağız.
İşte bunun adı oryantalizmdir…
Oryantalizm, genelde gelişmemiş ülkelerde rastlanan bir yaşam ve düşünce şeklidir.
Gelişmemişliğin ana nedeni ise ilkesizlik, eğitimsizlik veya niteliksiz eğitimdir.
İlkesizlik ve eğitimsizliğin tek sorumlusu vardır, o da; Türkiye’yi yöneten veya yönetmeye çalışan niteliksiz hükümetlerdir.
Hükümetlerin eğitimi veya nitelikli eğitimi ciddi olarak istediklerini hiç sanmıyorum. Çünkü bir ülke halkı ne kadar nitelikli eğitim görürse, o halkı kandırmak da o kadar zorlaşır. Halk eğitimsiz kalacak ki kafası çalışmasın, kolay kandırılsın, kolay oy kapılsın.
Depremde ölüm oranı yüksek olacakmış, İstanbul yıkılacakmış, ekonomi batacakmış, turizm batacakmış kimin umurunda?
İktidar olmanın, köşeyi dönmenin, vurgun vurmanın yollarından biriside kaotik ortamlardan yararlanmaktır.
Bu ego ve ilkesizlik, hem genlerimize, hem iliklerimize ve hem de ruhumuza kadar işlemiş…
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: