Şehirden Köye Göç...
Corona virüs adlı bir salgın hastalığın, insanları sosyal mesafeli olmaya zorlamasıyla, birkaç marketin dışında, kapanan kafeterya, restoranlarıyla canlılığını kaybeden, ıssızlaşan caddelerin hayalet görüntüsüne büründürdüğü şehir ve apartman yaşamından kaçarak.
Bir zamanlar ekonomik koşulların yanında, sosyal yaşam olmadığını söyleyerek terk ettiğimiz köy-kasaba yaşamına dönüşün konuşulduğu günlerdeyiz.
Ülkemizin her bölgesinde, özellikle kırsal kesimlerinde, 60-70 yıllarda, ailelerin nüfusunun artması ve köyde ekilip biçilen araziler ile, tarımda makinalaşmanın artması ve tarımından sağlanan gelirin yetersizliği sonucu ortaya çıkan işsizlik nedeniyle, büyük şehirlere mevsimlik çalışmaya gidilmiş, zamanla da aileler de alınıp, şehirlere göçülmüş, şehirlerin kıyılarına yapılan gecekondu diye adlandırılan köy evlerinde yeni yaşam kurulmuş.
Hatta, Avrupa ülkeleriyle yapılan işgücü anlaşması çerçevesinde Almanya, Belçika, Hollanda, Fransa gibi ülkelere gidilmesi sonucu, ailece göçler olmuş. Okuyabilenler okumuş, okuyamayanlar çalışma hayatına atılmış, ama büyük şehrin içinde kaybolup gidilmiş, köyler, tarlaları varsa hasat döneminde gidilen yerler olmuş, yoksa uzakta bir köy bizim köy dediğimiz yerler olarak hafızalarda yer almış.
Terkedilen köyler ve kırsal yaşam ise, gittikçe artan göç sonucu sessizliğe ve yalnızlığa bürünmüş. Göz alabildiğince uzanan bozkırda, derelerin geçtiği vadilerin yeşilliğinin yarattığı doğa güzelliğine sahip köylerde, sürekli yaşayanların sayısı hızla azalmış, bazılarında muhtarın dışında hiç kimsenin kalmadığı hatta kasabaların giderek küçüldüğü ifade oluna gelmiş. Hayvancılık ve buğday, arpa, nohut gibi ürünlerin yetiştirildiği, sulu ve susuz tarım yapılmaya devam edilse de, ama yarıcı, ortakçı, traktörcü adı verilen belirli kişilerce köyün arazisi işleniyor hale gelmiş.
Hasat dönemlerinde köylerin nüfusu artmış, ancak ürünlerin toplanması için başka bölgelerimizden işçiler gelmiş, hatta yurtdışından gelme çeşitli ülke mensubu insanlar da çalışmış. Geçtiğimiz günlerde, seyahat yasağı nedeniyle şehirde yaşayanların köylerine gidemedikleri ve Rize’de çayların, işçi bulunamadığı için toplanamadığı haberleri basında yer aldı. Aynı şekilde hayvan sürüleri için çoban bulunamadığı yolundaki haberler de sık sık gündem oluşuna şahit olduk.
Son zamanlarda, işçi bulunamadığı için dalında ya da tarlada kalan ürünlerle ilgili sık sık duymaya başladığımız bu haberler, beni, Datça’da Turizm Müdürü olarak çalıştığım 1997yılına götürdü. Betçe yöresinde gittiğim bir köy kahvesinde, ’Gençler turizm gelişince Datça’ya, Marmaris’e, Bodrum’a çalışmaya gidiyor, Payamı (bademi) toplayacak kimse kalmadı’ dendiğini unutamıyorum.
Az da olsa, köylerinden göç eden ilk kuşaktan dönenler olmuş, kimisi taş ve kerpiçten yapılma eski evlerin tadilatını yaptırmış, kimileri de kendilerine köy merkezleri dışına, bahçeli konak türü evler inşaa etmiş. Şehirlerdeki her türden konforu sahip, çok katlı betonarme binalar görülmeye başlamış. Ancak, yaz aylarında, köylerde geçirilen tatil havasındaki günler sonunda kaloriferli dairlerine şehirlere dönmekten vazgeçilmemiş.
Son aylarda corona salgını nedeniyle, büyük kentlerimizin kenar mahallerindeki eskinin bahçeli köy evlerinin, gecekonduların yerine dikilen büyük şehirlerimizin çok katlı binalarından da dışarı çıkamayan 2.ve 3 kuşak insanımızın, artan nüfus, azalan tarım arazileri gibi nedenlerle oluşan işsizlik sonucu anne-babaların kaçtığı, kırsala, köy yaşamına dönmelerinin ötesinde şehirden köye göç dalgası olacak gibi görünüyor.
Bir de, köy evlerine kalorifer döşenerek ısınma problemi çözülürse, kış aylarındaki nüfusu 30 aile sayısını aşmayan köylere gidişin hızlanacağı ve kalıcı hale geleceğini, herkesin birbirinden uzak yaşadığı, tarımın canlandığı kırsalda şehir-köy karışımı yeni bir hayatın çoğumuzu beklediğini söylemek mümkün.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: