Turizmde Türkiye Markası yaşlanıyor mu?
Her ülke, turizm sektöründeki toptan envanteri ile küresel bir markadır. Bu envanterin içindeki ürünlerin yenilenme hızı ve yaratıcılık endeksi, markanın yaşam döngüsünü belirler.
Bir küresel marka ya gençtir, ya da hızla olgunlaşmaktadır. Olgunlaşmanın birkaç adım ötesi ise, yaşlanmak ve nihayet ölmektir.
Çünkü yeni kuşaklarda markaya koşulsuz biat yok.
Coğrafi konumun ve bundan kaynaklanan avantajların ambalajlanıp bir turizm ürününe dönüştürüldüğü model eskiyor.
Yüzülebilir bir deniz, ince bir kumsal ve şefkatli bir güneşten oluşan tatil paketi çok uzak olmayan bir gelecekte bu günkü kadar cazip olmayacak.
Markalar, yeni ürünler sunuyor mu?
Bu paketin yaşlanmasından hareketle, Türkiye’nin artık olgun pazarlar arasına girmekte olduğunu kabullenmek gerekiyor. Birkaç aşama sonrası ise, yeni nesil tüketicilerin bu ülkeyi yaşlı pazarlar arasında değerlendirmesidir.
Yaşlı pazarlar da doğal olarak yaşlı kuşakların ilgi alanına girer.
Y ve Z kuşaklarına farklı bir parantez açın.
1995 ve sonrasında doğan kuşak, markaları, yükseklerde konumlanmış, oradan kendisine dikey mesajlar gönderen bir kutsal olarak kabul etmiyor.
Hangi sektörde ve hangi büyüklükte olursa olsun, markalar – özellikle- bu genç kuşağa bir arkadaş gibi yaklaşmak zorundadır.
Bu kuşak, kendisini kucaklayan ve anlayan, dost markalar istiyor
Sorun tam da bu noktadadır. Türkiye, bundan 5-10-15 yıl sonra, bambaşka tatil anlayışı olan kuşaklara hala deniz, güneş, kum paketi mi sunacak?
Dünya’da yaklaşık olarak 50 yıl önce biçimlenen bu paket, artık çoktan yaşlanmış olacak.
Yeni kuşaklar bu yaşlı pakete ne ölçüde ilgi duyacaklar? Daha doğrusu bu ‘Demode’ paket, daha ne kadar tüketicinin kalbini ve aklını ateşleyebilecek?
Bütün sektörler yenilik peşinde
Giyim…
Otomotiv..
Elektronik eşya..
Mutfak..
Barınma.
Ulaşım..
Bütün bu sektörler, yeni ürünler yaratabilmek için her yıl milyarlarca Dolar yatırım yapıyor.
Bir mobil telefon modelinin demode olması için, bir yıl bile çok uzun bir zaman artık.
Hep en yeniyi ve en günceli isteyen yeni kuşaklar, her yıl podyumlarda yeni giyim modelleri, vitrinlerde yeni arabalar, elektronik mağazalarında yeni mobil cihazlar bekliyor.
On binlerce yıl önce mağaralarda başlayan barınma macerasının geldiği aşamaya bakın.
Evler artık birer akıllı kalelere dönüştü.
Ya Türkiye turizmi?
Bu sektör kendisini yenilemek için yatırım yapıyor mu? Binalara ve makinelere yapılan yenileme yatırımlarından bahsetmiyorum.
Deniz, güneş, kum dışında hangi yeni ürünler yaratıldı bu gün itibarıyla? Varsa, bu yeni ürünler, milyonlarca yeni tüketiciyi heyecanlandıracak kadar dolu ve çekici mi?
Markaların ve ürünlerin yaşam çizgisi vardır.
Ürünler de canlılar gibi bir varoluş rotasına sahiptir. Doğar, gelişir ve yok olurlar.
Pazarlamacılar, bu süreci ürünün yaşam çizgisi olarak tanımlarlar. Son bir kaç on yıla kadar ürünlerin yaşam çizgisini belirleyen temel kriter rekabetin şiddeti idi. Tüketicinin beklentilerini en yüksek oranda karşılayan markaların yaşam çizgisi de uzun olurdu.
Şimdi bambaşka bir hikaye var
Pazarlama artık hedef kitleleri tüketici olarak tanımlamıyor. Çağdaş bakış, ürünlerin potansiyel alıcılarını aklı, kalbi ve ruhu olan insanlar olarak görüyor.
Aklı, kalbi ve ruhu olan insanlar da, ürünlere ve markalara, geçmişin tüketicilerinden çok farklı bir gözlükle bakıyor. Daha da kötüsü, çok çabuk bıkıyor.
Merak ve teknoloji kol kola giriyor ve sürekli olarak ürünlerin sosyal meşruiyetini sorguluyor. Yeni kuşakların tatminsizliği, markaların tepesinde adeta bir Demokles’in Kılıcı gibi sallanıyor. Markalar, bu tatminsizliği net bir pazarlama kriteri olarak kaydetmelidir.
Örneğin:
Özellikle, teknik gelişmelerin, ürünlerin yaşam çizgilerini kısalttığı, bu gelişimin hızlı olduğu elektronik gibi alanlarda sürekli yeni ürünler çıkarıldığı gözlemlenmektedir. Modaya bağlı ürünlerde de yaşam süreleri çok kısa olabilmektedir. Giyecek, mobilya, kozmetik gibi ürünler bunlara örnektir.
Teknoloji, ürünlerin yaşam sürelerini kısaltıyor. Bu süreç, yakın gelecekte tatil, wellness, eğlence gibi alanları toptan dönüştürecek. Bilesiniz ki, gençler önceki kuşaklardan çok farkı eğleniyor, dinleniyor ve geziyor.
Günümüzde insanlar kendilerine sunulan seçenekleri değerlendirmekte ve cazip bir öneri sunulduğunda başka ürüne/markaya yönelebilmektedirler.
Türkiye Yaşlı Pazar olmayı geciktirebilir mi?
Elbette yapabilir.
Bunu nasıl başarabilir?
Pazarın ana kitlesini oluşturmaya başlayan Y ve Z kuşaklarının dilini öğrenerek. Onlarla aynı dili konuşup, aynı heyecanları paylaşarak.
Bundan on yıl öncesine kadar sadece müşteri olarak görülen tüketicilerin, aklı ve ruhu ile birer insan olduklarını anlayarak. Buradan hareketle, küresel insani değerler üzerine bina edilen ürün, hizmet ve kurumsal kültürler yaratarak.
Y ve Z kuşaklarının tatil destinasyonu tercihleri
Z kuşağının tatil yeri seçiminde etkili olan üç faktör incelendiğinde, katılımcılar tatil yeri seçiminde etkili olan en önemli üç faktör olarak eğlence (% 25), spor olanakları (% 18) ve tarihi ve kültürel çekicilikler (%16.5) ve Y kuşağının ise, manzara/doğal çevre (% 23), eğlence olanakları (% 18) ve tarihi ve kültürel çekicilikler (% 15) olduğunu belirtirlerken X kuşağı katılımcıların manzara/doğal çevre (% 27), destinasyonun imajı (% 17) ve güvenlik (% 15) olduğunu belirtikleri görülmüştür.
Dikkat ettiyseniz, tercih nedenleri arasında eğlence ve çevre ilk sırada yer alıyor. Buna benzer araştırmaları bütün bölgeler, kentler yapmalı. Her kuşağın tatil ile ilgili tercihleri ve beklentileri sorulmalı ve alınan cevaplara dayalı yeni paketler oluşturulmalı.
Aksi takdirde, Avrupa ve Rusya’nın X kuşağının son bireyi de öldüğünde, yanında Türkiye markasını da götürür. Benden söylemesi.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: