Çukurova’da kaleden kaleye konmak…
Ülkemizde sayıları yüzlerle ifade edilen, tarihi kalelerin 30’dan fazlasına sahip Çukurova’da Payas Anavarza, Yılan kale, Kozan Kalesi gibi kaleler arasında bir geziye çıktım.
Ülkemizde Mezopotamya’dan, Akdeniz sahillerinden iç Anadolu’ya, Karadeniz sahillerine uzanan birçok kervan yollarını kontrol altına almak, ticaretin güvenliğini sağlamak üzere yapılmış kalelerin çoğu. Kimisini, Truva’da M.Ö.3.bin yıla tarihlenen 2. katmandaki kale kalıntısı, kimisini Ankara’nın kalesi gibi şehrin merkezinde hala insanların yaşadığı yapılara sahip yaşam süren halde, kimisini de uçsuz bucaksız ıssız bir köşede yüksek bir tepede yalnızlığını yaşar haldedir. Huriler, Luviler ve Hititler tarafında inşa edilen çoğunlukla etrafı surlarla çevrilmiş şehir merkezleri olarak ortaya çıkmış yapılar olarak karşımıza çıkıyor. Bu yapılar hem hükümdarların oturdukları binaları barındırmış, hem de saray dışında yaşayan halkın bir saldırı anında kaçıp sığınabilecekleri yerler olarak hizmet eden yapılarmış. Frig, Lidya, Urartu, Grek, Roma, Bizans dönemlerinde de kaleler bu amaçla kullanılmaya devam etmiş.
Dağların geçit verdiği kervan yollarını her yönden kontrol eden tepelere, sarp kayalıklar üzerine yapılmış kalelerin bazıları, Kadirli’nin Değirmen Deresi’nde gibi sadece tek burçlu, bazıları da Sumbas’ın Çem kalesi gibi yamacında bir yerleşim yerini de barındırıyor. Hititlerden başlayarak kullanıldığı Hitit krallarının kabartmalarından anlaşılan 5. yüzyıl sonrasındaki yapılar ise Ortaçağ kaleleri karakteristiğine sahip olsa da, çoğu Asur ticaret kolonileri çağından başlayarak, yeni gelenler tarafından eskinin yıkıntıları üzerine onarım yapılmış ve kullanılmaya devam edilmiş.1000 yılından sonraki kaleler zapt edilir ama yenileri de yapılırmış. Roma, Bizans Selçuklular ve çeşitli Beylikler ve Osmanlılar döneminde kaleler kullanılmış ancak yeni kaleler de inşa etmişlerdir. Osmanlılar döneminde de ayrıca, kalelere ihtişamlı saraylar ve konaklar ilave edilmiş.
Deniz kenarındaki Payas’ın etrafı hendeklerle çevrili kalesi, Ceyhan nehri kıyısında tarihi Hititlere uzanan Akyol kervan yolunu kontrol eden noktada yükselen Yılan Kale ve Hemite kaleleri, ovanın ortasında bir ada gibi yükselen Anavarza ve Tumlu kaleleri, bir dağ geçidinde her iki yönü de gözetleyen bir tepede yükselen Çem kalesi ve yamacındaki yerleşim yeri.
Hepsinin efsanesi vardır, değişerek de olsa günümüze ulaşan. Tarihin Doğu Kilikya’sı, günümüzün Çukurova’sında kalelerin yakınındaki köylere gidip sohbet etmeye başladığınızda, ilginç efsaneler size anlatılır. Adana’dan Kadirli’ye giderken Misis yakınlarındaki bir tepede gördüğünüz kalenin adının Yılan Kale oluşunun hikayesini Anavarza Kalesinin olduğu Dilek Kaya köyünde duymak mümkün. Berrak hava koşullarında birinden diğerinin görüldüğü kaleler, işgaller ve depremler gibi doğal afetler sonucu yıkımlara uğramalarına rağmen kalan kısımlar restore edile edile günümüze ulaşmış
Çukurova’da yazın yaylalara, kışın ovaya hayvanlarını götürüp getiren göçerlerce kullanılan kervan yolları, göç yolu olarak adlandırılıyor. Arabayla yola çıktığınızda günümüzün yollarının büyük bir bölümünün tarihi kervan yolundan gittiğini fark ediyorsunuz. Göç Yolları üzerindeki kaleler göçler sırasında göçerler için güvenli bir sığınak, konaklama yeri olarak kullanılmaya devem ettiğini görmek mümkün.
Anavarza, Kozan, Feke, Saimbeyli, Tufanbeyli üzerinden Han yeri ve Kayseri Hititlerin Karum Ticaret yerine ulaştığı kervan yolu boyunca nehirler, vadilerde birçok kale ve şehir kalıntısı var. Sumbas’ın Sumbas Çayı ile Kadirli ‘den Savrun Çayı kenarından Torosları aşmamızı sağlayan kervan yollarında aynı tarihi zenginliğe tanık oluyorsunuz.
Çukurova’da, günümüzde sadece göçerlerin değil, Çukurova’nın sarı sıcağından Torosların serinliğine, yaylalarına kaçanların kullandığı kervan yollarında yaptığım gezilerde, bizim de göçerler gibi konakladığımız kalelerin ve tarihi yapıların meraklısına anlatacak çok hikayeleri olduğunu gördüm.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: