Emlak olmadan turizm gelişmez
Akıllı turizm destinasyonlarının kalkınma ve sürdürülebilirlik stratejilerine baktığımızda, yabancıya emlak ve konut satışlarının önemini hemen görürüz.
En büyük rakibimiz olan İspanya yerel kalkınma politikalarında turizm çeşitliliği, ürün geliştirme strateji planlamalarında konut ve yazlıkların yabancılara satışını hep birinci sırada tutmuştur, zira bir destinasyonun canlılığı, cazibesi ve devamlı hizmet verir konumda olabilmesi için o bölgeye yerleşen yabancı uyruklu sakinlerin yerel ekonomiye çok yönlü katkılarının yanında, sezonu uzatan etkileri bile görülmektedir.
İspanyol dostlarımız konut ve otel odalarını yıl bazında birbirini destekleyen, dengeleyen, hatta yeni müşteri çeken, doluluk sinerjisi yaratan bir dinamizme dönüştürmeyi başarmıştır.
İspanyollar zaten işin başında doğru karar aldılar ve çok sıkı denetlediler: “Heryerde tatil yapabilirsiniz, ancak tatil gibi bir yaşamı sadece İspanya’da yaşayabilirsiniz!” dediler.
İspanya Kralı’nın arsalarına bile baskın yapıp denetlediler
Son 40 yıllık süreçte yerelde uyguladıkları tavizsiz çok sıkı denetim politikaları ürünlerin markalaşma ve fiyatlandırma stratejisinin önünü açtığı gibi ulusal kalkınmaya ivme kazandırdı, hızlandırdı.
İspanyollar bütünsel markalaşma yolunda uyguladığı sıkı denetim prensibini yeni yaşam ve tatil cenneti sahalarının oluşumunun ana şartı olarak gördüler, istisnalar yapmadılar; İspanya Kralı’nın arsalarına bile baskın yapıp denetlediler.
Profesyonel araştırma, vizyoner planlama ve sıkı denetim destinasyonları geliştirdi, güzelleştirdi. Bu durumu İspanyol turizmciler özgüven fışkıran “Bravo Espana” sloganı ile birleştirerek, hem pazarlamada, hem de fiyatlandırmada yıllardır bir çarpan ve bonus olarak kullandılar.
İspanyollar yaşamın renklerinin derinliğine indiler
Aynı yıllarda biz Türkler genelde betona ve odaya yoğunlaşıp sahil şeridine kendimizi sıkıştırırken, İspanyollar yaşamın renklerinin derinliğine indiler, turizmi caddelere, sokaklara, bulvarlara, köylere, dağ yamaçlarına taşıdılar.
1980 darbesinde Antalya şehir planı o günün güçlü subaylarının verdiği izinler ile uyanık müteahhitler tarafından talan edildi. Biz, bişey olmaz deyip yeryüzündeki cennetleri bozduk.
Allah’ın işidir bilinmez ama bana göre Türkiye’de cennete gidecek çok az belediye başkanı var.
İspanyollar turistlere ve emlak alıcılarına karşı iddalarını hep yüksek tuttular
Öbür tarafta İspanyollar iyice ileri giderek bazılarımızı kızdıracak şekilde bir çok ticari görüşmelerde “yemek, içmek, yatmak istiyorsan Mısır, Tunus, Türkiye’ye git” - “tad almak, gezmek, dans etmek, unutulmaz heyecan ve çoşku yaşamak istiyorsan bize İspanya’ya gel” diyerek turistlere ve emlak alıcılarına karşı iddalarını hep yüksek tuttular.
“Viva Espana” ile “durma sende yaşa” diyerek Avrupalı’lara milyonlarca gayri menkul sattılar. Çok yönlü kazandılar, halen kazanıyorlar.
Bazı destinasyonların altyapı çalışmaları ve belediye hizmetlerinin önemli bölümü konut sahpblerinin yurtdışındaki banka hesaplarından havale edildiğini de hatırlatmak isterim.
“Bravo Espana” yaşam ve mutluluk furyasına parası olan herkes kendini kaptırdı. Araplar bile Türkiye’nin dört katı emlak’ı Ispanya’da satın aldılar.
İspanya’da halen her sekiz konuttan biri yabancıya satılıyor
İspanya’da halen her sekiz konuttan biri yabancıya satılıyor, Türkiye’de ise her yüz konuttan sadece ikisi. Aramızdaki diğer fark ise daha önemli: İspanya’da konutu alan hemen yerleşiyor ve yerel yaşama dahil oluyor, Türkiye’de konutların yüzde sekseni “şimdi alayım 3 yıl sonra 2 katına satarım” düşüncesi ile spekülatif amaç ile alındığı için, karşımıza artık bir çok noktada yaşamayan siteler, cansız rezidanslar olarak çıkıyor.
İspanya örneği bize hiç bir şey öğretmiyor mu?
Bizi Ç’ler mahvetmedi mi? Çarpık, çurpuk, çakma, çürük, bütünsel planlama yapamadık, ürünlerimiz ve destinasyonlarımız bir tarafı hep biraz eksik kaldı, tam oturmadı.
Herşeye rağmen Türkiye’nin kozları halen büyük. Türk turizminini geliştirme stratejileri için belediyeler ve yerel dinamikler gelecek yıllarda Turizm bakanlığından daha çok önem kazanacağının ülkemizde ne zaman farkına varacağız. Ülkemizin eşit kalkınması için yerelde hakim vizyon, gerçekleşen -denetlenen kalite ve takip edilen sürdürülebilirliğin ulusalda işleri kolaylaştıracağına inanmak durumundayız.
Antalya, Bodrum , Marmaris , İzmir, Karadeniz gibi diğer önemli destinasyonlarımız yarattıkları katmadeğer, sinerjiyi ve müşteri portföyünü Anadolu’nun kalkınması için kullanır hale gelirse ancak, o zaman turizm sayesinde ülkemizin toplam kalkınma planlarını daha ciddi çerçeve içersinde icraata dönüştürebiliriz .
Yerel seçimlerde umarım doğru kişiler kazanır
Türkiye’ye ilgi yine artış trendinde.
Bakın Avrupa’nın hamisi durumuna gelen Almanların yüzde 55´i yurtdışında yaşamak istiyor, Almanların yarısından fazlası imkanları olsa bir süreliğine ya da hayatların sonuna kadar yurtdışında yaşamak istiyor. Bu durum diğer Batı Avrupa ülkelerinde pek farklı değil.
Yougov tarafından gerçekleştirilen ankete katılan Almanlar yurtdışında yaşamak istediklerini ve başka bir ülkede ılıman bir iklimde daha sakin ve rahat bir hayatım olur hayalini kurdukları geçen gün yayınlandı.
Herkese çok önemli görevler düşüyor
Türkiye’nin başarılı turizm markalarını yeni otel yatırımları yerine dağ eteklerinde bu yeni araştırmaya cevap olarak full otel hizmeti veren lifestyle yaşam köyleri konut projelerine el atmalarını çok isterim.
Kültür ve Turizm Bakanımıza ve yeni seçeceğimiz Belediye başkanlarımıza ülkemizin turizmde bu güne kadar yaptığı tüm hataları, yanlışları ve eksiklikleri düzeltecek, turizmin lokomotifini doğru raya oturtacak o “büyük ve kurtarıcı hamle” için çok önemli görevler düşüyor.
Takipte olacağız...
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: