Yunanistan ve İspanya'nın fiyat indirimleriyle baş edebiliriz...

2010 yılının turizm açısından umutlu başlangıçlara işaret ettiğini söyleyen Bakan Günay, Türkiye'nin, İspanya ve Yunanistan'ın yaptığı fiyat indirimleriyle başa çıkabileceğini vurguladı.

Turizm Aktüel Turizm Aktüel 31/12/2019 23:40
Yunanistan ve İspanya'nın fiyat indirimleriyle baş edebiliriz...

DG: Turizm 2009'u global krizin gölgesinde geçirdi. 2010 yılına dönük beklentileriniz nelerdir?

 

 

 

EG: 2010 yılı turizm açısından umutlu başlangıçlara işaret ediyor. Umudumuzu geliştiren birinci neden kriz yılı 2009'u Türkiye'nin gelen ziyaretçi sayısında artışla kapatmış olması. 2009'da 26 milyondan 27 milyonun üzerine çıktık, İspanya, İtalya, Yunanistan gibi ülkelerde ciddi azalmaların görüldüğü bir ortamda bunu sağladık. Gelirimizde nispi bir eksilme var ama bunu gelenlerin daha kısa kalması, biraz daha ekonomik davranmasına bağlıyoruz. Geçen yıl yüzde 3 civarında artıdaydık bu yıl geçen yılın üzerinde yüzde 10'luk bir artış beklentimiz var.

 

 

 

2009'un sonunda yapılan Londra, 2010'un başındaki ITB Berlin ve Moskova fuarları da Türkiye'nin ilgi çeken bir ülke olduğu konusundaki düşüncemizi doğruladı. Sadece Bakanlık olarak bizim değil sektörün kurullarında da görüşler yılı artıda kapatacağımız yönünde. Geçen haftalarda yaşadığımız kül olayı sadece bize değil bütün dünyaya bir panik yarattı. Biz bunu fırsata çevirdik. Türkiye bir tanıtım fırsatı yakaladı. Almanya havaalanları yatakhaneye dönmüştü ama Türkiye'de biz yaklaşık 30 bin kişiyi birkaç gün boyunca ağırladık, ek ücretler talep etmedik, otel fiyatlarımız alıp başını gitmedi, bir fırsatçılığa değil tam anlamıyla bir tanıtım fırsatına dönüştürdük.

 

 

 

Bu açıdan tur operatörlerine, seyahat acentalarına, otelci arkadaşlarıma ve konuyla ilgilenen kamu çalışanlarına çok teşekkür ederim. Her yıl Bakanlık olarak 100 milyon liranın üzerinde bir tanıtım bütçesi kullanıyoruz. Bunun iki misline yakın olarak da özel sektör kullanıyor. En etkili tanıtımın ülkeye gelenlerin memnuniyeti olduğunu düşünüyorum. Bu kül sendromunda da doğrusu olumlu bir tanıtım fırsatı yakalayabildik.

 

 

 

DG: Rakip olarak gösterilen İspanya, Yunanistan ve Portekiz ciddi bir krizden geçiyor. Önemli indirimlerin yanı sıra Euro'nun değer kaybı da fiyat avantajı sağlayacak onlara. Bu gelişmeler Türk turizm sektörüne nasıl yansır?

 

 

 

EG: Bizi etkileyecektir ama aynı şey geçen yıl da vardı ve ciddi bir rekabet oldu. Geçen yıl bir kriz yaşadık ama dünyada gezen sayısı gittikçe artıyor. Her keseye hitap eden ülkeler her keseye hitap eden sunumlar olması gerekiyor. Türkiye'de bir yandan binlerce dolara sadece başınızı yastığa koyuyorsunuz, bir yandan da sadece 20-30 dolara 40 dolara birkaç gün yaşıyorsunuz. Türkiye'de hepsi var. Bu açıdan Yunanistan'ın, İspanya'nın yaptığı fiyat indirimleri ile baş edebiliriz. Çünkü indirilmiş fiyatla her şey dahil mekanlarımız da var ama çok yüksek fiyatla Ortadoğu'dan, Körfez'den ABD'den gelenlerin aradığı ultra hizmet ve fiyat düzeyinde tesislerimiz de var. Türkiye kitle turizminde ciddi bir ivme, bir kalıcılık yakaladı. Şimdi bunu çeşitlendirmesi farklı alanlara açması gerekiyor.

 

 

 

DG: Son yıllarda sektörü destekleyecek şekilde KDV başta olmak üzere bazı vergi indirimleri yapıldı. Bunların devamı gelecek mi?

 

 

 

EG: Aslında KDV konusunda insaflı olmak gerekir. 2008'in başında KDV yüzde 18'den yüzde 8'e düşürüldü. Daha sonra sadece turistik yeme içme merkezlerinde tekrar bir yüzde 18 uyarlaması oldu ama onun dışında konaklama olarak ve her şey dahil sistemi içinde yüzde 8 uygulaması sürüyor. Bunda bir istisna vardı, yatlardaki konaklamalar da yüzde 18'den yüzde 8'e indirilmemişti. Şimdi bunu sağlamaya çalışıyoruz çabamız buradaki KDV'yi yüzde 18'den yüzde 8'e çekme konusunda. Bunun dışında KDV konusunda fazla bir beklenti yok. Haklı olarak ithal içkilerle ilgili ciddi bir vergi yükü şikayeti vardı, 2010'un başında Maliye Bakanlığı sürpriz bir biçimde yüzde 63 olan özel tüketim vergisini sıfırladı. Böylece hem Türkiye'deki kaliteli şarabın üretimi hem de ithal kaliteli şarabın piyasaya makul ölçüde sürülmesi imkanı doğdu.

 

 

 

Turizm sektörü istihdam noktasında önemli bir işlevi yerine getiriyor. Ancak kış sezonunda istihdam edilen personel, yatırımcıya önemli bir yük getiriyor. Sektör mevsimlik istihdam desteği bekliyor. Bu yönde bir çalışma var mı? Evet, bu konuda bayağı sıkıntılıyız. Yoğunluğun düştüğü kış mevsiminde istihdam turizm işletmecilerinin üzerinde bir yük haline geliyor, oteli açık tutsalar ve yüksek sayıda personel çalıştırsalar gerçekten karşılanmaz bir yük oluşuyor. Bunu gidermenin iki yolu var.

 

 

 

Biri istihdamı düşürerek bu dönemde vergi yükünü azaltmak. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile bu konularda bir müzakere içindeyiz ama çözebilmiş değiliz. İkinci yol ise turizmi daha fazla mevsime yayabilmek. Yani gelenlerin geliş yoğunluğunu sadece yaz aylarıyla sınırlamayıp ilkbahara, sonbahara çektiğimizde dolululuğu yüksek olan otellerin personel çalıştırmasında da bir sıkıntı doğmayacak.

 

 

 

Bununla ilgili kültür turizmini, kongre turizmi altyapısını, sağlık turizmi, spor turizmi, kış turizmini geliştirmek böylece otellerimizin düşük yoğunluklu mevsimlerde de daha yüksek bir yoğunlukla çalışmasının imkanlarını arıyoruz. Ama bunlar bugünden yarına olmaz. Biz İstanbul Haliç'te bir, kongre vadisinde iki önemli kongre merkezini devreye soktuk. İstanbul şu anda kongre takvimi 2020'lere kadar nerdeyse dolu bir şehir haline geldi.

 

 

 

Otellerde de artık fiyat şikayeti yok. İstanbul şehir otelleri, kış yaz sendromu yaşamıyorlar. Antalya'nın kış mevsiminde bir tek futbol takımlarına yönelik imkanı var. Antalya'da ilkbahar ve sonbaharda kültür ve sanat aktiviteleri çoğalsa, Antalya aynı zamanda bir sağlık turizmi merkezi haline gelse, yani bir tıp merkezi olarak da öne çıksa kışın Antalya'ya daha fazla turist getirebiliriz. Antalya'nın arkeolojisi önemli, zengin bir müzesi var ama itiraf etmek gerekir ki müzenin görselliği yok. Bütün bunları çoğaltsak, Belek dışında fazlaca bir golf imkanı yok.

 

 

 

Başka spor dallarını geliştirebilsek, turizmi daha fazla mevsime yayabiliriz diye düşünüyor ve bunun üzerinde kafa yoruyoruz. Buradan hareketle geçen bir ay içinde Antalya'da spor turizmi üzerine bir toplantı yaptık. Önümüzdeki dönemde, Türkiye'nin başka coğrafyalarında bu tür çeşitlendirmeler çoğalacak.

 

 

 

DG: İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti nasıl bir katkı sağlayacak, hedeflere ulaşıldı mı?

 

 

 

EG: Geçen yıl İstanbul'da 2010 Kültür Başkenti'nin sadece hazırlıkları eşiğindeydik ve yüzde 6'nın üzerinde artış oldu. Bu yıl yüzde 10'unun üzerinde bir artış bekliyoruz. Ben İstanbul için bu rakamları çok mütevazı buluyorum. İstanbul'da 7.5 milyonu yakaladık bence İstanbul 17.5 milyonu görmedikçe henüz kapasitesinin çok çok altında demektir. Paris 25 milyonun üzerinde turist alıyor. Şu anda İstanbul'a gelenler kadar sadece Louvre Müzesi'nin ziyaretçisi var. Benim İstanbul'la yakınlığım çok eski yıllara dayanıyor ama turizm ve kültürle ilgili olarak işin içine birkaç yıldır girdim.

 

 

 

İstanbul'un gerçekten büyük bir ihmal edilmişliği, hor kullanılmışlığı, hoyrat kullanmışlığı var. Sadece 10-20 yılın rant kavgaları değil, 100 yıldan beri gelen yani Osmanlının Balkanlardan ve öteki coğrafyalardan çekilmesiyle başlayan bir İstanbul sorunu var. Tarihi Topkapı duvarlarına bina yapılması bu göçlerin sonucu ve biz bunlarla daha yeni baş etmeye çalışıyoruz. Zannediyorum bu bakış açısıyla İstanbul uzun yıllar ele alınmamıştı. Şimdi adım adım tarihi mekanları iyileştirme mastır planları yapmaya çalışıyoruz. Bu çalışmalar sonucunda 17.5 milyonu aşacak İstanbul'a gelen turist sayısı.

 

 

 

DG: Türkiye'de güneş kum deniz turizminin ötesinde turizmin çeşitlendirilmesi konusunda bölgeler düzeyinde çalışmalar nasıl ilerliyor?

 

 

 

EG: Antalya kitle turizminin, deniz turizminin odak noktası haline geldi. Antalya'yı çeşitlendirmeye çalışıyoruz. Antalya'nın inanılmaz bir arkeolojik zenginliği var, bunu turizm sunumu içine katmaya çalışacağız. Antalya'da arkeolojiye çok önem veriyorum. Birçok arkeolojik merkezin sadece kazılarını değil aynı zamanda tiyatroların restorasyon projelerini hazırlatmaya çalışıyorum.

 

 

 

Aspendos dışında başka bazı merkezlerin de Antalya'nın kültür ve sanat yaşamının gündemine girmesine çalışıyorum. Diğer taraftan Antalya'nın hemen yanı başında Mersin var. Mersin, Antalya gibi bir coğrafya olmasına, tabiat ve tarih olarak benzerlik göstermesine rağmen bomboş bekliyor. Mersin bir ikinci konut yatağı olarak İstanbul'un bir başka türlüsü. Hoyrat kullanılmış. Şimdi Mersin'de, Tarsus eksenli yeni bir turizm projemiz var. Hem turizm alanını hem turizm alanının gerisini planlayarak Belek'te yapmadığımız bir düzenlemeyi doğru bir biçimde yapmaya çalışıyoruz.

 

 

 

Eğer bir ikinci konut saldırısından koruyabilirsek, Mersin'in kitle turizmi açısından önemli bir turizm merkezi olacağını düşünüyorum. İzmir ve Çeşme'yi yeniden gündeme getirmeye çalışıyoruz. Oralarda da ikinci konut işgalleri çok fazla. Çeşme bir yazlıklar şehri halinde, Kuşadası tamamen işgal edilmiş bir şehir durumunda, Ayvalığa doğru çıkan güzergahta daha doğayla iç içe kitle turizmden ziyade daha butik, İspanyolların parador dedikleri yani doğanın içinde kaybolmuş, tarihi yapılar şeklinde bir yerleşimi, bir konaklama ünitesi dağılımını planlamaya çalışıyoruz.

 

 

 

DG: Doğu ve Güneydoğu'da bir hareketlenme var…

 

 

 

EG: Evet, kültür turizmi, şehir turizmi açısından da Güneydoğu büyük bir hızla geliyor. Mardin artık bilinen bir marka haline gelmeye başladı. Mardin'de çok ciddi sokak sağlıklaştırılması, kentleşme altyapısı ve sivil mimarlık örneklerinin ortaya çıkarılması çalışmalarımız var. Mardin'e ciddi kaynak ayırıyoruz.

 

 

 

Şanlıurfa'da inanılmaz bir mozaik zenginliği geliyor. Orada açık ve kapalı müze projeleri yapıyoruz. Bence bir süre sonra Antalya ile yarışacak olan yeni destinasyon Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Güneydoğu bölümündedir. Gerçekten beni her seferinde heyecanlandıran yeni çalışmalar ve yeni objeler görüyorum. Doğu Anadolu'da Van'ı yeni bir merkez olarak ortaya çıkarmayı çok önemsiyorum. Van benim eski yıllardan beri çok yakından bildiğim bir yer, ürün çeşitliliği ile Ahlat'tan İshak Paşa Sarayı'na kadar bütün o coğrafyadaki farklı kültür ürünleri ile özel bir çekim merkezi oluşturuyor.

 

 

 

Van'da özel bir çalışmamız var. İlk defa gelecek yıl Van'da bir turizm fuarı yapmayı planlıyoruz. Önce ulusal başlayacak ama kısa vadede uluslararası olabilir. Çünkü Van'a, İran, Irak gelecektir, Kafkas ülkeleri gelecektir, Suriye gelecektir. Çok kolay bir biçimde uluslararası olabiliriz ama bir vadede Doğu Anadolu batı için de ilginç bir coğrafya. Bu yıl Akdamar'da yılda bir gün de olsa bir ibadet ritüeline tanıklık edeceğiz. Ani'de Ahlat'ta ciddi çalışmalarımız var. Ben Van'ı Doğu Anadolu için bir çekim merkezi olarak hayal ediyorum.

 

 

 

-Karadeniz'de turizm odaklı kalkınma

 

 

 

Karadeniz'de yeni bir projemiz var, en başta Faruk Özak arkadaşımla ve bölgenin diğer bütün bakan ve milletvekilleriyle çok yakın bir çalışma yapıyoruz. Doğu Karadeniz Turizm Odaklı Kalkınma Planı adıyla yaptığımız bir çalışma. Önce Ankara'da bakanlıklar arası yaptık. Sonra Karadeniz'e giderek Trabzon'da bir toplantı yaptık. Geçtiğimiz günlerde de bölge milletvekilleriyle bir toplantı gerçekleştirdik. Bu konuda üç toplantı gerçekleştirdik şimdi Meclis Ulaştırma, Bayındırlık ve Turizm Komisyonu Başkanımız Nusret Bayraktar'ın başkanlığında bir eş güdüm komitesi oluşturduk.

 

 

 

Doğu Karadeniz'in kültür ve turizm altyapısını ve temel ihtiyaçlarını çıkarmaya çalışıyoruz. Altyapıyı tespit ediyoruz, eksiklikleri belirliyoruz ulaşım imkanlarına bakıyoruz. Zaten Batı Karadeniz sivil mimarlık örnekleriyle oldukça öne çıkmış bir bölge. Ben bir de Roma'nın Floransa'sı gibi Madrid'in Paledos'u gibi İstanbul çevresinde Edirne'yi İznik'i hayal ediyorum. Edirne'yi, İznik'i marka kültür şehirleri olarak öne çıkarma noktasında yeni hayallerimiz var. Ajandamız dolu bütün bunlar Türkiye'de kültür altyapısını ayağa kaldırırken turizm çeşitliliğini de artıracak.

 

 

 

O zaman Türkiye'ye gelip Ege'de, Antalya'da tatil yapanlar daha içerilere geçerek buraları gezecekler. Bu arada İç Akdeniz'de çok önemli Efes gibi çok bilinecek olan Burdur'da Sagalassos, Kibyra, Pamukkale'nin yanında Laodikya, Aydın Karacasu'da Afrodisyas hızla geliyor. Bunları yakın bir gelecekte dünya öğrenecek. En son Urfa'da Göbeklitepe'ye gitmiştim, 12 bin yıl önceye, Diyarbakır'ın Körtek Tepesi 14 bin yıl önceye ait, bunlar bir Avrupalı için inanılmaz eserler. Şahsen ben de çok heyecanlanıyorum. 14 bin yıl önce insan elinden çıkmış bir ürünü Diyarbakır Müzesinin deposundan bana çıkarıp verdiklerinde sevinçten ağlayacak gibi oldum. Heyecanlandım, ellerim titredi.

 

 

 

DG: Tanıtım faaliyetleri nasıl gidiyor?

 

 

 

EG: Bu yıl Fransa'da Dışişleri Bakanlığı ile birlikte Türk Mevsimi yaptık. Geçen yıldan bu yana Fransa'dan gelen turist sayısı yüzde 10 civarında bir artış sergiliyor. Faydası oldu en azından, Fransa'dan bize olumsuz bir şey yansımadı. Şimdi Şanghay'a gideceğiz, standımız açıldı. Bu yıl Türkiye'de Japon yılı var. Geçen yıl Rusya'da Türk yılı vardı. Bu yıl Frankfurt'ta kitap fuarının onur konuğuyduk. Bunlar çok önemli ve hedefe ulaşmamızı çabuklaştıracak ayrıntılar.

 

 

 

Söyleşinin tamamını okumak için:

 

 

 

http://www.dunyagazetesi.com.tr/yunanistanin-ve-ispanyanin-fiyat-indirimleriyle-bas-edebiliriz_87014_haber.html?

 

 

 

 

 

 

 

Ayrıntılardaki Ertuğrul Günay

 

 

 

Ferit Parlak

 

 

 

Coğrafik konumun sağladığı avantajlar, jeolojik oluşumlar, sayısız iklim kuşakları, el değmemiş ormanlar, yaylalar, karlı dağlar, akarsular, göller, denizler, boğazlar, bakir araziler, güneş, termal kaynaklar, el sanatları, sayısız kültüre ev sahipliği, her bölgede binlerce yıllık tarihi ve kültürel miras…

 

 

 

Bu zenginliklerimizi korumak, geliştirmek, tanıtmak, yenilerini ortaya çıkarmak, dünyaya sunmak ve diğer sektörlerin gelişimine katalizör olmasını sağlamak için 2009 yılında ortaya koyduğumuz bütçe 1.021 milyar TL.

 

 

 

Yani genel bütçenin binde 3.8'i kadar.

 

 

 

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, geçtiğimiz yılın başında yaptığımız sohbette, bütçeye değinmiş: "Turizmin önemini yeteri kadar kavramış olsak, bu alana çok daha fazla yatırım yapıyor olmamız gerekiyordu.

 

 

 

Benim hayalim bunun değerinin biraz daha anlaşılması.

 

 

 

En azından Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesinin 2'ye 3'e katlanması." demişti.

 

 

 

Kültür ve turizmin 2010 bütçesi 1.119 milyar TL oldu.

 

 

 

Yani genel bütçenin binde 4'ü…

 

 

 

Turizmin getirileri arasında tüm sektörler için avantaj sağlayacak tanıtım imkânı; değişim ve dönüşümde hız; eğitim; bilinçli, bilgili, disiplinli halk; dünyaya entegrasyon; yaşanabilir, bakımlı çevre ve tabiî ki sermaye birikimi, yeni yatırımlar ve istihdam bulunuyor.

 

 

 

Değişim, dönüşüm, gelişim, kalkınma, büyüme ve refah için Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu her şeyi kanatlarının altında gizleyen ve yıllık somut getirisi 25 milyar dolarları bulan turizm, bütçeden en az yüzde 1'lik payı hak ediyor. (Dünya)

 

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.