Turizmciler 'ZOOM'bi oldu!..
“Abi ne istiyorsan çabuk söyle, sırada bekleyen müşteriler var” deyince, yanlışlıkla whatsapp dan bakkala bildirdim gönderdiğimi fark ettim. Ayıp olmasın diye kalıp peynir, ekmek siparişi verdim. Yayındakiler anlamadılar… Çok utanmıştım…
“Abi ne istiyorsan çabuk söyle, sırada bekleyen müşteriler var” deyince, yanlışlıkla whatsapp dan bakkala bildirdim gönderdiğimi fark ettim. Ayıp olmasın diye kalıp peynir, ekmek siparişi verdim. Yayındakiler anlamadılar… Çok utanmıştım… Bazen talihsizlikler üst üste geliyor işte, geçen hafta da yanlış firmanın Zoom'una girmiştim… Onlar bana baktı ben onlara, tanıyamadık birbirimizi, hemen kapattım.
Artık daha temkinliyim
Nihayet doğru toplantıya şimdi girdik.., “Merhaba arkadaşlar! Arkadaşlar merhaba! Sesim geliyor mu?” “Görüntü dondu, sesim geliyor mu? Ses var da, görüntü yok. Geldi görüntü ama ters, şimdi de bulanık, tül var çok ışık geliyor, perdeyi kapatır mısınız, sinek geliyor pencereyi de kapatın derken, ses dondu…” Olmadı kapattık… Tekrar bağlandık.
Otellerde önlemler ne kadar yeterliydi, Araplar gelecek miydi, önce Almanlar mı, yoksa Ruslar mı gelecekti, havuzda virüs var mıydı diye konuşacak arkadaşımız, uzun bir teşekkür konuşmasıyla başladı, o kadar uzundu ki, süre bitti yayın kesildi.
CEO'nun sesi, soru soran hanımınınkiyle karışınca...
Tekrar bağlandık... bu sefer “Sesim geliyor mu?” diye konuşmaya başlayan bir arkadaşa cevap bile vermeyip, duymazdan geldik.
CEO girdi konuya, “Arkadaşlar biliyorsunuz yakında açılıyoruz. Otelin doluluğu sıfır. Acil önlem planları hazırladım onları konuşacağız” derken, arka fonda CEO'nun hanımı küt diye kapıyı açtı, siparişi sen mi verdin dedi ve yanında bizim bakkal elinde torbayla görüldü. Nasıl yani, ne alaka diye düşünürken, benzetmişim başka bakkalmış… İnsan insana bu kadar mı benzerdi ?
Seste sorun vardı, yine eko yapmaya başlamıştı. CEO'nun sesi, soru soran hanımınınkiyle karıştı, bizim CEO, hanım gibi ses çıkarıyor, hanım da erkek sesli… “Maaşlarımız ne zaman yatacak, biliyorsunuz bebek bekliyorum, masraflarım var” sorusunu, CEO'nun ağzından duyunca, biraz tuhaf olmuştu tabii.
Zoom'un da bir adabı, kuralı olmalıydı, değil mi ya...
Bu sefer herkes tamamdı ama yayına girerken sandalyeden ekranla birlikte düşen arkadaşımızın gömlek altındaki renkli şortunu görmüştük ve talihsiz bir şekilde şortuyla burun buruna gelmiştik. O görüntü gözümüzden gitmiyordu… Bir türlü başlayamamıştık. Zoom'un da bir adabı, kuralı olmalıydı…
Mide gurultusu sesi zannettiğimiz ama sonradan birlikte tartışıp o sesin o ses olmadığına karar verdiğimiz, kendisinin de sandalye sesi ve öksürükle kafiye yapmasıyla daha net anlaşıldı…
Aynı odada uyuyanlar var diye ışığı açmayan Sudanlı acenteciyi beyaz dişlerinden hemen tanıdık. Yanında uyuyanları dürttü, uyandılar, dört beyaz diş oldu. Onlar da geleceklermiş tatile…
Yemek sofrasından ailecek yayına bağlandılar
Sorulara cevap vermek için pür dikkat bekleyen arkadaşımızın, uzayan konuşmalar sebebiyle, yemek saatine denk gelmişiz, yemek sofrasından ailecek yayına bağlandılar. Buyur ettiler. Ama tam bu esnada “Uçuyorum baba, ben uçuyorum bak” diye bağıran bizim oğlan, bana doğru uçunca, arkamdaki kütüphane görüntüsü fotoblog üzerime devrildi, gerçekçi bir görüntü olmuş demek ki, heyecan yaptılar, sofradan kalıp, ekrandan müdahale etmeye kalktılar.
Ekran açıldı… Bağlanıyor, bağlanıyor bağlanamadı… Bağlandı, karşı görüntü bekleniyor, bekleniyor, beklenemedi… O da hazır değilmiş… İptal ettik…
Canlı yayınlara da sosyal mesafe gelmesi şart oldu
Kimin nerede, ne zaman, hangi canlı yayında olduğu hep kafa karışıklığıydı... Ajanda tutmaya başlayan arkadaşlar yine de bu hıza yetişememekte, aynı saate çakışan yayınlara ise kimse gönül koymasın diye, ben de dinliyorum, ben de buradayım anlamında sadece el sallayıp çıkıp kaçmakta, hatta bazen bir soru sorup cevabını bile beklememekteydiler. Yoklama yapmaya başladık…
Yataktan çıkar çıkmaz, yüzünü bile yıkamadan Zoom-bi gibi yayına başlayan, biri bitince hemen diğerine geçen ve hatta gece yarılarına kadar konuşan, konuştukça açılan, açıldıkça rahatlayan Zoom-kolik arkadaşımız da yayına girmişti. Bol virgüllü, noktasız sürekli konuşuyordu, onu durduramıyorduk.
Turizmden başlayıp, turşu tarifine geçerken, konuşmaktan çıldırmış gibiydi, internet çekmiyor, sesin gelmiyor, orada mısın diyerek bitirdik, yeni yayına geçerken ona söylemedik, hatta sonraki günlerde de yayına hiç çağırmadık. Canlı yayınlara da sosyal mesafe gelmesi şart oldu.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: