Denizli Şehrini Keşfetmek...
Yıllardır Datça-Ankara yolculuğumda Şahin tepesinden şehir manzarası eşliğinde içinden, çevre yolu yapılınca kıyısından geçip gittiğim, Pamukkale ve tekstil ürünleri ile tanınmış Denizli şehrinde, geçtiğimiz Temmuz ayında, bir gün geçirdim.
Geç öğleden sonra Denizli’de yaşayan Gündaş Alaşahan ile Kınıklı semtinde buluşup yol üzerinde aldığım taze incirin lezzetinin tadına varırken, Denizli ile ilgili bilgilerimi, anılarımı anlatıyorum. 1994 yılında Pamukkale’de çekilmiş arşiv fotoğrafımı gösteriyorum. 1997 yılında da Datça broşürünün matbaada çalışmasını yapmak için Datça’da Seher Tour’un sahibi Serdar Uslu ile gelip 1 gün kaldığımızı, Şelale Restoranda yediğimiz tandır kebabı ile yoğurdun lezzetini unutamadığımı, ama şehri gezemediğimi, hatta Serdar’a Pamukkale gezisi yaptıramadan döndüğümüzü anlatıyorum.
Akşam olunca, önce Gündaş’ın resim kursu aldığı Zeybek Atölyesi’ne gidiyoruz. Usta ressamların eşliğinde fırçalarını sallayan sanatçıları bir süre seyrediyorum. Atölye sahibesi Fatma Zeybek- Dr. Ahmet Şamil Şaşoğlu ile bir süre Denizli üzerine sohbet ediyorum. 65 bin civarında üniversite öğrencisinin bulunduğu Denizli’de sanatın her dalının canlı olduğunu öğreniyorum.
Akşam yemeğine çıktığımızda Gündaş, Denizli’de bütün ilçelerinin lezzetini sunan lokantalar var diyor ve biz bir lokantada Tavas’ın Tatarını seçiyoruz kendimize. Yemekten sonra, öğrenci semti olarak kabul edilen Kınıklı ‘nın Çamlık caddesinde her yaştan insanın oluşturduğu kalabalığa biz de karışıyoruz. Geniş kaldırımlı, bankalarda insanların oturabildiği, tek yönlü trafiğe açık rahat bir atmosfer sunan, sağında solunda kafeler, lokantaların bulunduğu caddenin sonunda Çamlık mesire alanı da var. Çimenlere oturan Temmuz ayının sıcağından kaçanlarla dolu mesire alanı.
Caddede yürürken Bir sanat kafe’si görüyorum. Yıllar önce, şehirlerin kendini tanıtmalarında bir model olarak önerdiğim infocafe konusundaki makalemde yazdıklarım aklıma geliyor. Pınar Bayrakçı Art Cafe burası. İç kısımda sanatın her türlü örneğinin bulunduğu, sergilerin açılabildiği, eserlerin satılabildiği, sanatçı ve sanat severlerin sanat kokan bir buluşma yeri olmuş. Biz de cafenin terasında oturup, kahve ve çay eşliğinde Denizli’de yaşam ve sanat yaşamı konusunda sohbete dalıyoruz.
Sabah kahvaltısından sonra, mesaisine giderken Gündaş’a beni şehir merkezine bırakmasını istiyorum. Bir şehir yürüyerek tanınır diyorum. Çınar Meydanında Horoz heykeli önünde fotoğraf çektiriyoruz. Meydan, Gazi Kemal Bulvarı, İstiklal Caddesi ve Atatürk Caddesi ve Lise caddesinin kesiştiği yerde yer alıyor. Delikli Çınar Cami de meydanda.
Denizli şehir merkezine yürümeden önce, Ressam İbrahim Çallı Konağının önüne geldiğimde, Ninesine yazdığı mektupları ile tanınmış olan Özay Gönlüm ’ün Yaren sazıyla heykeli karşıma çıkıyor. Devlet tiyatroları ve Denizli Büyükşehir Tiyatro binasının bulunduğu alan, çevresindeki müzik aletleri, sahaflar, kitapçılar gibi dükkanlarla bir sanat merkezi havasını hissettiriyor. Alandaki çınar ağaçlarının gölgesindeki çay bahçesine oturup Denizli hakkında bilgilere internette göz atıyorum.
Ege’ye ve İç Anadolu’ya açılan yolların kavşak noktasında bulunan Denizli şehri ilk kez, Eskihisar Köyü civarında, M.Ö 261 - 245 yılları arasında, Seleukos Kralı ikinci Antiokhos tarafından kurulmuş ve karısı Laodikeia'nin adını vermiş. Kent, M. S. 7. yüzyılda büyük bir depremle yıkılınca, bugünkü Kaleiçi mevkiine taşınmış. Bizans ve Selçuklular arasında dört kez el değiştirdikten sonra 1206’da Türk hakimiyetine giren Denizli "Ladik" adını almış.
Denizli’nin kurulduğu, Bayramyeri ve Kaleiçi’ne gitmek için Gazi Mustafa Kemal Bulvarından yürümeye başlıyorum. Binaların pek fazla yüksek olmayışı rahat bir ortam veriyor bana. Geniş kaldırımlı bulvarda şehrin akan yaşamı içerisinde buluyorum kendimi. Binaların gölgesinden yararlanmak için caddenin sağ tarafından fotoğraf çekerek yürüyorum. Sol tarafta Gazi İlkokulu’nun tarihi binası dikkat çekici. Atatürk Parkı’nın bulunduğu yerde yolun iki yanında heykeller var. Güreş tutan güreşçilerin heykeli önüme çıkıyor.
Denizli Kent Müzesi’nin bahçesine girince, müzecilik yaptığım günler aklıma geliyor. Bina girişinde, Atölye yazısını görüyorum, sorduğumda, Eski Endüstri Meslek Lisesi Binasının restore edilerek müzeye dönüştürüldüğünü öğreniyorum.
Müzede, Denizli’nin tekstil sektöründeki gelişimi, dokumacılık tarihi anlatılmış. Koyunların kırpılması, yünlerin eğrilmesi, kazanlarda boyanması ve el tezgahlarında, makine tezgahlarında dokunması ve nihayette manifaturacılarda satışı canlandırılmış. Giysi parçalarının ip haline getirilip dokunduğu bir el tezgahını görünce, Kadirli’de kilim, savan ve çul dokuttuğumuz 1980’li yıllar aklıma geliyor. Denizli’nin ve çevresinin tarihi kronolojik olarak verildiği bir salonda Mili Mücadele dönemi ile arkeolojik değerleri anlatılmış. Başta termal merkezi Pamukkale olmak üzere, doğal zenginliğin tanıtıldığı salonların yanında İbrahim Çallı ve Özay Gönlüm gibi Denizlili sanatçıların bal mumu heykellerinin bulunduğu küçük salonlar var. Denizli horozu, geleneksel kıyafetler, tarım ve çeşitli yaşam aletleri sergilenenler arasında çocukluğumuzun günlerine götürüyor insanı.
Kent Müzesini gezdikten sonra, bahçesinde bir süre dinleniyorum. Sadece Denizli değil aynı zamanda bölge hakkında zengin bilgi sunan müzede çektiğim fotoğrafları kontrol ediyorum. Mart ayında ziyarete açılan müze, çok iyi düzenlenmiş haliyle Denizli’yi gezenlerin ilk durağı olacak gibi.
Bayram yerine doğru yürüdüğümde eski kent dokusunu hatırlatan daralan caddelerden dar sokaklara daldığımda fark etmeye başlıyorum. Tarihi Germiyanoğluları Hamamı binasının bulunduğu sokakta çay ocakları, lokantalar, büyüklü küçüklü esnaf lokantaları karşımda. Tabureler ve küçücük masalarda oturanlar tost yiyenler, döner ve köfte yiyenler arasında akan bir insan seli. Ben bir çay molası veriyorum.
Bayram yerine ulaştığımda, geniş bir meydan. İnsanların kimisinin banklarda oturduğu, bir kalabalığın sağa sola hareket ettiği, birçok otobüs duraklarının bulunduğu küçük lokanta ve çay ocakları ile kafelerin sıralandığı, ama Denizli’nin tarihinde Bayramlaşma ve kutlamaların, şenlikleri için herkesi buluşturan tarihi bir meydan atmosferini hissettirmeyen bir meydan. Günümüzde herkesin buluşma noktası olmuş bir alan karşıma çıkıyor. Tarihteki isyanların ve depremin tarihi dokudan pek iz bırakmadığı, İlhanlılar dönemindeki isyanda Ulu Caminin yıkıldığı aklıma geliyor, Kale içine giriyorum.
Geçmişinde, demircilerin, pamukçuların, bakırcıların, ayakkabıcıların, çuhacıların ayrı ayrı, bir sokakta yan yana sıralandığı daracık sokakların bulunduğu Denizli’nin kurulduğu kale içindeyim. Ankara’nın çıkrıkçılar yokuşu, kalesindeki atmosferi hatırlıyorum. Kale içinde yürürken esnafın elindeki cep telefonuna bakan halleri ile yaşanan değişim, gördüğüm atmosfer, 1980’li yıllarda İstanbul’un kapalı çarşısında tavla oynayan, müşteri geldiğinde kalkıp içeri giren esnafını hatırlatıyor.
Kalenin İlbat, Alaşehir ve Honaz kapısı olmak üzere 3 kapısı var. Kalenin sokaklarının büyük bölümü çelik konstrüksiyonla kapatılmış, kafeler, çay ocakları, her türden tekstil ürünleri satan işletmeler, Bakırcılar sokağında büyük bakır kazanları gördüğümde, çocukluğumdaki düğün yemeklerindeki kazanlar aklıma geliyor. Bakırcılar sokağına bitişik bir sokakta bir kalabalık dikkatimi çekiyor. Bir pide fırını burası. Bakır kazanlardaki düğün yemeklerini hatırladığımdan olsa gerek pide kokusu acıktığımı hissettiriyor.1942 yılından bu yana var olan fırının pidesinden tatmaya karar verip, bir masa buluyorum sokakta kendime.
Lezzetli pideden sonra, kale içindeki 1323 tarihli Arasta Camiini fotoğraflıyorum. Kuyumcuların, ayakkabıcılar sitesinin bulunduğu sokaklardan sonra, kalenin surlarının olduğu yere gidiyorum. Eski kalenin surlarının restorasyon nedeniyle tamamiyle kapatılmış olduğunu görüyorum, ancak bir brandadan açık küçük bir boşlukta fotoğraf çekebiliyorum. Tarihi atmosferi yaşatan kaleiçinde.
Kaleiçi’nin tarihi atmosferini yaşadıktan sonra Bayram yerine dönüp bir çay ocağının taburesinde gezimi sonlandırdığımda Denizli şehrinin insana huzur veren atmosferini daha önce fark edemeyip yaşamadığıma hayıflandım.
Gezimi bitirdiğimde, Şahin tepesinden manzarayı seyretmek, çevre yolundan Denizli’nden geçip gitmek yerine şehir merkezinde mola vermeye karar veriyorum.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: