Su Lüksümüz Yok
“Su hayattır” diye klişe bir söz, aslında gerçeği anlatır. Su, tüm canlıların vazgeçilmezi ve yaşam nedenidir.
Bunca yaşımda böylesine yağışsız bir kış geçirmedim. BOLU gibi ormanla kaplı bir yöremizde bile yağış yok. Geçmiş yıllarda günlük güneşlik güne uyanırken; öğleden sonra hava kararır, sicim gibi yağmur yağardı. Kışın; çılgınca, gökten kürek kürek kar yağar, “BOLU DAĞI KAPANDI” haberlerini duyardınız.
Tabiat ana sanki bize küstü. Bulutlar ağıyor, dolaşıyor, yağarım diye korkuyor. Ya bulut geçiyor serpiştirerek ya da çiseliyor.
Ülkemiz kış ortasında kuraklık çekiyor. Aylar var ki; toprak kana kana suya doymadı. Bitkilere yorgan görevi gören kar yağmadı. Dağlarımızda depolanmadı, baharda coşmak için. Kayak merkezlerimizde yer yer toprağ ı görür olduk.
Durum , bilhassa tarım ülkesi olan bizler için alarm veriyor, ciddiyet arz ediyor.
Susuzluk korkusu, kuraklık beklentisi, yağışların yeterli olmayışı, suya bağımlı insanların kaygılarını arttırıyor, psikolojilerini olumsuz etkiliyor.
Su kaynaklarımızın % 89’unun tarımda kullanılması ve bu suyun % 66 ‘ nın yağışlar yoluyla sağlanması tarım sektörünün iklim koşulları karşısındaki kırılganlığını ortaya çıkarıyor.
İstanbul’daki barajların doluluk oranının % 30’ lara düştüğü ve 100 günlük suyun kaldığı belirtiliyor.
Tarihimizde susuzluk ve kuraklık, göçlerin en önemli nedeni olmuştur.
Kuraklığın ve mevsim normallerinin üzerindeki sıcaklığın sebebini, küresel ısınmaya bağlamak artık bilimsel yönden kabul görüyor. Ne yazık ki bunu yaratan teknoloji. Elektronik cihazlar-otomobiller-klimalar,devasa camdan gökdelenler sanki soba kurmuşlar gibi ısıtıyorlar gökyüzünü ve kentleri. Her yerin asfalt ve beton olması, yağışların toprak altına süzülüp barajlara ulaşmasını engelliyor.
Teknolojinin sunduğu hizmetlerden vazgeçmeyeceğimize göre; bunları eni konu değerlendirip, doğaya en az zararı verecek şekilde kullanmalıyız. Enerji tüketen cihazları aldıktan sonra, onun kullanımı sırasında küresel ısınma etkisini azaltacak ağaç dikmeliyiz, yeşili çoğaltmalıyız. Çölleşmeyle, erozyonla mücadele eden TEMA kurumunda daha etkili olmalıyız.
Küresel ısınma, kurak bölgelerde toprağın besin dengesini bozarak verimini düşürüyor. Tahıl ambarı Konya’da, Çukurova’da kar ve yağmur yeterli yağmadığından buğdaylarda “gelişme geriliği” olduğu; bir tohumdan 3 başak çıkacakken (kardeşleme) ,bu yıl tek başak verdiği; buğday rekoltesinin düşeceği ve başta çiftçilerimiz olmak üzere zarar görüleceği söyleniyor.
Şubat ayı ortasında Ege ve Akdeniz Bölgesi’nde yazlık giysilerle gezilip Antalya da denize giriliyor. Ağaçlar pek çok yerde çiçek açtı. Sıcaklık 20 derecelerde.İnanı n bu mevsimin iyi havaları beni mutlu etmiyor. Her mevsim kendi özelliğini yaşatmalı.
Yaptığım yolculuklarda, Ankara, Eskişehir, Afyonkarahisar Ova’ları kupkuru, yeşillikten eser yok. Tohumlar tarlada kalmış. Sulak alanlar çatlamış, sular çekilmiş. Kuş cennetlerimiz, Doğa ve Tabiatı Koruma Parkları can çekişiyor. Kuşlar yüzmüyor, yürüyor sazlıklarda. Dereler gürü l gürül akmıyor. “Tunceli’deki Munzur Çayı örneğin; 17 Şubat 2010 ‘da Munzur’un debisi 108.76 metreküp/sn. iken, 17 Şubat 2014’te bu rakam 24.64 metreküp/sn.’yeye kadar düşmüş. En son 1934 yılının kış aylarında aynı durum yaşanmış. İstanbul’a su sağlayan ve geçen yıl doluluk oranları % 82 olan 10 barajda ise şu andaki doluluk oranı % 30’lar civarında” (21 Şubat 2014 Cumhuriyet/Sadık Çelik).
İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Öğretim Üyesi Sn. Prof. Dr. Orhan Şen ise “ Önümüzdeki 3 ay 24 saat yağmur yağsa, barajlar yine dolmaz. 2012 yılının sonu 2013 yılının başından beri kuraklığa karşı uyarılarda bulunduk. Tarımsal kuraklık başladı, bunun sonunda içme suyu kuraklığı baş gösterecek. Şu an içme suyu evresindeyiz. Bundan sonra sosyoekonomik etkileri başlayacak.” diyor.
Suların çekildiği İznik Gölü’nde, 700 yıl su altında kalan “Bizans Kilisesi” kalıntıları ortaya çıktı. Son 50 yılda 3 Van Gölü büyüklüğünde sulak alanları kaybettik. Daha fazlasını kaybedecek lüksümüz yok. Su zengini ülke olmadığımıza göre, hayatın vazgeçilmezi suyu harcamayalım, özenli kullanalım.
TÜİK verilerine göre; içme ve kullanma amacıyla günlük kişi başına düşen su miktarı 216 litre. Susuzluk kapımızı çalmadan, toplumca daha tutumlu nasıl kullanırız’ı öğrenmeliyiz. Hortumla balkon, merdiven yıkamaktan, sokakta araba ,halı, kilim yıkamaktan, musluğu sürekli açık tutarak traş olup,diş fırçalamaktan kaçınmalıyız.
“WWF Türkiye ve Omo işbirliğiyle yayınlanan “ Türkiye’nin Su Ayak İzi” raporuna göre, çamaşır makinelerinde ön yıkama oranı % 44’ten % 29’a gerilemiş. Bu da iki Ömerli Barajı’nı dolduracak kadar su tasarrufu sağlandığı anlamına geliyor. Eğer ön yıkama bırakılırsa her yıl yaklaşık 1,5 milyar çocuğun yıllık su ihtiyacını tasarruf edebiliriz. “Ne kadar ufak bir hareketle ne kadar büyük bir fark yaratabileceğimizin bilincinde olmamız önemli ”diyor 25 Şubat 2014 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Sürdürülebilir Yaşam” Unilever Türkiye Ev ve Kişisel Bak.Sor.Başk.Yard.Şükrü Dinçer.
Ülkeler arası olacağı gibi şehirler arası da su savaşları olmadan uzmanların uyarılarını dikkate alalım. Suyu harcamayalım, kullanalım. Susuz bir dünyanın yaşanmaz olacağını bir kere daha düşünelim.
ESKİ SULAR
Biz miydik bir zamanlar çın çın öten kahkaha
Yatağına sığmayan o nehirler biz miydik
Bizdeydi kaynakları en tükenmez suların
Bir göl müydük evrende, yoksa bir deniz miydik.
Bulut bulut gelirdik bozkırların üstüne
Çatlamış topraklara serin serin yağardık
Otlar çiçek açardı dokunduğumuz yerden
Dağların doruğunda ışıldayan biz vardık.
Ne oldu o günlere, o sulara ne oldu?
Hangi ölüm rüzgarı geçti bu bahçelerden?
O çiçekler, o dallar nasıl birden kurudu.
Doğan ölü bir güneş miydi mor tepelerden,
Çoktandır yatağını bıraktı eski sular
Çiçeklerin yerinde çakır dikenleri var.
Ümit Yaşar OĞUZCAN
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: