Datçalı turizmcilerle tatil yapmak…
Camping’ten çıkıp taşlık plajından limana doğru çıkayım diyorum. Kampingci Feridun’u rakı masasıyla bırakıp yürümeye başlıyorum. Sahilde yazın canlılığından eser kalmamış. Çocuk sesleri gitmiş yerini sessizliğe bırakmış.Tek Tük denize girenler var, sanki kulaç sesleri duyuluyor.
Deniz yazdan kalma yorgunluğunu atmak istercesine isteksizce dalgalarını kıyıya vuruyor.Ördekler de kıyının hakimiyiz dercesine denizde yüzüyor,sahilde volta atarcasına koşturup duruyorlar.Gölün her zaman 30 derecedeki suyu değirmen kalıntıları arasından şelale yaparak akıyor Şelalenin altında sırtlarına masaj yaptıranların sayısı azalmış,yaz günlerindeki sıra yok.. Sörf okulunun önündeki canlılık,yerini birkaç sörfçü ve yelkenciye bırakmış, sörf ve yelken kurslarının acemisi değil bunlar, ustalaşmış kursiyerler ya da usta sörfçüler.
Barcı İsmet’in sahildeki barında 2 – 3 masada birkaç çift oturmuş sohbet ediyor. Tunç pansiyonun işletmecisi Metin ayaklarını uzatmış geçen sezonun kritiğini yapıyor ’geçen yıla göre daha iyi idi, ama kalış süreleri kısaldı turistlerin ‘derken bir çift İtalyan turistin kendisini nasıl kızdırdığını, anlatıyor arada mutfağa gidip gelen İsmet’e, yan masadaki müşteriler de katılıyor sohbete. Fethiye’de otelcilik yapan bir çift Metin’in söylediklerine hak veriyor. Datça’ya dinlenmeye gelmişler… Yaz sezonunun yoğunluğundan, çalışanların koşuşturmalarından eser yok. Datçalı turizmciler müşterilerle beraber dinleniyor diye içimden geçiriyorum. Bardan ayrılıp limana doğru yürümeye devam ediyorum.
Akşamın karanlığı yavaş yavaş çökerken, uzaklardan müzik sesleri gelmeye başlıyor limandaki barlardan. Yatlardan kahkaha sesleri yükseliyor, müzik seslerine eşlik etmek istercesine. Seher Tur’un önünde, Acenteci Serdar kaptan arkadaşlarıyla oturmuş sohbete dalmış. Bambu Bar’da tek tük dolu olan masalar arasında servis için gidip gelirken masalardaki müşterilerin sorularına acelesi olmadan cevap veriyor uzun uzun yaz günlerinin aksine, Kurtuluş..
Barcı Yaşar karısı ve kızlarıyla beraber bir masada oturmuş,bir gözü Televizyonda,bir gözü gelip giden müşterilerde.Datçalı esnaf sezonun yorgunluğunu atmaya çalışıyor son tatilcilerle diye düşünüyorum.İlerledikçe bu düşüncemin pekiştiğini hissediyorum.Limandaki lokantalarda çatal-bıçak sesleri duyuluyor Masalar arasında mutfağa koşuşturan garsonlar görünmüyor ortalıkta.Onlar da koşuşturma olmadan hizmet ederken hem çalışıyor hem de dinleniyorlar adeta..Yürümeye devam ediyorum..
Günübirlik turlar düzenleyen teknelerin önünden geçerken kaptan Musa’yı görüyorum bankonun arkasında sandalyesine oturmuş uzun uzun bir çifte kısa tur ve uzun Mavi turdan bahsediyor ..Uzun turda Knidos’a kadar gidildiğini 2 saat orada mola verildiğini teknede balık ve salatadan oluşan öğle yemeği verildiğini,dönüşte Palamutbükü, Hayt Bükü,Domuz Çukuru ve Akvaryum Koyu…gibi yerlerde yüzme molası verildiğini;kısa turda Palamutbükü’ne kadar gidilip aynı koylara uğranılarak geri dönüldüğünü anlatıyor acele etmeden, bir yandan da çayını yudumluyor.
Datçalıların da yemek sonrası yürüyüşe çıkmalarıyla ortamın kalabalıklaştığını fark ediyorum Kumluk Plajına ulaştığımda.Sahilde yan yana dizilmiş balık lokantalarının masalarında, mum ışığında akşamın tadını çıkaran tatilcinin ayaklarının dibine kadar uzanan denizin getirdiği ıslaklığı fark etmediklerini, denizi unuttuklarını görüyorum.Plajın bitiminde rengarenk el ürünü,kolyelerin,bileziklerin, takıların ve çeşitli gümüş ve el örgüsü hediyelik eşyaların satıldığı stantların arasında dolaşan kalabalığı görüyorum ve ben de dalıyorum kalabalığa..Neler yok ki her yaştan satıcıların satmaya çalıştıkları arasında..Bir şey almadan geçilmez buradan diye düşünüyorum.
Ana caddeye giriyorum, limana doğru geri dönmek için. Tenhalaşmış olduğunu görüyorum caddenin, bal, badem,kekik ada çayı,kuru incir satan küçük dükkanlarını..Zekeriya Sofrasında masalar her zamanki gibi kalabalık..Zekeriya usta eşiyle oturmuş akşamın yorgunluğunu atmaya başlamışlar, Balcı Osman Datça’nın balını bademini kekiğini yorulmacasına bir çifte anlatıyor.. Barların ve diskoların yoğunlaştığı liman bölgesine yaklaştığımı yükselen her türden müzikten anlıyorum. Papatya Restoran’da Haldun bir yandan servisi uzaktan kontrol ederken, diğer yandan gibi bir İngiliz grubuyla sohbete dalmış Datça’yı anlatıyor akıcı İngilizcesiyle
Kafeteryalardan birinde mola vereyim diyorum ve kendime kahve söylüyorum.
Anfitiyatro tarafından konser veren bir sanatçının sesi yayılmaya başlıyor. Cadde tarafındaki tenhalaşmanın nedeni bu konser olmalı diyorum kendi kendime.’Merhaba’ diyor bir ses Uslu Apartın sahibi Sadık ve yeni otelciliğe adım atan acenteci Hüseyin .Datça’yı ve turizmini konuşuyoruz sohbetimizde.Sadık yarın ne yapacağımı soruyor..’Afrodit ile ününe üne katan Knidos’u görmeye gideceğim’ diyorum onlarla vedalaşırken..
Knidos’a ulaştığımda Bekçi Salih’i elinde bilet koçanıyla dolaşırken yakalıyorum. Ersoy uzaktan, tiyatrodan el sallıyor. İskelede demirlemiş yatlar, park yerinde birkaç araç görüyorum. Ersoy’a ‘yeni kazılarda çıkanları göreyim gezdir’ beni diyorum. Yeni düzenlenmiş bir araya getirilmiş taş eserlerin yerleştirildiği çitle çevrili alana götürüyor beni Yeni restore edilmeye başlanmış dükkânlar, ayağa kaldırılmış sütunların arasından geçerek roma yolundan Afrodit tapınağına çıkıyoruz. Ersoy’a ‘ buradan sonrasını ben devam edeyim sen yeni gelenlerle ilgilen ‘diyorum.’tamam diyor ve beni tapınaktaki muhteşem manzarayla baş başa bırakıyor. Her zamanki gibi manzara beni mest ediyor. Karşı yamaçta yeni ortaya çıkarılan evler dikkatimi çekiyor, güneş saatinin önünden geçip tiyatroya inerken. Knidos’luların yarattığı şehrin yıkıntıları arasında dolaşırken Afrodit heykelinin hikayesini hatırlıyorum. Heykeltıraş Praxiteles biri giyinik, diğeri çıplak iki Afrodit heykeli yapar. Önce Kos’lular ısmarladığı için, seçme hakkı da Koslularındır ve onlar da giyinik olan Afrodit heykelini tercih ederler, Knidos’lulara da çıplak olanı kalır. Knidos’luların istemeye istemeye aldıkları bu çıplak heykelle binlerce turisti çekmiş Knidos antik dönemde ve ticaretle birlikte zenginleşmişler. Bugün de Çıplak Afrodit heykeli ve Knidos şehrinin kalıntıları binlerce turisti çekmeye devam ediyor diyorum kendi kendime.
Knidos’tan ayrılıp dönerken Yazı Köyünde bal, badem, kekik satan köylülerin kurdukları stantları görünce Knidos’un çektiği turistlerin köylülere katkı yapmaya başladığını görüyorum.
Palamutbükü’ne inmeye başlıyorum. Sahilde oturup, dalgaların çakıl taşlarıyla dansının ve ortaya çıkan muhteşem sesi dinlemeden geçmek istemiyorum. Dostlar Restoranın önünündeki sahile gidip ağaçların altındaki masaya oturup, dalgaların ile çakıl taşlarının dansını izlemeye dalıyorum…’Hoş geldiniz’ diyen bir sesle vedalaşıyorum dalgaların hışırtısından. ‘Balık ve salata gider diyorum ve ‘balık ve salata ısmarlıyorum kendime..Birkaç işletme açılmış yeni olarak,pek fazla bir şey değişmemiş diyorum Palamut bükünde ve kıyıdan Ova Bükü ve Hayt bükü’ne doğru yola koyuluyorum.Akvaryum koyu yine metrelerce derinliğini gösteriyor, çakıl taşına kadar.Berraklığı yine beni yüzmeye davet ediyor ama ben bu kez hayır deyip devam edip turumu tamamlayım diyorum
Kıvrıla kıvrıla uzanan yoldan Ova büküne ulaşıyorum, Hoppala Pansiyonun bahçesinde Salih’i servis yaparken selamlıyorum uzaktan, bu ‘kez yalnız değil yardımcı bulmuşsun’diyorum,’Pansiyon ve Restorandı tek başıma yürütemiyordum artık diyor. Beraber bir şey içme teklifini daha sonra içerim, diyerek ayrılıyorum Ova bükünden.
Hayt Büküne ulaştığımda, iskeleye bağlı tekneler arasında Ogün’ün el salladığını görüyorum,’işler yoğun yat sezonu henüz bitmedi, akşam yemeğine kal ‘diye sesleniyor.’Dönmem gerekli, başka zaman’ diyorum ve Nejat’ın Çay Bahçesine oturup ‘çay’ istiyorum. Çayı yudumlarken Hayt Bükünün değişmeyen harikulade manzarasına dalıyor, dinlenmeye çalışıyorum.
Hayt bükünden ayrılıp Datça’ya doğru yola koyuluyorum. Arabayla yolda ormana doğru tırmanırken, her virajda, arkamda Ova Bükü’nün muhteşem manzarasının bir bölümünü bıraktığımı dikiz aynasında görüyor önümdeki harika orman ve dağ manzarasına dalıyorum.’Yola dikkatimi vermem gerekli diye bakmayayım dikiz aynasına,yolun bin bir çeşit bitkinin renk cümbüşü arasında kıvrıla kıvrıla yola devam et’ diye karar veriyorum.
Camping’e geldiğimde Feridun’u masasını kurmuş beni bekler halde buluyorum.’Önce denizde bir kulaç atayım sonra sana katılırım sana’ diyorum.’Tamam’ diyor’ rakısını yudumlarken.’ben de tatil yapayım artık, herkesle beraber, kulaç atma zaman bizim için de geldi herhalde’ diye arkamdan seslendiğini duyuyorum kulaç atarken…
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: