Herkesin ITB’si farklı
Artık dünya turizm sektöründe 5 kıtada, her destinasyonda çok farklı bakış ve görüş açıları var. Düşünceler, projeler, vizyonlar gittikçe çoğalıyor, birbirine karşı zıtlaşıyor.
Bu sene 42’nci kez katıldığım ITB’de çok somut olarak gördüm ki, artık dünya turizm sektöründe 5 kıtada, her destinasyonda çok farklı bakış ve görüş açıları var. Düşünceler, projeler, vizyonlar gittikçe çoğalıyor, birbirine karşı zıtlaşıyor. Birbirinden çok farklı talep, öneri ve beklentiler var.
Ben şimdiden görüyorum:
'Turizm bu şekli ile devam etmemeli' diyenler ile her konuşmasını sadece büyüme rakamları ile açanlar arasındaki gerginlik, gelecek ITB’lerde iyice sertleşecek.
Genel hatları ile ‘Küresel çağda çok düşük kar marjları ile büyümenin doğaya ve toplumlar arası barışa olan etkisini olumsuzdur' diyenlerin sayısı hızlıca artıyor.
Ayrıca, dünya turizminin her yıl artarak sosyal, kültürel ve çevre hassasiyetlerden yoksun sadece kar odaklı dinamiklerin eline geçtiğini, yerel ve otantik yapıların yok olduğunu işaret edenler, ivedilikle yeni partner ve ortaklık modelleri arayışı içine girdiler.
Büyük alıcıların düşük fiyat şartları altında her gün biraz daha fazla ezildiklerini dile getirenler, daha uygun bir satıcı bulabilir miyim diye fuar alanını baştan sona kadar turluyor, standlardan içeri girmeye çalışıyorlar.
10 yıl sonrasının ITB'sine protestolar içinden geçerek girebiliriz
Bana sorarsanız, şirketlerin ne pahasına olursa olsun kronik büyüme dürtüsüne ve buna ek olarak, küresel güce sahip büyük yapıların yerelde kolunun uzadığı ve güçlendiğine bir ITB’ye şahit olurken, 10 yıl sonrasının ITB’sinin giriş kapılarının önünde dünyanın değişik ülkelerinden gelen yüksek sayıda yerel turizmcilerin “işsiziz , açız” protestoları arasından geçmek mecburiyetinde kalırsanız, hiç şaşırmayın.
Turizm sektörü yapı itibari ile en barışçıl güdümlü, en kültürel donanımlı, en korumacı zihniyetli, en paylaşımcı/merhametli sektör olmasına rağmen, kendisini var eden bu konulara diğer sektörlerden çok daha az destek ve sponsor olduğu bir dönemde, kendi geleceğini tayin edecek olan öz konularına bile manevi sahiplenmesinin ne kadar düşük olduğunu 2019 ITB’sinde görmek insanı şaşırtıyor.
Çok küçük, göz boyama, süs projeler var
Türkiye’de ve gelişen ülkelerde yoğun kredi bataklığından çıkamadığı için her türlü hareket alanı sınırlandırılmış bazı devasa işletmelerin her anlamda turizm heyecanını aşağıya çektiğini görmek, turizmin aslının küçük ve orta boyutlu işletmelerde daha iyi yaşandığını ve yaşatıldığını bizlere yeniden öğretiyor.
İstisnalar var tabii.
Avrupa yerel yönetimlerin uzun zamandır sıkı denetimlerinin neticesi olarak, turizm yatırımlarındaki binasal/fiziki /sosyal yapı/ işletmesel ahengi nesillerdir sağlıklı olarak devam ediyor.
Ancak genel olarak bu konuda dünya turizm sektörünün geleceği ve kendi çevresel ve kültürel altyapısının sağlamlaştırılması için bile gerçek çaba harcamadığını görüyoruz.
Antalya’dan kısa örnek:
Antalya Valisi Münir Karaloğlu bir kaç ay önce yaptığı konuşmada:
“Geçen sene Antalya’da ‘Perge Yılı’ dedik. Bunu yaparken kent markasını güçlendirmek, kent bilinirliğini arttırmak istedik. Sektörün büyük bir çoğunluğundan beklediğimiz desteği göremedik” diyerek, sektörümüze haklı olarak sitem etmişti ve kendisini tutamayarak üzgün bir ses tonuyla “Turizmde sadece otelci olmak yetmez!” diye haykırmıştı.
Vali çok haklıydı.
Türk turizm sektörünün dünyada sosyal/ kültürel/ çevresel hiç bir konuda hiç bir uluslararası angajmanı yok. Bunlara angarya iş gibi bakanların çoğunun çocuklarının veya torunlarının “Keşke” feryatlarını ben şimdiden duyuyorum.
Bir de dünya piyasalarında krizciler oluştu
Bizim ülkemiz gibi hızlı, projesiz ve stratejiz büyüyen birçok ülkede 10-20 Euro’ya akşam yemeği dahil yatak arayanların, gelecekteki turizm sektörüne hangi mirası bırakacaklarını tartışmaya başladığı yıllara giriyoruz.
Avrupa’da arabanızın gece park ücretinden daha ucuz fiyatlı destinasyonlarda oda artı yemek arayanların “turizm barış sektörüdür!” naraları ne kadar inandırıcı? diye sormamalıyız artık.
5 kıtada birçok destinasyon turizmde ikinci bahara hazırlanıyor. Yerelde üretilen yerelden pazarlanabilecek.
İleriki yıllarda yerelde hizmet üreticileri devlet/belediye /ticaret odası desteği ile ürünlerini daha da geliştirerek, yerel ticari kurum ve kuruluşların iştiraki ile dijital/online teknolojilerinin imkanlarından faydalanarak, bizzat kaynak pazarlarda satış ve pazarlama etkinlikler yaparak müşteriye ulaşabilecekler.
Bu konuda Asya’dan Güney Amerika’ya kadar ciddi arayışlar var
Dünyanın en doğal koylarını önce yakıp sonra otel yapan grupların yönetim kurulu başkanlarının kasılarak yürüdüğü, yine yaşadığı köyün, kasabanın her anlamda geleceği ve sürdürebilirliği için uğraşan, son parası ile zar zor ITB’ye gelebilenlerin birbirlerini tanımadan hızlıca yan yana koşturmaları acaba yeni bir küresel kutuplaşmanın, sömürü algısının hatta ezikliğinin ilk dalgası mı ?
Dünya Turizm Örgütü (UNWTO), yoksullukla mücadelede turizmin özel konumu ile ilgili hep olumlu bilgiler ve yaklaşımlar sergilese ve dünyadaki her 12 işten birini yaratsa da, çalışanların pek memnun olduğunu söyleyemiyoruz artık. Yoğun iş temposu, yerelde yaşam giderlerinin artması, gelir ve kazancın düşmesi ve pek sürdürülebilir görünmeyen flu gelecek, büyük bir sıkıntı oluşturuyor ve çözüm bekliyor.
Mutlu olmayanlar, mutlu edemezler.
Kendisi ile barışık olmayan, barış getiremez
Sektörümüz düşük gelirli ülkelerde ve onların içindeki yoksul topluluklara bazı kazanç imkanları sağlasa da, yerelde pahalılaşmayı da beraberinde getiriyor.
Şimdi Türkiye’ye dönecek olursak; bakanlığımızın himayesinde yeni seçilmiş belediye başkanları ve sektörümüzün tüm kurumları ve ilgili STK’ların geniş katılımı ile uygun bir otelde kampa girip, yeni yönetişim ve kalkınma anlayışı içinde dünyadaki yeni ve sağlıklı müşteri taleplerini masaya yatırmalıyız.
Ve özellikle tüm Anadolu’yu kapsayacak bir şekilde;
1. Turistlerin seyahat etme istekliliğini etkileyen ekonomik, çevresel ve sosyo-politik olayları,
2. Bölgelerin mevsimsel niteliği ve buna uygun ürünleri,
3. Bölgelerin su, toprak, yiyecek, orman, göl, dağ, enerji kaynakları ve biyolojik çeşitliliğinin korunması ve turizme sürdürebilir bir ürüne dönüştürülmesini,
4. Rekabet ve turizmde aşırı kullanımın, kültürel varlıkları bozmaması ve sosyal yapılara zarar verilmemesi için yerel kriterlerin oluşmasını,
5. Küresel kaynakların tükenmesi ve çevresel bozulma sorunları, turizmin iklim değişikliği üzerindeki uzun vadeli etkisi ve adaptasyon ve azaltma önlemlerini,
6. Turizm yatırımının niteliği ve bölge sakinlerinin katılımını sağlayacak tedbirleri ve özellikle turizm fiyatlandırmasının dar gelirli sakinlerin destinasyonlardan uzaklaşmasını önleyici tedbirler paketinin oluşmasını, sağlamamız gerekmektedir.
ITB Türkiye standında bir Türkiye Turizmi Kriterleri Masası kurulmalı
Türk turizmi kriterler ve tedbirler listesi oluşturup, gelecek ITB Türkiye standında bir Türkiye Turizmi Kriterleri Masası kurup, şaşırtıcı bir şekilde uluslararası yatırımcı, finansçı, bankacı, iş insanı ve medya mensuplarını Türkiye salonuna çekmelidir.
Ülkemizin turizmde kalıcı ve sürdürebilir yolu seçtiğini, içinde insan olan kültür, sanat tarih ve saygın sahil ve doğa turizmini tercih ettiğini dünyaya deklare edersek, kendimizi daha üst bir seviyeye konumlandırabiliriz.
Bu yıl Göbeklitepe projesi ile beklenmedik bir hayranlık yarattık
Bu yıl Göbeklitepe projesi ile beklenmedik bir hayranlık yaratan, Türkiye standını bir ucuz pazar görüntüsünden ziyade, dünyanın kadim hatlarının en derinliklerine taşıyan-zamanın sıfır noktası ile buluşturan yaklaşımlar doğru çözümlerdir diyerek, tüm sektörümüzü bundan sonraki ITB’leri ülkemiz adına kurumsal bir şekilde Cross Marketing, destinasyon etkinlik programları blog satışları ve çok boyutlu itibar platformu olarak tasarlayarak, dünyada yeni ortaklıklara ve vizyonlara dahil olmalıyız.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: