Bodrum'da 2 gün, 2 Farklı Dünya
Yıllar sonra Bodrum’a doğru yola çıktığımda, Muğla, Yatağan, Milas üzerinden kara yoluyla Güllük Havaalanından itibaren, değişim, reklam panolarının zenginliğinden hemen fark ediliyordu.
Sadece otel ve pansiyonlarının tek şeritli yolda reklam panoları gitmiş, duble yolda her ülkeden, her ilimizden plakalı araçların yol aldığı lux, resort, residence, tatil köylerin devasa panolarının eşlik eşliğinde, Torba’dan sonra, alışveriş merkezlerinin, sıra sıra iş yerlerinin yer aldığı yolda, kendimi antik tiyatronun Bodrum’un kalesi, limanında demirlemiş binlerce teknenin oluşturduğu Bodrum manzarası karşısında buldum.
Heradaot’un, Halikarnas Balıkçısı’nın, Zeki Müren’in Bodrum’u, beni Tatil ile 1979 yılında tanıştıran, daracık sokaklarında kaldığımız pansiyondan Gümbet’e denizine gittiğim Bodrum karşımda. M.Ö 4 yüzyılda inşa edilmiş, Antik dönemin 10000 kişilik tiyatrosunda seyirciler oyunları mı, yoksa manzarayı mı seyrediyorlardı bilinmez ama ben Bodrum manzarasına dalmadan kendimi alıkoyamıyorum.
Tarihçi Herodot’un yazdığına göre Dor’lar tarafından MÖ 1100 yıllarında kurulan Kayra kenti Halikarnasos’un tarihinin, adanın kuzeyinde son zamanlarda ortaya çıkarılan Peynir Çekirdeği Mağarasındaki buluntular, MÖ 5000 yılına kadar uzandığını aktarıyor. Karya Satrapı Mausolos Kayra yönetim merkezini Milas’tan Halikarnasos’a taşır, şehri görkemli yapılarla donatır, MÖ 353’de ölünce, yerine karısı II. Artemisia geçer. Stratejik önemi nedeniyle birçok medeniyetin izlerini bıraktığı Halikarnasos’ta Pers, Roma, Bizans, Osmanlı hüküm sürer. St. John Şövalyelerinin kalesi olarak bilinen Bodrum kalesi, İzmir’deki kaleleri 1402’de yıkılınca, şövalyeler Bodrum’un ortasında yüksek kayalığa kale yaptırır ve yıllar süren inşaatın yapımında Mozolenin duvar kalıntıları ile mermerleri kullanılır. Rodos Şövalyelerinin yaptırdıkları kalenin St. Petrus adına olması nedeniyle, liman Petronium olarak tanınmaya başlar, zamanla bu ad bugünkü ‘Bodrum’ a dönüşür.
Günümüzde, Dünya’nın 7 harikasından biri sayılan ve yapıldığı tarihte 20 katlı apartman yüksekliğinde olan Maulous Mozolesi kalıntıları dışında, Kale ve kaledeki Sualtı arkeoloji müzesi görülemeye değer. M.Ö 3000’den bu yana özellikle sıvı ürün depolamada ve taşımacılığında kullanılan 2 kulplu amforalardan zengin bir amfora koleksiyonu, Kaş-Ulu burun’da bulunan 14.yüzyıla ait ticaret gemisinin deniz dibindeki halinin aynen yapılmış, gemideki yaşamı yansıtan kopyası, Karyalı Prenses Ada’ya ait büstü, kişisel eşyaları ile altın tacının sergilendiği Kayralı Prenses müzesi,1523 yılında Osmanlılar döneminde kiliseden çevrilmiş camiye ve inşa edilen bir hamam ve İngiliz, İtalyan, Alman, Fransız ve İspanyol kuleleri ile Kale, dört bir yandan Bodrum manzarasını insana yaşatıyor. Kale surlarından, 1775 yılında kurulan Osmanlı Kulesi ve Tersanesi, şehrin doğusundaki geleneksel mimarinin örneklerine, batısındaki liman, marinaya kuş bakışı bir manzara büyüleyici.
Bodrum merkezine doğru ilerlerken ilk otopark levhasını izleyip arabadan kurtuluyorum. Eski otogar dolmuşların kalktığı durak haline gelmiş. Yürüyerek kaleye, eskinin balıkçılar kahvesine kadar gidiyorum. Eskiyi yaşatan daracık sokaklar ve beyaz badanalı tek katlı, 2 katlı binaların yerinde durduğunu görünce seviniyorum. ‘İstanbul’u aratmayan eğlencelerin yaşandığı söylenen Bodrum eğlencelerini yaşatan Meyhaneler Sokağı da yerli yerinde duruyor. Liman antik Tirhandilin, günümüze ulaşan hali geleneksel Guletlerden son teknolojiyle donatılmış her boydan yatlarla dolu, günübirlik tura çıkan teknelerin yerleri boş bırakılmış. Balıkçılar Kahvesinde oturup, bir kahve içme zamanı. Aradığım Bodrum havasını yaşıyorum...
Çarşıya doğru yürüyüp, begonvillerle bezenmiş sokaklara dalıyorum. Küçücük pansiyonlar, orijinaline sadık kalınarak restore edilerek otel haline getirilmiş konaklar. Kum Bahçe Mahallesine kadar uzanıp, geriye döndükten sonra Neyzen Tevfik Caddesi boyunca yürümeye koyuluyorum. Cadde ortasındaki ağaçlık alanda şehirde uzaklaşıldığı izlenimini veren, akşam güneşinin yansımaları eşliğinde yürüyorum. Kafeler, Barlar, lokantalar, mağazalar bir tarafta, bir tarafta deniz Marina’ya ulaşıyorum. Tekneler… Yatlar... Marina Çarşı’da dünya markaların ürünlerinden tutun yöreye has giysiler, bitkisel ürünler, yağlar, hediyelik eşyalar, halı kilim, mücevheratın satıldığı küçüklü büyüklü dükkanlar ve Kafe’ler, restoranlar ve yatçıların ihtiyacı olan her şeyi bulabileceği işletmeler. Şehirde cadde ve sokakların kıyısında, parklarda birçok heykel var. Halikarnas Balıkçısı, Heredot, Süngerci, Aşk, Artemisia ve Mausoles Heykelleri Bodrum şehrine ayrı bir zenginlik katmış. Belediye binası önündeki Bodrum yazısı önünde fotoğraf çektirenlerin kalabalığı var.
Mavi yolculuğun tarihi, ünlü edebiyatçımız Halikarnas Balıkçısı, Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın 1960’lı yıllarda arkadaşlarıyla teknelerle Bodrum ve Gökova Körfezindeki koylarda gündüz kıyılardaki ören yerlerinin ziyaret edildiği akşamları teknede balıkların yenilip mehtapta edebiyat sohbetlerinin yapıldığı teknelerle yapılan gezilere uzanıyor. Günümüzde Guletlerle günübirlik veya birkaç gecelemeli olarak yapılan Mavi Yolculuk adı verilen gezilerin, Türk turizminin en önemli gelir kaynaklarından biri Yat Turizminin başkenti yaptığı Bodrum’un ticaretinin döndüğü bir yaşam.
Bodrum’da küçük bir pansiyonda konakladıktan sonra, Bodrum’un çevresinde bir günümü geçirmek üzere Turgutreis’e doğru yola çıkıyorum. Eskinin köylerini, şimdikinin mahalleleri, siteler, sanayi bölgeleri, iş merkezlerinin ardı ardına sıralanmasıyla nerden nereye gittiğimi levhalardaki yer adlarıyla ayırt edebiliyorum. Konacık, Ortakent, Gürece, İslamhaneleri köylerini ve mahallelerini geçip Turgutreis’te deniz kenarında teknelerin arasında bir kafeteryada kendime bir yorgunluk kahvesi söylüyorum. Kısa ama yorucu bir yolculuk geçirmişim, diye düşünmeden edemiyorum.
Turgutreis merkezinde kısa bir yürüyüş yapıp fotoğraf çekiyorum. Lokantalar, kafeteryalar, dükkanlar, eski yeni alışveriş cadde ve sokakları yaz aylarının canlılığının yerine sonbahar sessizliğini yaşıyor gibiydi. Korsan resimleriyle donatılmış tur teknesini görünce yıllar önce Silifke, Taşucu’ndaki aynı türden tur teknelerinin çokluğunu hatırlıyorum.
Bodrum’un güneyinden batıya doğru, gitmek üzere Turgutreis’ten ayrılıyorum. Ortakent’ten Gündoğan, Türkbükü, Göltürkbükü doğru yol almaya başladığımda, işyerlerinden çok yazlık sitelerin çokluğu dikkat çekiyor. Denize bakan yamaçlarda binlerce yazlık konutla dolu siteler görüyorum. Yıllar önce bir arkadaşımın dik yamaçtaki siteden deniz kenarına ancak arabayla gidebildiklerini, bazılarının da golf araçlarını kullandıklarını söylemesini hatırladım.
Gündoğan’da her zamanki gibi, balıkçılar kahvesinde mola veriyorum, Göltürbükü’ne gitmeden önce. Yamaçlarda sadece siteler değil,lüx oteller ve residence’ları da yer alıyor.Bir otel odası konforunu yaşatan residence’lardaki evlerin sahiplerinin ve kiralayanların, araçlarını otoparka bırakıp, site içinde elektrikli golf araçlarıyla yolculuk yaptıklarını, bu daire ve evlerin fiyatlarının 10 milyonlardan başladığını öğreniyorum.
Göltürkbükü’nde sahil boyunca sıralanmış küçük otel ve pansiyonları görünce, küçük bir tatil kasabasının havasını yakalayabildim. Konaklayanları birkaç adım sonra denizle buluşturarak bir tatil imkanı yaşatan bir ortam. Sezon sonu sakinliği ile dinlendirici bir atmosfer yaşatıyor bana. Bodrum çevresinde yaptığım gezi sırasında her tarafı kaplayan binaların görüntüsü ile büyük kentlerin trafiğini aratmayan araç gürültüsünün verdiği yorgunluğu atıyorum üzerimden, sahilde yaptığım yürüyüş sonunda.
Bodrum’daki 2 günlük gezimden dönerken, 557 km2’lik bir alana yayılan Bodrum’un çevresinin, pandeminden kaçanların yarattığı talep patlamasıyla da artan bir şekilde, her türden binalarla dolu olmasıyla mega bir tatil merkezi olmuş olsa da, Bodrum merkezi Halikarnas balıkçısının küçük tatil kasabası özelliğini hala barındırıyor olması sevindirici… Bodrum insana 2 farklı dünya yaşatıyor demekten kendimi alamıyorum, Torba’dan Muğla yoluna çıkarken… Sanki denizin kokusunun her yere sindiği ayrı bir dünya.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: