Adap - Görgü – Etiquette eksikliğimiz…

K.Ünsal Barış K.Ünsal Barış 31/12/2019 23:40

Tarihin ve zamanın şu cilvesine bakınız ki, günümüz Türkiye elitleri, Osmanlı İmparatorluğu dönemi elitlerinin bildiği ve uyguladığı görgü kurallarının yarısı kadar dahi görgü kurallarına sahip değiller.  

Adına “Zaman” denilen kavram, aklımıza gelebilecek her şeyi daha da uygarlaştırmasına, geliştirmesine rağmen, Osmanlı döneminde “Adap” günümüzde “Görgü” diye adlandırdığımız, batılıların ise “Etiquette” diye adlandırdıkları kavramı daha da geliştirip, tabana yayacağımıza, bırakın tabana yaymayı, elitlerimizin kulaklarına dahi yabancı gelen bir kavram haline gelmiş. 

Osmanlı dönemine oranla, günümüz Türkiye’sinde okur-yazarlık seviyemiz yükseldikçe, “Görgü” seviyemiz ters orantı ile düşmüş görünüyor. Bu durumdan şu yorumu çıkartılabiliriz: Eğitimde nicelikten artarken, nitelik düşmüş görünüyor. 

Ben bu konuyu toplumumuzun geleceği açısından çok düşündürücü buluyorum. İsterdim ki, benim bu konuyu düşündüğüm kadar, Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri de, Üniversite yönetimleri de, Sosyal bilimciler de, diğer bilim insanları da, ebeveynler de düşünsünler…

“Osmanlı Türkleri görgülerini nasıl geliştirmişlerdi?”  sorusu akla gelebilir.  Bu  Soruya yanıt vermek için şu gelişmeleri tekrarlamak gerekir:

Sırası ile; İznik, Edirne ve İstanbul’un fethedilmesinden sonra, gerek Bizans İmparatorluğunun, gerek Selçuk İmparatorluğunun devlet sistemleri, yerleşik kent kültürleri, sanat etkinlikleri, saray örf ve adetlerinin Osmanlı devlet yönetimine kısmen de olsa adapte edildiği bilinmektedir. 

Bu fetihler sonucunda Osmanlılar, Bizans ve Anadolu’nun yerli halklarından sanat, mimarlık, müzik, yemek kültürü, sosyal yaşam kültürü, hatta ibadethane kültüründen çok şeyler öğrenmişlerdir.

Osmanlılar bu amaçla, kendi bünyelerinde olmayan çok bilim adamını, devlet adamını, sanatçıyı ve mimarları önce Türkleştirip sonra İslamlaştırarak, onların Osmanlı kültürüne katkıda bulunmalarını sağlamışlardır.

Osmanlılarda Türkleştirilmiş ve İslamlaştırılmış çok sayıda Sadrazam (Başbakan) ve Paşa (General) ve sanatçıların görevlere atandığı bilinmektedir. Dünyaca ünlü mimarımız Mimar Sinan da bunlar arasındadır.

Osmanlı saray kültürüne Valide Sultanların ve Haseki Sultanların da çok büyük katkıları olduğu bilinmektedir. Sultanlarımızın (Padişah eşleri) hemen hemen tamamının gayrimüslim kökenli oldukları, özellikle Avrupalı genç ve güzel kızlar asasından seçilmiş kızlar oldukları bilinmektedir. 

Uzun lafın kısası, Türkler görgü noksanlıklarını, gayrimüslim insanlar arasından yaptıkları devşirmeler ve evlilikler kanalı ile zaman içinde gidermişlerdir. Yeni görgü kazanımı kısmen ve kademeli olarak tüm elit tabakaya yayılmıştır.  

Türklerin Asya steplerinden bu yana var olan örf ve adetleri, Anadolu halklarının ve Avrupa halklarının örf, görgü ve kültürleri ile birleşince de, ortaya çok zengin bir Osmanlı-Türk kültürü doğmuş ve oluşmuştur.

Günümüz Türkiye halkının eğitim seviyesi yükseldikçe, kültür ve görgü seviyesi de bu gelişmeye paralel yükseleceğine, tam tersine bir sonuç görülmektedir. Halk tabakasında da elit tabakada da genel bir görgü eksikliğimiz olduğu görülmektedir.    

Kanaatimce bu günkü Türk halkı görgü kurallarını maalesef ya hiç bilmemekte veya kısmen bilmekte veya yanlış bilmektedir. Demek ki, eğitim kurumlarımız bizlere yalnızca teorik ve dini bilgiler ezberletiyor, uygarlaşmamız ve sosyalleşmemiz için gerekli olan kültür ve görgüyü öğretmiyor veya öğretemiyorlar.

Çünkü görgülü toplum olabilseydik;

*  Komşumuzu rahatsız edecek volümde müzik çalmayacak, TV sesini yükseltmeyecektik.

* Muhtelif gürültülerden rahatsızlık duyup, komşularımıza duvar vurmak zorunda kalmayacaktık.

* Merdivenlerde ve asansörlerde karşılaştığımız komşularımızla hiç olmazsa selamlaşacaktık.

* Sönmüş veya yanar durumdaki izmaritleri daire veya otomobil pencerelerinden dışarı atmayacaktık.

* Toplu taşıma araçlarında etrafımızı rahatsız edecek yüksek sesle özel ve uzun telefon görüşmeleri yapmayacaktık.

* Toplu taşıma araçlarında yaşlılarımıza, kadınlarımıza ve kızlarımıza öncelik hakkı tanıyacaktık.

* Toplu konut araçlarına, çakı ve benzer araçlarla zarar vermeyecektik.

Otomobillerde muz, portakal yiyip, kabuğunu pencereden dışarı atmayacaktık.

* Yediğimiz çerez çöplerini cadde, sokak ve parklara atmayacaktık.

* İçtiğimiz su, ayran ve muhtelif içecek petlerini sokaklara, caddelere, meydanlara, parklara, hatta toplu taşıma araçları içlerine atmayacaktık.

* Araçlarımıza özel egsoz borusu taktırıp, insanları yatağından veya koltuğundan fırlatmayacaktık.

* Sofra adabını bilen ve doğru yemek yemesini bilen bir toplum olacaktık.

* Selamlaşmayı kafa tokuşturarak gidermeye çalışmayacaktık.

Her gördüğümüz yere tükürüp, balgam atmayacaktık.

Tretuvarlarımız atılmış çikletlerle çirkinleştirilmiş olmayacaktı.

* Birikmiş çöplerimizi evlerimizin, dükkânlarımızın önüne koymayacaktık.

* Ayakkabılarımızı daire kapılarımızın önünde bırakmayıp, ayakkabı dolaplarımızda koruyacaktık.

Her türlü kutlamalarda silahlara sarılıp, diğer insanların ölmesine, yaralanmasına sebep olmayacaktık.

* Toplu kullanım alanlarında bedenlerimiz dayanılmaz pis kokular yaymayacaktı.

Giyim kuşamımız bakımsız ve pis görünümlü olmayacaktı.

* Saçı-sakalı birbirine karışmış, bakımsız insanlar olarak dolaşmayacaktık.

* Ellerimiz bakteri saçmayacaktı.

* Akla gelen her yerde temizlik ve hijyen kurallarına yeterli özen gösterecektik.

* Devlet büyüklerimize kadar uzanan argo ve küfür merakımız oluşmayacaktı.

* Aykırı hareketler yapan, görgüsüzlük yapan kişilere uyarıda bulunan insanlara “Sana ne” demeyecektik.

Yukarıdaki kalemler, aklıma gelen bazı konu başlıklarıdır. Bunlara ilave edilecek daha yüzlerce konu olduğunu biliyorum. 

Günümüz uygar dünyasında tüm bu konuları öğrenmek ve uygulamak için çok geç kaldığımız doğrudur. Lakin zararın neresinden dönsek kârımız olur. 

Birilerinin artık uyanmaları, eğitim müfredatlarına görgü ve yurttaşlık derslerini koymaları, belediyelerin eğitim ve uyarı çalışmaları düzenlemeleri (Uşak Belediyesinin yere atılan çöpler konusunda yaptırdığı afişleri çok beğendim) ve bazı sivil toplum kuruluşlarının toplumumuzu eğitecek, öğretecek programlar düzenlemeleri zorunludur. 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.