ITB Berlin'i doğru okumak
Eğri oturalım doğru konuşalım, içinde bulunduğumuz tablo zaten kimseye eğri oturma dışında bir pozisyon bırakmıyor.
Deniz Tüfekçi
İlk kez 1983 yılında adım attığım ITB Berlin fuarına aradan geçen yıllarda sanırım 25 kez ziyaretçi olarak katıldım. 2017 yılında gördüğüm tabloyu bu güne dek hiç görmedim. İlk kez Türkiye stand’larına yabancılar uğramadı.
İlk kez Türkiye’nin bulunduğu 3.2 salonuna bu kadar az yabancının ziyaretçi olarak geldiğini gördüm.Onlarca otel, seyahat acentası, bölge birliği, belediye gibi stand sahibi kuruluşların yabancı ziyaretçisinin olmaması belki kimse için sürpriz değildi. Ya gelirlerse!!! umudunu Allahtan sayın Dışişleri Bakanı o veciz “bull shit’’ sözüyle,hem de Türkiye’nin bulunduğu salonda yaptığı basın toplantısı sırasında gazetecilere söyleyince bitiriverdi. Daha birinci dakikada kendi kalemize attığımız o müthiş gol sonrası çektiğim fotoğrafta Mado dondurmacısı önünde sıraya girmiş 13 kişiden sadece iki kişinin yabancı olduğunu hep beraber gördük.
Biz bize, bir birimizi ziyaret ederek, hasret gidererek, maske üzerine işlenmiş gülücükleri dağıtarak, beraberimizde getirdiğimiz eşantiyonları bile verecek yeterince yabancı konuk bulamadan koskoca fuar sonlandı.
Henüz Hollanda krizinin patlamadığı böyle bir tablonun gösterdiği vahim durum, herkesin birbirine ”Evet çıkarsa Avrupalıyı ilelebet unutalım” yakınması bu fuara damga vuran imdat çığlığıydı. Son umut referandumdan çıkacak sonuç idi.
Türkiye’ye gösterilen olumsuz tavrın kaynağı Avrupalı siyasetçi değil, düpe düz Avrupa’nın demokrat yurttaşlarıydı.
Gezi olaylarından bu yana dozu gittikçe artan Türkiye karşıtlığı bir İslam karşıtlığı niteliğinden çok Türk karşıtlığına dönüşmüş bulunmaktaydı. Almanya’da yaşayan Türklerin saptaması ise başımızdan aşağı kaynar su dökmekten beterdi. Komşunu da al gel dediğimiz Türk kökenli Almanya’da yaşayanlar,bırakın komşuyu getirmeyi, kendilerinin de artık kolay kolay Türkiye’ye, en azından tatil amacıyla gelmeyeceklerini söylemeleriydi.
Türkiye’yi Avrupalı Türkler de savunamaz, sahiplenemez duruma düşmüştü.
Karnından konuşan turizm camiasının önde gelenlerinin söyleyemediklerini tercüme edersek,bu iktidar dış politikadaki yönünü, üslubunu değiştirmediği sürece ülkede “Gezi olayları’’ ile yükselişe geçen anti demokratik uygulamalar, dışlayıcı, yabancı toplumları karalayarak, aşağılayarak sürdürülen söylemler sona ermedikçe ne turizmcinin, ne de Turizm Bakanlığının yapabileceği her hangi bir şey yoktur. Batılı turist, siyasi tablo değişmediği sürece Türkiye’yi zımnen boykot edecektir.
Sorun iki sene öncenin neredeyse yarı sayısına, gelir olarak iki yıl öncenin %40’ına düşmüş bir Türkiye turizminin bundan böyle önümüzdeki iki-üç yılda bu tablo karşısında nasıl ayakta tutulacağı sorunudur.
80 Milyar dolar tutarındaki turizm yatırımlarımızın cari değeri neredeyse 50 milyar dolar düzeyine inmiş durumdadır. Satılığa çıkarılan mülklerin alıcısı istenen fiyatın %30’unu öneren yabancılardır.İç piyasada bu mülkleri alabilecek kişi, kurum sayısı da çok azdır.tablo böyle devam ederse, ki öyle görünüyor, önümüzdeki yıl yatırımlarımızın cari değeri 25-30 milyar dolarına düşecek, yatırımlarımız kapanın ya da bankaların elinde kalacaktır.
Devletin ve hükümetin görevi, bu yatırımları korumaktır.
Bu durumun yaratılmasında turizmcinin hiçbir dahli yoktur, hükümetlerin aldığı siyasi kararlar turizmi bu hale düşürmüştür.
1.350.000 turizm çalışanının 2016 yılında 450 bin kişisi işsiz kalmıştır. O kadar ailenin yanına bu yıl yaklaşık 200 bin turizmci daha eklenecektir. Bunun adı afet’tir.
Afet durumunda devlet ne yapıyorsa, şimdi de turizmci için aynısını yapmalıdır.
3.5 milyon Suriyeli için övünerek 22 milyar dolar (galiba dil sürçmesi olacak, lira demek istemiştir) para harcadık diyen sayın Cumhurbaşkanı’mızın elindeki kaynaklardan, Suriyeli için esirgenmeyen paranın yedide biri kadar, yani bir milyar dolar kaynak sağlaması, sektöre hibe olarak vermesi ile işletmeler, işten çıkartmak zorunda kaldığı elemanları hem aç, açıkta işsiz bırakmayacak, hem de en az 10 yıl gerektiren deneyimli turizmci kaynağı kuruyup başka sektörlere artık bir daha gelmemek üzere geri dönmemekten kurtulacaktır.İşlerin bir süre sonra düzelmesi sonucu en azından işletmeler kaldığı yerden devam edebilecek güce sahip olabilecektir.
Turizmci ‘’Suriyeli’’ye gösterilen ilginin yedi de birini, hem de karşılığında bir süre sonra işler düzeldiğinde 30 milyar doların üzerinde döviz girdisi sağlayarak beklemektedir.
1991 körfez krizinde bu tür bir adım atılmadığı, hibe yardımlar tekstil ve otomotiv sektörüne verildiği halde turizmcilere verilmediği için, çok değerli beyinler, çalışanlar sektör dışına itilmiş, önemli şirketler batmış, ama en önemlisi, o tarihe kadar 800 dolar olan kişi başı turist geliri, sonraki yıllarda 500 dolar düzeyine inmiş, turist sayısı arttığı halde reel gelir düşmüştür.
3.5 milyon Suriye’liye kucak açan Türkiye sanırım 1milyon 350 bin çalışanının olduğu sektöre kucak açıp sektörün batmasını engellemeyi akıl edebilir.
Yoksa, turizmin çökmesi durumunda bu hükümet de enkazın içinde, altında kalır.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: