Akademik Turizm Söyleşileri-5 (Yaşar Üniversitesi)

Prof. Dr. Volkan Altıntaş Prof. Dr. Volkan Altıntaş 31/12/2019 23:40

Bu hafta “Akademik Turizm Söyleşileri”’nde Yaşar Üniversitesi İşletme Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. İge Pırnar ile Türk turizm akademisyenlerinin öne çıkan özelliklerini, İzmir’in Türk turizmindeki yerini, turizmin bilimselliğini ve Yaşar Üniversitesi’nin son yıllarda fark yaratan girişimlerini konuştuk.


 

 

Uzun yıllardır turizm alanında dersler veren ve dünyanın birçok ülkesini de çeşitli toplantı ve organizasyonlarla ziyaret eden deneyimli bir akademisyensiniz. Türk turizm akademisyenlerinin öne çıkan artıları ve problem yaratan eksileri sizce neler?

 

Öncelikle çok teşekkür ederim bu güzel tanımlamanız için. Bence Türk turizm akademisyenlerinin öne çıkan artıları arasında; çok yönlü ve disiplinlerarası çalışmalar yapmaları, bazı Türk turizm akademisyenlerinin dünyanın önde gelenleri arasında bulunması, gerek kalite gerek kantite olarak turizm araştırmalarına değer katan çalışmalara imza atmaları sayılabilir. Turizm alanında dünya çapında tanınan, saygın bilimsel yayınlara baktığımızda pek çoğunda ya editörlerden bazılarının ya da editörler kurulu üyelerinden bazılarının Türk turizm akademisyenleri olduğunu görüyoruz. Bu bağlamda yurt dışında görev yapan Türk turizm akademisyenlerine de çok şey borçlu olduğumuz düşünüyorum çünkü her şekilde destek veriyorlar bizlere. Hem Türkiye’de yapılan ulusal kongre ve çalıştaylara katılıyorlar, hem davetli konuşmacı ve araştırmacı olarak bizleri destekliyorlar, hem de gerek lisans gerek lisansüstü programlarda bulunan öğrencilerimize ve araştırma görevlilerimize yurt dışındaki turizm eğitim olanakları konusunda destek oluyor, kendi çalıştıkları üniversite ve araştırma merkezlerinin kapılarını açıyorlar.

Bu artıların yanında, kanımca, Türk turizm akademisyenlerinin uluslar arası turizm alanında kongre, organizasyon, araştırma ve eğitim derneklerine üyelik ve katılımın nisbeten az olması bir eksi olarak ortaya çıkmaktadır, tabi asıl neden de finansal kaynak sorunudur. Yine bir başka eksi ki sanırım bu gittikçe düzeliyor, akademisyenlerimizin akademik yükselme kaygısı ile sadece akademik puan getirecek makale yazmak ve kongre tebliğ sunumuna yönelik faaliyetlere yoğunlaşmaları konusundadır. Halbuki turizm akademisyeni; topluma örnek olacak, sosyal, mesleki kulüp ve derneklere üye, gazete ve dergilerde yazılar yazan, televizyon programlarına katılan, yani çok yönlü ve toplumla bütünleşik çalışan  bir birey olmalıdır. Turizm akademisyeni sektörle işbirliği içerisinde, sürekli kendini güncelleyen dinamik bir yapıda olmalıdır. Eğer sadece ders verme, makale ve kongre sunumu ile kısıtlandığımızda, adeta bir ıssız ada gibi Turizm Bölümlerimizde kendi kendimize çalışmalar yapan, sadece birbirimize aktaran, bunlara katma değer ekleyemeyen kişiler oluruz. Bu bağlamda bir başka eksi de yine puan getirmeyen faaliyetler olarak tanımlanan ama aslında sektöre katkısı oldukça fazla olan ders kitapları ve proje üretme konusundadır. Maalesef daha önce bahsettiğim puan kazanma ve akademik yükselme kaygısı, akademisyenlerimizin ders kitabı yazımı ve turizm projesi üretim faaliyetlerini ikinci önceliğe bıraktırtmıştır.  

Yanılıyor olabilirim ama gözlemlediğim kadarı ile bir başka sorun da profesörlük kadrosuna atanmış bazı akademisyenlerimizin idari ve benzeri görevlerin fazlalığından akademik çalışma miktarını azaltmasıdır ki bu gerçekten kaynak israfıdır, çünkü en verimli, gençlere ve öğrencilerimize en etkin olacağımız  birikime kavuştuğumuz anda akademik çalışmaları azaltmak yerine çoğaltmamız gerekir.

Tabi, bunların yanı sıra 2001 yılından itibaren kaldırılmış olan  turizm ana bilim dalı doçentlik sınavının eksikliği, ki bu konuya ilişkin güzel haberler duyduk umarım olumlu gelişmeler olacaktır, ve turizm eğitiminde pek çok farklı yapı, program  ve müfredatla eğitim yapma dolayısı ile denklik sıkıntısı sorunlarımız arasında en önde gelenleridir.

 

İzmir Türk turizminden hak ettiği değeri alıyor mu sizce? Politik çekişmeler ya da siyaset bu sürecin gelişiminde ne kadar etkili?

 

İzmir, Türkiye'nin batısında Ege Bölgesi'nin en büyük, ülkemizin de 3. büyük ilidir.

Tarihin ilk dönemlerinden beri onlarca uygarlığı konuk etmiş "Ege'nin İncisi" İzmir, bugün de ekonomik ve sosyal alanda Türkiye'nin en önemli metropollerinden birisidir ve tarihi bilgi ve arkeolojik kazı sonuçlarına göre tarihsel geçmişi M.Ö.8500 yıllarına kadar uzanmaktadır. İzmir ve çevresini uygun iklim koşulları, zengin tarihi geçmişi ve yöreye hakim doğal güzellikleri oldukça cazip bir turizm merkezi haline getirmektedir. Yine İzmir’in kaynakları değerlendirildiğinde; turizm mevsiminin uzatılmasının mümkün olduğu ve kongre  turizmi, kırsal turizm, sağlık turizmi, kültür turizmi, inanç turizmi, medikal turizm, spor turizmi, kırsal turizm gibi pek çok turizm ürününün  gelişmesine uygun olduğu anlaşılmaktadır.

Buna rağmen, son 5 yıldır İzmir’in Türkiye turizminden aldığı 1970’lerde % 9 olan pay, % 4’lere gerilemiş durumdadır. 2009’da İzmir’e gelen turist sayısı 1 milyon 56 bin, 2010 yılında da toplam 1.155.820  kişidir. Bunların da yarıya yakını cruise amaçlıdır, bu yüzden şehirde konaklama yapmamaktadırlar.

Kriz döneminde de büyüyebilen Antalya’ya karşılık, İzmir’in turizmini, İstanbul ve Antalya gibi yeterince geliştiremediği ve krize karşı kullanılabilecek turizm ürününden son krizde de yeterince yararlanamadığı anlaşılmaktadır. İzmir sahip olduğu,  41.000’e yaklaşan yatağı, 305’i A-AG olmak üzere 337 seyahat acentası, 1485 profesyonel turist rehberi 
ve kültüründe bulunan  çağdaş bakış açısı ile olandan çok daha fazla turisti ağırlayabilecek bir kenttir.

Diğer destinasyonlarla (Antalya, İstanbul, Muğla) kıyaslandığında İzmir’in istenilen seviyede olmadığı bir gerçektir. Benzer şekilde Turizm Bakanlığı onaylı, turistik tesislerin Türkiye genelindeki yüzde dağılımı incelendiğinde İzmir’in 128 adet tesis ile Tükiye’deki tesislerin toplam sayısının %5’ine sahip olduğu görülmektedir. İzmir, tesis sayısında Antalya, Muğla, İstanbul, Ankara’dan sonra 5. sırada yer almaktadır. Turizmin başkenti olabilecek kapasiteye sahip İzmir’imizin bu durumda olmasına neden olan etmenlerin başında, bence; çevre, gürültü ve vb. kirliliği,  tanıtma sorunları,  turizm konusunda ilgili birimler arasında ortak akıl ile işbirliği ve koordinasyon eksikliği  kamu ve özel sektör işbirliğindeki sıkıntılar ve il turizm master planı uygulama eksikliği yer almaktadır. Yine Antalya ve İstanbul’da çok etkin olarak çalışan Kongre ve Ziyaretçi Bürosu bile daha yeni etkin çalışmaya başlamıştır. Diğer taraftan bölgesel gelişmeyi hızlandıracak yeterli finansal kaynağın, merkezden İzmir’e aktarılmaması da önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.

 

 

Son zamanlarda turizmin bilimselliği daha çok tartışılır olmaya başladı. Yeni açılan turizm fakülteleri, tartışılan turizm doçentliği, akademik turizm çalışmalarına bakarak sektör-üniversite ilişkileri açısından bu tartışmaların gelişimini nasıl buluyorsunuz?

 

Bu konuda sizinle daha önce de konuşmuştuk, Türkiye’yi dünya liginde ilk 10’a taşıyan bir sektör bilimsel olarak nasıl bu kadar göz ardı edilir, gerçekten inanamıyorum. Gelişmiş ülkelerde ki uygulamalar yeterince yol gösteriyor.  Ancak; sektörle koordineli, lisans, lisansüstü, doktora ve profesörlük kadrosu zincirinde eksik halka olan doçentlik kadrosunun da bulunduğu, uygulamalı projelerin yapıldığı, öğrencilerin bilerek, isteyerek ve seçerek eğitimlerini yaptıkları ve daha eğitim ile birlikte aynı zamanda çalışmaya da başladıkları, akademisyenlerin hem turizm medyasında etkin, hem mesleki organizasyonlarda görev yapan, hem uluslar arası platformda faaliyetleri olan, hem de sektörle işbirliği içinde olduğu bir Turizm bilimseldir ve evrenseldir, bütün bu gereklilikler yerine gelmeden, turizmimiz  ne kadar bilimseldir bence tartışılır.

Bu konuda; Gülcan (2011) tarafından gerçekleştirilen “Turizmde Doçentlik Ünvanı: Kapalı Kariyer Yolu ve Etkileri” isimli çalışma çarpıcı sonuçları ile dikkati çeken bir çalışmadır. Yazara göre Turizmin bilimsel algılanmasını destekler nitelikteki turizm fakültelerinin kurulması ve turizm konusunda uzmanlaşacak akademisyenler yetiştirmeyi hedefleyen bir politika değişikliği, turizmdeki akademik bilgi üretimine dayananan kariyer hedefini doğrudan etkilemesine rağmen turizm alanında çalışmalar yapan akademisyenler akademik kariyer yolculuğu içerisinde bir kariyer ünvanı tıkanması sorunu (Turizm Doçentliği Sorunu) ile karşı karşıya kalmaktadır. Söz konusu kariyer tıkanıklığı hem turizm akademisyenlerin diğer alanlardaki meslektaşlarına göre mağdur olmasına, ekonomik, psiko-sosyal ve yönetsel olarak etkilenmesine neden olmakta,  hem de turizmde akademik bilgi üretimini ve buna bağlı olarak da turizmin disiplinler gelişimini olumsuz etkilemektedir. Çalışmanın bu bulguları ışığında akademik kariyerine devam eden üniversitede çalışan bir akademisyenin turizmde doçentlik sorunu nedeniyle turizm konusunda sınırlı sayıda üreteceği bilgiye ihtiyaç duyan sektör temsilcileri ile paylaşmada çıkabilecek sorunlara dikkat çekmek istiyorum. Akademik kariyerinin ön şartı olarak kendi alanındaki en yüksek bilim derecesine (doktora) olan turizm akademisyenlerinin kariyer yolunda bir tıkanma ile karşı karşıya kalmaları sonucu oluşan düşük motivasyon akademisyenlerin ya alanlarında daha az sayıda özgün çalışma yapmalarına neden olmakta ya da doçentlik ünvanı almaları için istenilen alanlarda (başka konularda) çalışmalar yapmaya zorlanmaktadırlar. Söz konusu bu durum turizm sektöründe faaliyet gösteren işletmeler ile üniversitelerin aralarındaki işbirliğini de olumsuz etkilemektedir. Gülcan (2011, ss. 12)’ın da belirttiği üzere kariyer yolunun kapalı olmasına bağlı muhtemel motivasyon kaybının, kariyer yolculuğundaki turizm akademisyenin bilimsel üretim performansını olumsuz etkilemektedir. Yine Gülcan (2009; 2010) tarafından yapılan çalışmada Türkiye’deki turizm akademisyenlerinin önemli bir kısmının, Türkiye’de üretilen akademik turizm bilgisinin turizm sektörüne yön verebilecek nitelikte olmadığını konusunda ulaşılan çarpıcı bulgu belirtmiş olduğum düşünceyi destekler niteliktedir.

 

Yaşar Üniversitesi’nin son yıllarda bilimsel toplantı ve organizasyonlar, yurtdışı ilişkiler ve akademik çalışmalar konusunda daha çok gündeme geldiğini görüyoruz. Fark yaratan gelişmeler üniversitenizde?

 

Üniversitemizi farklı kılan ve gelecekte de farklı olmasını sağlayan nedenleri genel olarak uluslararasılaşma, içiçelik, yaşayarak öğrenme ve bilimsel kültür başlıkları altında değerlendirmek mümkündür. Daha özelde akraditasyonlu program sayısı, uluslararası işbirlikleri, öğrenci öğretim görevlisi hareketliliği, araştırma ve yayın kalitesi, yabancı öğrenci ve öğretim görevlisi ve öğrenci sayısı, yerel yönetimlerle işbirlikleri, STK’lar ile işbirlikleri, toplumla iç içeliğin artırılması için sosyal sorumluluk projlerinin gerçekleştirilmesi, sektörle işbirliğinin kurulması, mezunlar ile sürdürülebilir ilişkilerin kurulması, öğrenci ve öğretim üyesi üniversite yaşantısının iyileşitirilmesi, temel bilim kültür derslerinin (insan bilimleri, tasarım kültürü, sosyal sorumluluk, etik, estetik vb.) benimsenmesi, etkin bir eğitim modelinin oluşturulması, bilgi üretimini artırmak için Ar-Ge ve inovasyon  gibi faaliyetlere önem verilmesi üniversitemizi farklı kılan ve gelecekte de farklı olmasını sağlayan nedenler arasında yer almaktadır. Yine kampüsümüz farklılık yaratmak açısından; çok faal, dizayn ve peyzaj açısından son derece estetik, her gün en az 1-2 etkinliğin yer aldığı, öğrencilere spor olanakları, güzel sanatlar faaliyetleri, bilimsel araştırmalar ve sosyal organizasyonlar açılarından talep ettikleri hemen her olanağı sağlayabilen çok modern bir alandır.

 Turizm alanında ise, çift diploma olanaklarına erişmek, kültürlerarası işbirliğini gerçekleştirmek ve evrensel bilim düzeyine erişebilmek için  yabancı dille 8İngilizce dilinde) lisansüstü programlar açmamız, sektörle yakın işbirliğimiz, uluslar arası değişim projelerinde etkin görev yapmaları,  öğrencilerimizin gerek üniversite, gerek bölümlerinden duydukları memnuniyet ve daha ilk yıllarında sektörle tanışarak yarı zamanlı da olsa çalışmaya başlamaları bence fark yaratan özelliklerimizin bazılarından. Yine her ülkeden bir üniversiteyi temsilci olarak kabul eden Avrupa Turizm Eğitim Merkezleri Birliği’nin (ACEEPT) Türkiye’den Yaşar Üniversitesi'ni seçmesi ve üniversite olarak son 4 yıldır Finlandiya, İsviçre, Almanya ve İspanya’da düzenlenen tüm ACEEPT organizasyonlara öğrencilerimizle katılmamız, bu sene de ev sahibi olarak organizasyonu Yaşar üniversitesinde gerçekleştirmemiz bence önemli farklılıklarımızdan. ERASMUS ve benzeri öğrenci değişim programlarında da çok aktif olarak yer almamız ve AB ülkesinden gelen pek çok öğrencinin Yaşar üniversitesi Turizm İşletmeciliği bölümünü seçmesi de bence bunun bir kanıtı.

 

Son olarak Turizm Aktüel aracılığıyla 2011 sezonu öncesi Türk turizm profesyonellerine iletmek istediğiniz mesajlar nelerdir?

 

Türk turizmin hak ettiği yerde olması sahip olunan kaynakların varlığının bilinmesi, sahiplenilmesi, tanıtılması ve sürdürülebilir ilkeler doğrultusunda kullanılması ile mümkün olabileceğini düşünüyorum. Bugünü kurtarmak ve kişisel menfaatler için çalışmak kısa vadede getirileri çok yüksek olsa bile uzun vadede istenilmeyen sonuçlarla karşılaşılmasına neden olacaktır. Bu nedenle turizm sektöründe yer alan bütün bireylerin ortak bir amaç doğrultusunda hareket etmeleri, alınacak kararlara sektör temsilcilerinin, eğitim kurumlarının ve yerel halkın da dahil edildiği bir modelin uygulanması çok önemlidir.  Yönetim ve pazarlamada güncel yaklaşımların takibi, eğilimlerin tesbiti ve bunlara yönelik uyumun sağlanması da başarı için önemlidir. Diğer taraftan makro açıdan Türkiye turizmi mikro açıdan sektörde yer alan işletmeler için önem taşıyan ancak işletmelerin yöneticileri ve/ya sahipleri tarafından göz ardı edilen işletmedeki her bir çalışanın da işletmenin bir iç müşterisi olduğu unutulmamalı ve kaliteli hizmet ve  memnun müşteri için hak ettikleri değer kendilerine de verilmelidir.   

 

Prof. Dr. İge PIRNAR

Yaşar Üniversitesi, İşletme Fakültesi, İİBF, Turizm İşletmeciliği bölüm başkanıdır. Yüksek lisans derecesini (MBA) Bilkent Üniversite’nden 1989 yılında, doktora derecesini 1998 yılında Ankara Üniversitesi SBE’den almıştır. 2001 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalı’ndan doçent, 2006 yılında profesörlük kadrolarına atanmıştır. İdari görevleri arasında; Bilkent Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Yüksekokulu müdür yardımcılığı, Orta Kademe Yöneticilik bölüm başkan vekilliği ve Bilgisayar Destekli Muhasebe bölüm başkan vekilliği, Dokuz Eylül Üniversitesi, Turizm İşletmeciliği bölüm başkanlığı bulunmaktadır. ODTÜ İşletme Bölümü’nde (1994-1996), İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde (2004-2006) ve Beykent Üniversitesi’nde (2009) yarı zamanlı öğretim elemanı olarak ders vermiştir. Akademik alan olarak; turizm işletmeciliği, AB-Türkiye turizm ilişkileri, pazarlama yönetimi, uluslararası pazarlama, uluslararası turizm ve kalite yönetimi konularında makale, araştırma, kitap bölümü ve kongre tebliği yayınları mevcuttur. Yrd. Doç. Dr. Ebru Günlü ile ortak yazdıkları Kongre ve Toplantı Yönetimi, Araş. Gör. Pınar Meriç ile yazdıkları Turizmde Tanıtma ve Halkla İlişkiler ve tek yazarlı olarak yazdığı, Doğrudan Pazarlama ve Turizm Sektöründe Kalite Yönetimi başlıklı 4 kitabı bulunmaktadır. Yine editörleri arasında bulunduğu Hizmet Kalitesi: Kavramlar, Yaklaşımlar ve Uygulamalar  başlıklı bir kitabı vardır. Mesleki organizasyonlardan; Uluslararası SKAL, CHRIE ve ATINER üyelikleri bulunmaktadır.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.