Sultanların sayfiye yeri Eğirdir’de bir mola...
Göller Bölgesinde, tarihte Selçuklu Sultanlarının, günümüzde de Ispartalıların sayfiye yeri olarak ünlenen Eğirdir’e gitmek için Isparta -Eğirdir arasında son kilometrelere yaklaşınca tepeden göl manzarası eşliğinde kıvrıla kıvrıla inilen yolda Gölün ve şehrin değişik görüntüsüne sahip olunuyor.
Ama, yol üzerinde durma imkanı olmayınca, her kıvrımda değişen göl manzarasını fotoğraflamak mümkün olamıyor. Sol tarafa plajlara ve campinglere yön levhaları ile otel ve lokantaların reklam panoları size eşlik etmeye başlıyor.
Eğirdir’de yapacağımız geziyi yemek sonrasına erteleyip adaya doğru gidiyorum. Adaya giden yol üzerinde Pazar kurulu. Sol tarafta Eğirdir kalesi, sağ tarafta göl kıyısında balık lokantalarıyla çevrili. Adaya varınca, biz turluyoruz önce.
Otel, Pansiyon ve lokantalar kapalı. Ayastafonos kilisesini geçip, adanın güney batı tarafına ulaşınca, göl kıyısında terasta sahiplerinin geç kahvaltılarını yaptığı Poyraz restorantta göl levreğini buluyoruz. Hava soğuk ama güneşin sıcaklığını hissediyoruz.
Balık hazırlanana kadar ben fotoğraf çekmek için dışarı çıkıyorum. Gölün güney batı kısmında dalgalı göl manzarasını, kuzeydoğu tarafında ise, sakin göl üzerinde av peşinde koşan karabatakları fotoğraflıyorum. Lokantaya dönüp göl ile ilgili internetten bilgi derliyorum.
Tarihte ilk kez M.Ö.2000-1200 arasında hakim olan Arzava Krallığı döneminde iskan olunduğu zikredilen Eğirdir ve çevresi merkez olmak üzere, Burdur Gölü'ne kadar olan bölgeye, Luwiler tarafından ada ülkesi anlamına gelen Askania adı verilmiş. Friglerin egemenliğinden sonra, M.Ö
687-547 yılları arasında Lidayalıların egemenliği altında kalmış, Lidya Hükümdarı Krezus döneminde Eğirdir kenti ve iç kalesi kurulmuş ve Kreuzos adını almış. 200 yıl süren Pers egemenliğinden sonra, Seleukos, Roma, 395 yılnda Bizanslılar döneminde Eğirdir ve çevresi Akritur olarak isimlendirilmiş.
Anadolu Selçuklu Hükümdarı III. Kılıç Aslan 1204 yılında çevredeki şehirler ile birlikte, Eğirdir'i de Selçuklu egemenliği altına almış. Eğirdir'e doğal güzelliklerinden dolayı Cennetâbad ismini vermişler ve sayfiye yeri olarak kullanmışlar. Beylikler döneminde 1280 yılında bölgeye hakim olan Hamitoğulları Beyliğine başkentlik yapmış Eğirdir.
Timur’un istilası sırasında Karamanoğlu Beyliği’ne bırakılan Eğirdir 1423 Sultan II. Murat zamanında Osmanlı topraklarına katılmış, Eğirdir, Osmanlı döneminde kaza, Cumhuriyetin ilanından sonra ilçe olmuş.
Türkiye’nin büyüklükte dördüncü, tatlı su gölü sıralamada ise ikinci büyüğü olan gölün Yeşil Adasındayım.150 km’lik kıyı uzunluğuna sahip gölün en derin noktası 16,5 metre ve kapladığı alan 468 km2’yi buluyormuş. Tektonik bir göl olan Eğirdir gölü, Akçay, Aksu, Pupa gibi derelerin suyuyla besleniyor ancak tabanındaki kaynaklar esas su kaynağını oluşturuyormuş.
Günümüzde, Isparta ve çevresindeki yerleşim yerlerinin tatlı su ihtiyacını karşıladığı gibi, ovaların sulama suyu ihtiyacını da karşılayan gölde, yaşayan canlıların başlıcalıları sazan, kerevit, yengeç ve göl levreği. Göl çevresi çeşitli endemik bitkiler yanında Karabatak, Tepeli Dalgıç, Martı, Pelikan, Flamingo gibi kuş türlerinin yaşam alanı olmuş.
‘Gölün suyu her yıl gittikçe azalıyor’ diyor, restoran sahibi. Göl levreği ve salatanın hazır olduğunu söylemesiyle, atıştırmaya ara veriyorum. Bulunduğumuz yerden gördüğümüz dalgalı gölün ürkütücülüğünü balığın lezzeti unutturuyor.
Antalya’dan gelen lavanta turları sayesinde çok arttığını ve yoğun bir sezon geçirdiklerini, kışın da balık tutarak sezon için depoladıklarını öğreniyorum yaptığım sohbetten.
Eğirdir şehir merkezinde, güçlükle bir park yeri bulup, Kale etrafına kurulu Pazar yerine giriyoruz. Civar köylerden ürünlerini satmaya çalışanların çoğunluğunun kadın oluşu dikkatimi çekiyor.
Pazar nedeniyle kaleye girmem mümkün olmuyor, fotoğraf çekiyorum. M.Ö. 4. yüzyılın başında Lidya Kralı Krezus tarafından yaptırılmış, ancak günümüze ulaşan kalıntıların bizans döneminden kalma imiş.
Şehrin merkezinde Dündar Bey Medresesi ve Hızırbey Camiisinin bulunduğu yapı kompleksini fotoğraflıyorum, pazar trafiğinin yoğunluğu arasında. İç kaleye açılan kapıya açılan duvar üzerinde yükselen minaresi hayranlık uyandırıyor, mimarisiyle. Camii yapı kompleksinin girişinde, sağ tarafta yer alıyor.
İlk kez 1237’de Hamidoğlu Hızır Bey tarafından inşaa ettirilen Hızır Bey Camii,14. Yüzyılda onarılmış.1814’de çıkan yangın sonrasında yeniden yapılmış, 1883’te de çatısı kiremitle kaplanmış. Minaresi sur üzerine 5 metre yükseklikte inşaa edilmiş.
Selçuklulardan kalma 1301 yılında Hamidoğlu Dündar Bey tarafından yaptırılmış olan medrese 2 katlı. Avlunun ortasında bir şadırvan var. 11 odası olan Medresenin girişinde havuzlu bir fıskiye var. Günümüzde, kültür ve sanat etkinliklerinin yapıldığını öğreniyorum.
Göl levreğinin lezzetini tatmak için verdiğimiz kısa bir molanın, Eğirdir ve Gölünün zenginliklerini tanımaya yetmediğini görüyoruz. Pazar yerinde biz de kısa bir süreliğine kalabalığa karışıp alışveriş yapıyoruz. Meşhur elmasının bulabildiğimiz çeşidinden ve ceviz alıyoruz.
Eğirdir’i daha uzun sürede tanımak, Altınkum ve Bedre plajlarında tatil yapmak üzere yeniden gelmeye karar verip, yola koyuluyoruz. Konya-Akşehir yönünde göl kıyısında kıvrıla kıvrıla uzanan yolda, arabada kokusu yayılan elmanın yetiştirildiği bahçeleri arasında ilerliyoruz, Ankara’ya doğru...
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: