Datça’da İstanbullu bir kültür Adamı: Erdem Yücel
İstanbul Kuzguncuk’ta 1936’da doğan, çocukluk günlerini, dahası yaşamının askerlik için Urfa’da ve Kayseri Müze Müdürlüğü’ne tayin olması nedeniyle birkaç yıllık ayrılık dışında, İstanbul sevdalısı Erdem Yücel’i, günümüz İstanbul kalabalığı Ege’nin Datça’sına kaçırmış. 1969 yılında başlayan makale, kitap yazma ve anılarıyla baş başa bir yaşam sürüyor.
Köşe yazarlığı yaptığı Datça Havadiste, benim bir turizm konularında yazılarımızı paylaşıp görüş alışveriş yaptığımız buluşmalardaki, konuların başında müzecilik geliyordu. Her buluşmamızda onun yaşamını adadığı arkeoloji ve müzecilik anıları, benim yaklaşık 10 yıl süren müzecilik 1988 ‘de biten müzecilik yaşamımdaki anılarımızı anlattığımız, günlük konular, yazılarımız sohbet konularımız oluyordu.
Bir gün neden arkeolojiyi seçtin sorumla başlayan sohbetimiz beni Erdem Yücel’i yazmak için yüreklendirdi. ‘Aslında ailemin istediği hukuk fakültesini kazanmıştım. Lise yıllarında aşık olduğum kızla evlenmek istedim, ailem şiddetle karşı çıkınca lise mezunu olarak askere gittim, yedek subaylığı alınca evlenecektim. 6 ay sonra geldim, sevdiğim kızla Taksimde Klasik Pastanesinde buluşmaya gittim, kızı görünce, aşkım mı bitmişti nedendir bilmiyorum, kızla evlenmekten vazgeçerek, üniversiteye dönmeye karar verdim. Babam mimar, Halam ressamdı, kültürün konuşulduğu ortamda büyümüştüm, hukuktan vaz geçtim, arkeoloji bölümüne gittim, Arkeolog unvanını sevmiştim’ diye arkeolojiye geçişin hikayesini anlatıyordu. ‘Aslında bir de, Gazeteciliği çok istiyordum’ diye ekliyordu.
İlkokulda Bilmece dergisine yazı göndermiş, yayınlanmışlardı. Öğrencilikle yıllarında, Yeni İstanbul Gazetesi’nin muhabirlik sınavına 5 dakika geç kaldığı için muhabiri olamamış, ama yıllar sonra aynı gazetede köşe yazarlığı yapmış, oda bile vermişler, Yücel’e. Arkeoloji ve müzecilik gizemli dünyasında unuttuğu gazetecilik, ilk makalesinin Arkitekt Dergisi’nde yayınlanması ve yüzlerce makale, 60’ın üzerinde kitapla dolu bir yaşam.
İstanbul’daki çocukluk yılları, 2. Dünya Savaşı sırasında Alman uçaklarının keşif uçaklarına ateşin açıldığı tepe Kuzguncukta evlerinin karşısında olduğu için karartma, gökyüzünün ışıldaklarca taranması, sürekli savaş haberlerinin dinlendiği bir ortamda geçen bir yaşam olmuş. Savaşla ilgili belgesel, film varsa izlemiş, Alman generallerinin adları dahil cephe hareketleri zihninde büyük yer etmiş. ‘Almanlar sınırımıza dayandığında ordumuz Kırklareli’ye çekildi. Yedek subay olan babam, Büyükçekmece’den Saroz körfezine kadar savunma tesislerinde mimar olan babam inşa ettirdi! diyordu o yıllara giderek. Savaş yılları, Erdem Yücel’in hayatında büyük bir iz bıraktığını görüyordum.
Müzecilik yaşamı Bursa Arkeoloji Müzesinde başlayan Erdem Yücel’in İstanbul 10 yıllık müdürlüğünü yaptığı Ayasofya günleri aşkını hissetmemek mümkün değil. Arkeolojinin yanında Türk- İslam ve Bizans Sanatı sertifikalarını da alması onun bu alanındaki zenginliğine zenginlik katmış olmanın bilgi birikimi, yıllarla beraber zirveye çıkarmış onu. Ayasofya, Bizans ve Osmanlı kültürünü birleştiriyor dediği Ayasofya yıllarında ağırladığı Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand, Hüsnü Mübarek,’ Henry Kissinger gibi devlet adamlarıyla anıları ayrı bir zenginlik olmuş yaşamında.
İdarecilik yapmanın müfettişlerle olan çalışmaların onu çok yorduğunu sohbetimizde anlamak anlamlıydı. Kayseri Müzesine müdür olarak atandığında resmi plakalı müzenin bisikletiyle tanışacaktı. Ayasofya Müzesi’nde ikinci Müdürlük döneminden sonra, 1996 yılında Trakya üniversitesine hoca olarak geçmesiyle akademik dünyasına girmiş.
Yaş haddinden emekli olduktan sonra, Datça’ya taşınmış,1969 yılında Tercüman Gazetesi’nde başlayan gazetecilik ve yazarlık yaşamında, ‘en fazla makale, kitap yazdım’ dediği en verimli dönemini Datça’da yaşamaktan mutlu üstat Erdem Yücel ile sohbetimiz bitirip sahilde yürüyüşe çıkıyoruz.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: