Turizm sektörü batarsa en çok Türkiye zarar görür
Ülkemizde dünya çapında markalaşmış, ülkemizle bütünleşmiş, adı geçtiğinde ilk akla gelen markamız, bir bütün olarak turizmdir.
Ülkeler ticari işleyişleri açısından şirketlere çok benzer. Her ülkede tanınan markalar vardır. Kore denince aklımıza Samsung, Amerika denince IBM, Almanya denince Mercedes gelir. Bunlar kendi ülkeleri ile bütünleşmiş kurumdadır.
Bir markayı yaratmak, sadece tanıtım ile olmuyor. Ürünün kalitesi, işlevi, işlerliği, sağlamlığı, dayanıklılığı vs.gibi bir çok etmen var olmadan, marka yaratılamıyor.
Bu markalar kendi ülkelerinin ekonomilerine çok ciddi boyutta katkı sağlıyor, istihdam yaratıyor, vergi ödüyorlar. Yatırımlar ile ülkelerini geliştiriyorlar, ihracat yapıp ödemeler dengesine olumlu katkılarda bulunuyorlar.
Toplam kaliteyi sunabilmiş olan bu kuruluşlar ile kıyaslandığında ülkemizde dünya çapında markalaşmış, ülkemizle bütünleşmiş, adı geçtiğinde ilk akla gelen markamız, bir bütün olarak turizmdir.
Turizm markamız her ne kadar bir markalar bütünü gibi görünse de, işin doğrusu Türkiye’nin turizmde bir marka olmasını sağlayan, turizmi yoktan var eden, olanakları parlatıp, değerlendirip ekonomiye katılabilecek hale getiren turizmciler, en başta da seyahat acenteleridir.
Bundan 50 yıl önce de, 40 yıl önce de Türkiye’nin sahip olduğu doğal güzellikler, kültürel, tarihi, sosyolojik değerler, gastronomi, güneş, kum, deniz bugün de yerli yerindedir.
Hor kullanılsa da, yok edilmesi için hükümetler ellerinden geleni yapsa da, köy, kasaba, şehir kültürü, şehirleşmenin getirdiği negatif etkiler olsa da, şunu sormakta yarar var:
Kim yarattı bu talebi?
Bu talep, geçen 40-50 yılda ne oldu da her sene istisnasız katlanarak artırılıp, bugünlere gelebildi?
Ne oldu da benzer olanaklara sahip ülkelerde böyle bir başarı hikayesi yazılamadı da, Türkiye bir mucizeyi yarattı?
İstanbul, biraz Kapadokya, Pamukkale, Şarköy, Erdek, Akçakoca, Ayvalık, Kuşadası, Bodrum, Marmaris, Alanya ilçelerinden öteye gitmeyen, taşmayan turizm hareketi nasıl oldu da 81 ilimize, eskisinin neredeyse 40 katı ekonomik bir etkiyle yayılıverdi?
Ne oldu da 40 yıl önce 1 milyon turisti getiremeyen, 1 Milyar Dolarlık turizm gelirini hayal bile edemeyen ülkeye, 100 Milyon Dolarlık yatırım bile yapılmamışken, nasıl oldu da bugün 100 Milyar Dolarlık bir turizm yatırımı olan ülkeye dönüştük?
Nasıl marka olduk?
Bunun tek bir açıklaması var:
Mevcudu, olanı biteni, tanıtılmaya ihtiyaç duyulanı ön plana çıkartıp pazarlayan, yerli ve yabancı turisti yeni yerlere, mevcut alanların dışına çıkartıp turizmi ülke çapına yaymayı inanılmaz bir başarıyla sağlayan ,talep yaratıp o talebin karşılanması için yeni araç, konaklama tesisi, uçak, eleman, rehber, hava alanı, eğlence, lokanta, hediyelik eşya, el sanatları vs. gibi ihtiyaçların doğmasına yol açan turizm hareketini gerçekleştiren; deyahat acentalarıdır.
Gelen, getirilen turisti ülkenin en ücra noktalarındaki tesislere ulaştıran, oralarda konaklatan, yedirip, içirip, gezdiren, alışveriş yaptıran, tura katan, konaklatan biliniz ki, seyahat acentalarıdır.
Bugün turizm kenti olarak bilinen yerlerin, ilçelerin, illerin varlık nedeni; seyahat acenteleri ile gelen yerli ve yabancı turistlerdir.
Bugün bu başarının, Türkiye'nin turizm markasının mimarı, yatırımlara kapı açan, talep yaratan seyahat acentalarının son 5 yıldır büyük ölçüde belini kıran olaylar; Gezi Parkı eylemleri, Sultanahmet bombalı terör saldırısı, İstiklal Caddesi bombalı terör saldırısı, Rus uçağının düşürülmesidir. Tüm bu olaylar sonrası karşı karşıya kalınan olumsuz surumlardan en çok etkilenen turizmciler oldu. Ama bu olayların yaşanmasında tabii ki onların hiçbir dahli olmadı. Şimdi de seyahat acentaları, pandemi nedeniyle artık işini yapamaz, ayakta kalamaz oldu.
Arı gibi çalışan yüzlerce küçük ölçekli seyahat acentası, günümüzde her siyasi iktidarın övünçle bahsettiği, dünyada ülkemiz turizminin bu düzeyde beğenilmesine sebep olan seyahat acentaları, tüm diğer turizm ülkelerinde olduğu gibi, can suyuna ihtiyaç duyar hale geldi.
Herkes, en başta da siyasi iktidar bilmeli ki, bu güne dek bal yapan arılar teker teker ölürse, kovanı terk etmek durumunda kalırsa, istenildiği kadar etraf çiçekle dolu olsun, istenildiği kadar güzel konuşlanmış, bakımlı kovanlar olsun, o balla beslenenler artık erişebilecekleri bala sahip olamazlar. Arı, oluşturduğu balın pek azını yer, beslenir, balın en az %95’ini kovan sahibi toplar ve dağıtır.
Bal üretemeyen arı, keşke sadece kendisini besliyor olsa. Turizm sektörü, kimine göre 42, kimilerine göre tam 54 sektörü, yani 35 Milyar Dolar ile ülkeyi besliyor.
Seyahat acentalarının sesine tüm Türkiye, turizm sektörü ve siyasi iktidar kulak vermek zorundadır.
Yoksa felaket herkesi zora sokacak, kimse bunun altından uzun yıllar geçse de kalkamayacaktır.
Sonuçta, en büyük darbeyi yiyen, özgün Turizm markasını heba eden Türkiye olacaktır.
Nasıl diğer ülkelerdeki hükümetler, siyasi sorumlular gereğini hibe desteklerle, talep edilmeden sektörlerine yapıyorsa, hükümetimiz de gereğini artık gecikmeden yapmalıdır.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: