Kekova’da Lahitler Arasında Tatil…

Muğla’nın Ege kıyılarından Antalya’ya uzanan Akdeniz kıyılarında geçtiğimiz Ekim ayında Gezgin Ünal Fidanoğlu ile yaptığımız gezide, Antik Likya Uygarlığının izlerini, hem karada hem de denizde barındıran Üçağız, Kaleköy ve Kekova Adasının mavi sularında geçirdiğimiz 2 günde lahitler arasında tatil yaptık.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 18/01/2023 17:42
Kekova’da Lahitler Arasında Tatil…

Fethiye’den sonra yeşilliklerin yer yer makiliklere bıraktığı doğada ilerlerken yıllar önce gördüğümüz Kalkan ve Kaş’ uğramak istiyoruz. Kalkan’ın denizine inen dik yamaçlarının yazlık evlerle kaplandığını görünce, şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz. ‘Bu evlerden insanlar, nasıl denize gidip gelirler…’ sorusunu kendimize sorup, kendimizce tahminde bulunarak, molamızı daha önce yaşadığımız Kaş’ın merkezinde tarihi atmosferinde vermeye karar veriyoruz. Trafik yoğunluğu bizi, Kaş yol ayırımındaki şehir merkezi levhasında karşılıyor. İlerlemenin mümkün olmadığını görünce, Kaş merkezinde yaşamış olduğumuz tarihi atmosferi anılarımızdaki haliyle yetinmeye karar veriyoruz. Kalkan kadar olmasa da Kaş’ın da yoğun yapılaşmadan nasibini almış olduğunu düşünmeden edemiyoruz.

Kaş’ı tepeden gören bir petrol istasyonun kafesinde moladan sonra, Üçağız’a giden dolambaçlı yolda ilerlerken akşamın renklerini yansıtan doğa ve mavi denizin müthiş manzarasını fotoğraflıyorum. Yapılaşmadan uzak kaldığını görmek sevindiriyor. Bir süre manzaranın güzelliğini seyre dalıyorum.

Tarihi M.Ö 5.yyüzyıla uzanan Üçağız ve Kekova adası zamanında birleşik yarımada şeklinde imiş. Teimussa, bugünkü Üçağız ile Simena antik şehrin bugünkü adını Kale köye veren kale ortaçağ kalesi. M.S. 1141’de meydana gelen bir depremle yarımada ada haline gelmiş ve yerleşim yerinin bir kısmı sular altında kalmış. Deniz altında antik batık kentin kalıntıları Adanın Kaleköy ve Üçağız’a bakan kısmında kalmış. Batık kentin görüldüğü adanın adı, günümüzde bölgenin adını Kekova yapmış.

Üçağız Köyüne girişindeki park yerine girerken bir lahit ile karşı karşıya geliyorum. Gönül pansiyon da bitişiğinde. Park ve çevresindeki lahitler çeşitli büyüklükte. Fethiye gördüğüm şehrin ortasında kalmış kalker taşından yapılma semerdam türünün en büyüğü kabul edilen Likya Lahit’ ini hatırlıyorum. Ters çevrilmiş tekne şeklinde kapaklar kapakları var. Arka tarafta kayaya oyulmuş iki mezar, ev şeklinde aile mezarı bu, kayaya oyulmuş bir insan kabartması yer alıyor. Akşamın son ışıklarında sahilde fotoğraf çekiyorum. Kayalık sahil ve küçük. Çeşitli büyüklükte tekneler, iskelede gezi tekneleri sıra sıra dizilmiş, sabah bizimde çıkacağımız gezi teknelerinin sayısı 250’nin üzerinde olduğunu öğreniyorum. Günü birlik gelenlerin sayısı 3000 kişiyi buluyor diyor konuştuğum kaptan. Likya yolunda yürüyüşe çıkanların uğrak yeri olmuş Kekova.

Akşam yemeğinden sonra yürüyüşe çıkıyoruz. Köyde evler taştan ve ahşaptan yapılmış. Boynuz Ağacı Pansiyon ve Kafesi dikkatimi çekiyor. Kaldırımdaki bir masaya oturup kahve söylüyoruz. İçtiğim kahvelerden en lezzetini tadıyorum. İşletmeci Ali Kayaoğlu ile bir süre sohbet ediyoruz. Keçiboynuzuna burada Boynuz ağacı diyorlarmış.’ Pansiyonların en fazla 4-5 odası var, Üçağız ile Kale köydeki yatak sayısı 400 ’civarında diyor. Ahşaptan çardak şeklinde taş evlerin üzerine yapılmış, ahşap görünümüyle oluşan rahat atmosfer var. Kaleköy ve Üçağızda sürekli yaşayanların sayısı da 507 kişi.

Sabah kahvaltıdan sonra biz de pansiyondan çıkıp iskeleye gidiyoruz. Civardan gelen tekne turuna katılanların yarattığı kalabalık var. Yolcularını alan tekneler sırayla yola çıkıyor. Tekneden bizden uzaklaşan Üçağız’ın fotoğrafını çekerken kaptan turla ilgili bilgilerin yanında yörenin tarihi hakkında bilgiler de verdiğini fark ediyorum. Kaptan, Batık kent turunun Demre’den Çay Ağzı ve Kaş’tan da yapıldığın söylüyor. Kekova adasına ulaştığımızda, denizde yüzenlerle demirlemiş tekneler güzel görüntü veriyor. Kekova adasının kıyısından seyreden tekneden ada yamacındaki yapı kalıntılarını görüyoruz. Tersane koyunda bir Bizans kilise kalıntısıyla, çeşitli yapılara ait duvar kalıntıları da belirgin şekilde görünüyor. Yüzenler arasında adaya çıkıp kalıntılara gidenler var. Kale köyde karaya çıkma molası veriliyor. Kaleye çıkıp fotoğraf çekme yerine ben kıyıda bir yürüyüşle denizin içindeki lahitle beraber Kaleyi fotoğraflamayı yeğliyorum.

Kaleköy’den hareket ettiğimizde teknenin kıç kısmında mangalda tavuk, balık, ve et kokuları yayılmaya başlıyor. Kaptan köşkünün önünde açık büfede zengin bir menü teknedekilere farklı lezzetler tattırıyor. Daha önce çeşitli yelerde çıktığım tekne gezilerinde böylesi zengin menüyü bulamadığımı hatırlıyorum.

Akşama doğru Üçağız’a dönüşe geçtiğimizde, teknedekilerin yüzünde tatlı bir yorgunluk ve mutluluk seziyorum. Teknedeki bizlerin, ‘Ekim ayında burada böylesi bir gezi, berrak suda yüzmek  çok güzel. Bir daha gelmeyi düşünüyorum’ şeklinde sohbetleri ana oğul kaptanı sevindiriyordu.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.