COP29'da turizm sektörü iklim eyleminin merkezine alınıyor
Baku’da düzenlenen COP29 Zirvesi, turizm sektörünü iklim eyleminin merkezine koyarak hem küresel hem de yerel düzeyde bu alandaki fırsat ve zorlukları gözler önüne serdi. İlk kez bir COP zirvesinde Turizm Günü düzenlenmesi, bu sektöre verilen önemin bir göstergesiydi.
Ela Naz Birdal
‘COP29 Turizm Sektöründe Geliştirilmiş İklim Eylemi Deklarasyonu’na 50’den fazla ülkenin imza atması, turizmin sadece ekonomik bir faaliyet değil, aynı zamanda düşük karbonlu ve iklim dirençli bir geleceğe katkı sağlayacak bir araç olarak görülmeye başladığını ortaya koydu.
Zirvede, turizm sektörünün iklim krizine etkileri kadar, bu krizden ne derece kırılgan bir şekilde etkilendiği de detaylıca ele alındı. COP29 Başkanı Mukhtar Babayev’in şu sözleri bu kırılganlığın altını çiziyordu: “Turizm, milyonlarca insan için ekonomik büyümenin ve geçim kaynağının anahtarı olsa da, iklim krizinin etkilerine en açık sektörlerden biri. Artık sürdürülebilir uygulamalara geçme zamanı.” Bu ifade, turizmin hem sorun hem de çözümün bir parçası olarak görülmesi gerektiğini bir kez daha vurguladı.
Turizmin karbonsuzlaşma, adaptasyon ve yenilikçilik yoluyla nasıl dönüştürülebileceği, etkinliklerdeki temel tartışma konularından biriydi. Özellikle Avrupa’daki seyahatlerin %60’ının karbonsuzlaşma girişimleriyle ilişkilendirildiği bilgisi, sürdürülebilir uygulamalara olan talebin arttığını gösterdi. Bununla birlikte, kıyı turizminin artan deniz seviyeleri gibi acil tehditlere karşı nasıl adapte edileceği üzerine yapılan tartışmalar, turizmde iklim krizine karşı dayanıklılık geliştirilmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.
Erika Harms gibi uzmanlar, kıyı bölgelerinde koruma politikalarının önemine dikkat çekerken, Shannon Guihan, tüketici bilincinin ve talebinin sektörde dönüşümün itici gücü olduğunu belirtti. Ancak bu yenilikçi önerilerin ötesinde, sektörün ilerlemesini engelleyen en büyük bariyerlerden biri olarak finansman eksikliği dikkat çekti. Emi Levis’in belirttiği gibi, yeterli yatırımlar yapılmadıkça, turizmde sürdürülebilir girişimlerin hayata geçirilmesi oldukça zor.
Bunun yanında, Çinli temsilciler turizmin kültürel bağları güçlendirme ve ziyaretçiler arasında çevresel farkındalığı arttırma potansiyeline vurgu yaptı. Bu yaklaşım, turizmin yalnızca ekonomik bir araç olmadığını, aynı zamanda küresel bir eğitim ve farkındalık platformu olarak da kullanılabileceğini gösteriyor. UNWTO Genel Sekreteri Zurab Pololikashvili’nin turizmin şu anda küresel karbon emisyonlarının %8.8’ini oluşturduğunu ifade etmesi ise sektörün dönüşüm gerekliliğinin aciliyetini açıkça ortaya koydu. Pololikashvili, “Turizm, yenilenme, karbonsuzlaşma ve inovasyon yoluyla iklim krizine karşı etkili bir şekilde yeniden şekillendirilebilir,” diyerek sektöre olan inancını dile getirdi.
Baku’daki tartışmalarda bir diğer önemli nokta da turizmin ulusal iklim politikalarına entegrasyonu oldu. Bu konuda Nigar Arpadarai, turizmin ekonomik kalkınmada oynadığı önemli role rağmen, iklim değişikliğiyle mücadelede kırılgan bir konumda olduğunu belirterek, sektörün ulusal iklim gündemlerinde daha geniş bir yer edinmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca, ülkelerin sürdürülebilir turizm uygulamalarını teşvik etmek için düzenleyici reformlara ve vergi teşviklerine ihtiyaç duyduğu yönündeki çağrılar, sektörün ekonomik ve politik bağlamda yeniden yapılandırılması gerektiğini ortaya koydu.
COP29, turizmi küresel iklim diyaloglarının önemli bir bileşeni olarak konumlandırmayı başardı. Toplantılardan çıkan sonuçlar, sektörün yalnızca çevresel etkilerini azaltmakla kalmayıp, aynı zamanda iklim krizine dirençli, adil ve kapsayıcı bir geleceği destekleyecek şekilde dönüşüm geçirmesi gerektiğini gösterdi. Zirve, turizmin düşük karbonlu ve sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunabileceğine dair umut verici bir başlangıç yaptı.
Ancak, bu kararların somut eylemlere dönüşüp dönüşmeyeceği ve bu eylemlerin geniş çapta uygulanıp uygulanmayacağı, gelecek yıllardaki COP süreçlerinde netleşecek. Belem’deki COP30’a kadar olan süreçte, bu dönüşümün sadece teknik değil, aynı zamanda toplumsal ve çevresel adalet temelli yaklaşımlarla gerçekleşmesi gerektiğini göz önünde bulundurarak, bu alandaki çalışmaları yakından takip edeceğim.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: