Türk Müzeciliğinin bir neferi: Ömer Yörükoğlu’nun ardından…

Ülkemizin uçsuz bucaksız yerlerinde, dağ başında, Nemrut dağında, herkesin deniz keyfini yaptığı Mersin Soli gibi birçok yerde elinde kazma, mala, fırça ile tarihin derinliklerini ortaya çıkarmak için uğraşan müzecilerden Arkeolog Ömer Yörükoğlu geçtiğimiz günlerde kalbine yenik düşerek Çanakkale’de sonsuzluğa uğurlandı.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 20/07/2024 13:56
Türk Müzeciliğinin bir neferi: Ömer Yörükoğlu’nun ardından…

Osman Hamdi Bey ile başladığı kabul edilen müzecilik tarihimizde, Cumhuriyet dönemi ile birlikte yurt dışına gönderilerek, yetiştirilen Arkeolog, Sanat Tarihçi, Hititolog ve dil bilimciler ile konularında uzmanlaşmış müzelerde çeşitli unvanlarla görev yaparlar. Ve uçsuz bucaksız yerlerde, dağ başında, ’mezar kazıcısı’ gibi küçümseyici nitelendirmelere aldırmadan yürüttükleri arazi çalışmaları, akademik çalışmalara ve kazılara refakat etmeleriyle, çok önemli görev yerine getiriyorlar. Bu nedenle, Ülkemizde müze çalışanları müzeciliğimizin neferleri olarak nitelendirebiliriz.

Arkeolog Ömer Yörükoğlu’nu, 1881yılında müze memuru olarak çalıştığım dönemde tanıdım. Ankara’da Kültür Bakanlığı’nın koridorlarında ve yemek hanesinde   göz aşinalığımız vardı.  Mersin ‘e görevli geldiğinde, Mersin Atatürk Evi’nin restorasyon projesinin çalışmalarına ben de katılmış, bizim göz aşinalığımız arkadaşlığa, sonraki yıllarda ben müzecilikten 1988 sonunda ayrıldıktan sonra da devam eden dostluğa dönüşmüştü.

Müzecilik, arkeoloji konusunda bilgilerinden faydalanmama izin veren Ömer, bulunduğu Nemrut Dağı kazılarında gün doğuşu fikrini ortaya atarak ilgiyi artırmaya vesile olduğunu anlatmış, Mersin Soli’de kazı alanında ilk kez mala ve fırçayı kullanmayı bana göstermişti. Akdeniz’in dayanılmaz sıcağında ter döken müzeci arkeolog ile akademisyen ve öğrencilerden oluşan kazı ekibinin yaptıkları çalışmanın büyüklüğünü ilk kez onun sayesinde görmüştüm. Atatürk Evinin Restorasyon projesini çizmekle kalmamış, kamulaştırma ve diğer işlemleri Bakanlıkta gönüllü olarak takip etmişti.

Sonraki yıllarda sürekli bağlantıda kaldığım Yörükoğlu ile benim yurtdışı görevde bulunduğum yıllarda, onun Ankara’dan Edirne’ye tayin olmasıyla bir süre bağlantımız aksamıştı. Gökçeada’ya gittiğimde bakanlıktan emekli olan Ömer ile 2013 yılında Çanakkale’de yeniden buluşuyorduk. Çanakkale’de katıldığı restorasyonlar ve kazı çalışmalarının yanında, Çanakkale savaşlarını konu alan rehber kitaplar çıkardığını anlatmış, Gelibolu ve Ağlayan Söğüt kitaplarından verince, Mersin’de Komagene adıyla hazırladığı rehber kitapçıktan da verdiğini hatırlıyordum. Gezdim, Gördüm, Düşündürdü kitabımı ben bastırdıktan sonra ona göndermiştim.

Yazdığım makaleleri takip edip telefon ediyor ve bilgi alışverişi yapmaya başlamıştık, Yozgat Boğazlıyan’da bulunduğum günlerde onu aramış, bana fotoğraf çekeceğim yerleri anlatıp yol göstermişti. Adana’da Yumurtalık ilçesine gittiğimi söylediğimde, restorasyonunu yapmış olduğu, Kurt Kulağı Kervansarayını görmemi istemiş, harika bir mimari yapıya sahip kervansarayın fotoğraflarını çekmiş, ona da göndermiştim.

Geçtiğimiz yıl, Truva’dan Gelibolu’ya Çanakkale Savaşları  adlı makalemi gönderince, çok beğendiğini söylemiş ve 2024 Ağustos Ayında düzenlenecek Truva Festivali için broşürde kullanmak istediğini söylemiş,  ilave edilecek bilgiler konusunda görüş alışverişi yapmaya başlamıştık.

Truva Festivalinde Çanakkale’de buluşmaya karar vermiş, dört gözle Ağustos ayını bekliyorduk, ama geçtiğimiz hafta Ömer Yörükoğlu’nun kalbine yenik  düşerek hayata veda ettiği haberini alıyordum.

Ülkemizin çeşitli yerlerinde katıldığı kazılar, yaptığı restorasyon çalışmaları, hazırlayıp yayınladığı rehber kitaplar ile bıraktığı  iz ile müzecilik tarihimizde,  benim anılarımda da öğrettikleri ve dostluğu ile  Ömer yaşamaya devam edecek.. 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.