Silifke’nin Tokmar Kalesi’ne bir gezi
Pandemi kısıtlamasının kaldırılmaya, aşılananların özgürce seyahat edebileceğinin açıklandığı, tatil hayalini kurmaya başladığımız günlerde, sizlere Silifke’de bir gezi yaptırmak istiyorum.
Silifke’nin yola çıktıktan sonra, Boğsak’a uğramadan edemiyoruz, sanki bize ‘tatili burada yapın’ diyen berrak bir deniz ve doğa güzelliği, ortasında bir otel. Koyun doğa güzelliği beni öylesine fotoğraf çekmeye sevk etti ki, Boğsak’taki tarihi kalıntıları görmediğimi, eski terk edilmiş yoldan, Antalya karayoluna çıkınca fark ettim.
Kısa bire süre sonra da Tokmar kalesi yön levhasından, köy yoluna sapıyoruz. Orman içersinde uzanan 5 km’lik yolda tepeleri tırmanarak, her dönemeçte kendini gösteren Tokmar Kalesi’nin bulunduğu alana varıyoruz.
Kaleye doğru yürüyerek giderken, bir zamanlar bırakın içeri girmenin, kapısına yaklaşılmasının zor olduğu kalenin bugün yaşadığını yalnızlığını ve sessizliğini düşünmeden edemedim. Yalçın bir kayalık ile çevrili güney kısmından uçsuz bucaksız yeşil ovacık ovası ve Antalya yolu kuşbakışı görülebiliyor.
Ülkemizdeki en eski kale kalıntısı olarak bilinen Truva’daki kale kalıntısından sonraki kaleler, Huriler, Luwiler, Lidyalılar ve Hititler tarafından inşa edilen çoğunlukla etrafı surlarla çevrilmiş şehir merkezleri de yapılar. Hem hükümdarların oturdukları binaları barındıran hem de saray dışında yaşayan halkın bir saldırı anında kaçıp sığındıkları yapılar olmuş.
Frig, Lidya, Urartu, Hitit, Grek, Roma, Bizans akropolleri için de aynı özellikle sahip. 5.yüzyıl itibaren inşaa edilen yapılar ise, ortaçağ kaleleri karakteristiğine sahiptir. 1000 yılından sonra, kaleler zapt edilir ama onarılır, yenileri de yapılırmış. Selçuklular ve çeşitli beylikler ve Osmanlılar döneminde kaleler kullanılmış ancak yeni kaleler de inşa edilmiş. Osmanlılar döneminde ayrıca, kalelere ihtişamlı saraylar ve konaklar ilave edilmiş.
Eskinin klikyası, günümüzün Çukurovası’nın sahip olduğu 30’a yakın kalenin içinde, bölgenin en batısında yer alıyor, Tokmar Kalesi. Mimari açıdan Ermeni krallığı ya da ortaçağ kaleleri grubu içinde yer alır ve Adana’daki 12. YY’dan kalma Yılan kaleyle benzerlik gösterir. Her iki kaleyi kral II. Leon aynı dönemde yaptırır.
1199 yılında Sevadis Henri’nin kalesi olarak zikredilen startejik öneminden dolayı bölgeye hakim olmak isteyen her millet için önemi büyük olmuş. Kral 2. Leon Tokmar kalesi ve Silifke kalesini, 1210’da Selçuklulara karşı savunmada çarpışacak 400 savaşçı ile yüklü bir para karşılığı şövalyelere vermiş.
Berrak hava koşullarında birinden diğerinin görüldüğü kaleler, işgaller ve depremler gibi doğal afetler sonucu yıkımlara uğramalarına rağmen kalan kısımlar restore edile edilen günümüze ulaşmış. Herhangi bir yenileme çalışmasının izine görülmeyen Tokmar kalesinin kuzeyinde savunma burçları ayakta.
Kalenin burçlarından Kıbrıs süliet halinde görülebiliyor. Burçlardan doğu tarafına bakınca, Akdeniz kıyılarına hakim bir tepede yer alan kalenin stratejik konumu fark ediliyor. Savunma duvarları ve burçlarından görünen koydaki limanı koruduğu için Tokmar kalesi, Palaea Kalesi olarak da biliniyormuş.
Silifke’nin batısından yeşilovacık körfezine kadar geniş bir bölgeyi, Akdeniz kıyısını kontrol eden 380 metre yükseklikteki bir tepe üzerinde yer alan kaleden gördüğümüz Barbaros koyuna, Akdenizin maviliğine gitmek için Tokmar Kalesini yalnızlığı ile baş başa bırakıyoruz.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: