Payas'a bir gezi...
Çocukluk ve lise yıllarımın geçtiği Kadirli’ye yakın kıyı kasabalarından, bir zamanlar, komşularımızın traktör römorklarına binip, Toprakkale üzerinden kestirme yollardan gidip geldiğini duyduğum, ama bir türlü denk gelip de römork yolculuğu yapamadığım Payas’a, geçtiğimiz günlerde aynı yolu izleyerek bu kez araba yolculuğu yaparak gittim.
Osmaniye’yi geçip, Adana-İskenderun yol kavşağına gelince, Toprakkale’de kendini gösteriyor. Kaleye giden yola sapıyorum. Uzaktan fotoğraf çekerek kale önüne geldiğimde, Restorasyon ve Çevre düzenlemesi nedeniyle ziyarete kapalı levhasıyla karşılaşıyorum. Yığma bir tepelik üzerinde yükselen kalenin tarihi M.Ö 2000 yılına kadar uzanıyormuş. Osmanlı döneminde Kınık Kalesi olarak adlandırılan 8. Yüz yılda Abbasi Halifesi Harun Reşit zamanında siyah taşlardan yeniden yapılmış.
Toprakkale’ye çıkmayı başka bir zamana erteleyerek yeniden yola koyuluyorum. Yol boyunca uzanan portakal bahçeleri arasında, ilerlerken tatil sitelerinin levhalarının sıklaşmasından denize yaklaştığımı anlıyorum. Erzin, Dörtyol’u geçince, İskenderun yolundan ayrılıp Payas’a sapıyorum.
Yaz aylarının sıcak yaz günlerinde büyüklerimizden duyduğumuz kıyı kasabalarından en yakınımızda olan Payas'ın denizine gidebilmek, henüz 'tatil ' kavramıyla tanışmayan bizler için denize bir kez girip çıkmak olarak hayallerimi süsleyen Payas’ın görkemli yapısı, Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi önüne ulaşıyorum.
Türkiye’nin en büyük Kervansarayı olarak kabul edilen 1574 tarihinde Mimar Sinan tarafından 12.500 m2’lik bir alanda yapılan ve Camii, Medrese, Hamam ve 48 dükkanlı Bedestenin yer aldığı Külliye, Payas’ın en önemli yerlerinden biri. Külliye, zamanının bir zeytin bahçesi içerisine yapılması nedeniyle, Padişah II. Selim’in talimatıyla bahçedeki en yaşlı zeytin ağacı koruma altına alınmış, II. Selim Camisinin avlusunda yer alıyor.
Kervansarayın karşısında yer alan, Kale, haçlılar döneminde yapılmış,1567-1571’de Osmanlılar tarafından yeniden inşa edilerek kullanılmış, ortasında avlu, depo ve odalar ve mescit bulunuyor. Vatan şairi Namık Kemal de Kıbrıs’a sürgüne gönderilmeden önce, bir süre tutulduğu hapishane olarak kullanılan kalenin etrafını çevreleyen su hendekleri hala mevcut. Kaleye su hendeğinin üzerinden asma köprüyle giriliyor.
Günümüzde Kervansaray Bedesteni kafe ve restoranlar ile çeşitli ürünlerin bulunabildiği dükkanlarla, Payas’ı ziyarete gelenlerin alışveriş yaptıkları yöre lezzetlerini tattıkları bir cazibe merkezine dönüşmüş. Akşamın karanlığı bastığında Külliye ve kalede geziyi bitirmiştim. Bedesten’ de bir kafede mola veriyorum. Çektiğim fotoğrafları kontrol edip, Payas’ın tarihine göz atıyorum.
Ovalık Kilikya’nın en doğusunda, İskenderun Körfezi ve Amanos Dağları arasında 8 km’lik bir alana yayılan Payas Ovası’nda yer alan Payas’ın adı Baias’ten geliyormuş... Bronz çağından, Hitit, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinden izler taşıyan Payas, Cumhuriyetin kurulmasıyla Adana’ya bağlı bir kasaba iken, 1939 yılında Hatay’ın Anavatana katılmasıyla, Hatay’a bağlanmış ve 2013’te ilçe olmuş.
Ünlü tarihçi Strabon’un bir demirleme yeri olan kasaba diye bahsettiği Payas, tarihin akışını değiştirdiği kabul edilen M.Ö 333 tarihindeki Makedon Kralı Büyük İskender (Aleksandros) ile Pers Kralı III.Darius arasında İssos Savaşının geçtiği yer olarak ünlenmiş. Deli Çayının aktığı Payas Ovasında yapılan Darius’un savaşı kaybetmesiyle, İskender Hindistan’a kadar uzanmış. Payas’ı tarih boyunca önemli yapan, Mezopotamya’dan gelen İpek Yolunun Akdeniz’e bağlandığı yer de bulunması ve İstanbul’u Ortadoğu’ya ve Hicaz’a bağlayan güzergah üzerinde yer almasıymış.
Akşam olması nedeniyle, 16.yüzyıldan kalma Cinli Kule ‘yi ziyaret edemeden, yanından sahile iniyorum. Balıkçı barınağına yaklaşınca kızarmış balık kokusu davet ediyor. Sahilde kısa bir yürüyüş yapıyorum, denizin iyot ve yosun kokusuna kavuştuğumu hissediyorum birkaç aydır. Balıkçı tekneleri arasında, şehir ışıklarının yansıdığı deniz kenarında bir masada kendime bir yer buluyorum.
Yıllar önce, sahilde kurduğumuz çadırda birkaç gün denizinde sadece ‘çimdiğimiz’ Payas’ta bu kez sadece ilk gençlik çağımızda ilgimi çekmediğini hatırladığım Payas’ın zengin tarihi yapıları arasında zaman geçirdiğimi, denizde çimmediğimi düşünüyordum, masada ekmek arası balık ekmek beklerken.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: