Bir gün Kozanlı olmak…

Kadirli’de 6 Şubat depremini yaşadığımız günlerden sonra, Dostum Gezgin Yaşar Gündeşlioğlu ile, depremin bizlerde bıraktığı olumsuz atmosferden bir nebze uzaklaşmak için, yıllarca Ankara Kadirli yolculuklarımızda yolcu indirip bindiren otobüsün güzergahını ve otogarını gördüğümüz komşu ilçemiz Kozan’a bir gezi yaptık.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 14/06/2023 18:02
Bir gün Kozanlı olmak…

Kadirli’den yola çıkıp,35 km mesafedeki Kozan girişine yaklaştığımızda, şehir merkezine giden bildiğimiz yolu kavşakta kaçırınca, çevre yolundan kalenin güneyinden çevre yolundan gitmek zorunda kalıyoruz. Feke, Saimbeyli Tufanbeyli ve Kayseri’ye uzanan çevre yolundan, Şehir merkezine doğru bir süre ilerleyince kendimizi tarihi Roma köprüsü önünde buluyoruz. Kilgen Çayı üzerinde yapılmış köprü, Çukurova’yı Toroslara iç Anadolu’ya bağlayan antik kervan yolunda önemli bir yere sahip olmuş. Köprünün ilk yapılış tarihi bilinmemekle beraber yapılış tekniği roma dönemini yansıttığı için Romalılar tarafından 9 gözlü olarak yapıldığı kabul ediliyormuş. Köprüden ve çevresinden fotoğraf çekiyoruz. Araç trafiğine kapatılan köprü yayalar ve bisikletliler için kullanıma açık. Biz de köprüyü yürüyerek geçiyoruz. Önce kaleye çıkalım deyip, yola koyuluyoruz.

Kozanlıların Yukarı mahalle dedikleri tarihi konak ve tek katlı taş-ahşap evler arasından kaleye tırmanmaya başlıyoruz. Kaleye çıkan yolun her dönemecinde kalenin eteklerinde yapılmış, Kozan şehrini seyrettiren seyir teraslar görüyoruz. Kalenin önüne geldiğimizde Belediyenin işlettiği bir kafeteryanın olduğu terasta buluyoruz kendimizi. Çay molası sonrasında, Yaşar’ı terasta, Kozan manzarasıyla baş başa bırakıp Kale girişine yöneliyorum.

 Kale kapısına demir merdivenlerle ulaşıyorum. Kilikya Ermeni Sis krallığının başkentliğini Anavarza’daki depremler, saldırılar nedeniyle, Kral I. Leon’un taşımış, saray ve idare merkezi olarak kaleyi kullanmış.  400 yükseklikteki kaleye Anıtsal Kapı Memluklular tarafından yaptırılmış. İç kaleye yer yer yıkılmış duvar kalıntılarıyla kaplı patika yolla çıkabiliyorum. Burçlara giden patikalar belli belirsiz, yönlendirme levhası olmaması nedeniyle, kale içinde rahat bir gezi yapılamadığını görüyorum. Kaleden Güney ve batı yönlerinde uzanan ovaya Kozan şehri ve arkasında yükselen Toros dağlarına uçsuz bucaksız manzarayı fotoğraflıyorum. Hititler döneminde M.Ö. 15 yüzyılda yapılan kale,  Tarih boyunca, kervan yolunu kontrol altında tutan özelliği nedeniyle, Asurlular, Roma, Bizans, Ermeni krallığı, Memluklular tarafından ele geçirilmiş yıkılan kısımları tamir edilmiş. İdari merkez ve saray olarak ta kullanılan kaleden Anavarza, Tumlu,  Andıl, Yılan kaleleri görülebiliyor. Uzunluğu 6 km’yi bulan kale suru ve 44 kule ve burcu ile saray bir çok yapı kalıntısını barındırıyor.

Kale eteğinde Manastır kalıntısına uğruyorum. Ermeni Rubinyan krallarından Haytum tarafından yaptırılmış,366 odaya sahip manastırdan çevre duvarları kalmış. Tarih alanda çocuk oyun parkı ile dinlenme alanları yapılarak tarihi atmosfer korunmuş.

Kaleden eski Kozana inerken Arıkan Konağının önünde arabayı bırakıyoruz.1890’da yapılan Konak, Belediye tarafından Otel olarak işletiliyormuş. Kemerli Giriş kapısından Cumbaları dikkat çekiyor. Taş avlulu, su kuyusu olan  binanın ara katlarına taş, üst katlara ise ahşap merdivenlerle çıkıldığını öğreniyorum. Arıkan Konağı önünden aşağıda kimisi taş, kimisi ahşap konakları fotoğraflıyorum.

Kozan’ın yukarı mahallesinde eski kent dokusunu, barındıran yapılar bulunduğu alanın merkezinde tarihi Hoşkadem camiinin önüne geliyoruz. Memluklular döneminde, Abdullah Hoşkadem tarafından 1448 yılında yaptırılan Camii ulu camiler sınıfında yer alıyor.

Caminin yakınında Bedestene doğru gidiyorum, kapalı olduğu için içeri giremiyorum.1904 yılında Helvacı Zade Hacı Hüseyin tarafından yaptırılan Bedestenin 17 dükkanında zamanın ticaretinde önemli rol oynuyormuş. Restorasyonu yapılarak yeniden hizmete açılmasıyla, tarihi yapı günümüzün Kozan turizmin katkısı büyük olacak gibi.

Küçük Camii ise, Süleyman Selimin Şah’ın oğlu Mevlana Sultan   1530 yılında yaptırılmış, Fransız işgali sırasında, şehirde silah arayıp bulamayan Fransız askerler tarafından yakılmış. Camii, 2009 yılında restorasyonu yapılarak bugünkü haline getirilmiş.

Yan yana dizili küçük dükkanların, çay ocaklarının, lokantaların, dar sokaklarında kimisi restore edilmiş, kimisi onarılmayı bekleyen konak ve evlerin bulunduğu tarih kokan alanda bir çay molasından sonra, Kent Müzesini ziyaret ediyoruz. Karacaoğlan Heykelinin yer aldığı, Bahçesinde tarım araç gereçleri, salonlarda ise, Kozan’ın  sosyo-ekonomik tarihini yansıtan eserler sergileniyor. Kozan Osmanlı, Cumhuriyet döneminde 1926 ya kadar vilayet olmuş, Kozan adını 1689-1865 yılları arasında bölgeye hakim olan Kozanoğlu Hanedanı’ndan almış.

Kent Müzesinden rehber kitapçık ve broşürleri aldıktan sonra, Torosların yaylalarına gitmek için şehri boydan boya geçip, Feke yoluna çıkıyoruz. Kıvrıla kıvrıla tırmandığımız bir zamanların antik kervan yolu, son zamanların göçerlerin hayvanlarını otlaklara götürdüğü göç yolundayız. Develerin, Atlar, katırlar, eşekler ve koyun sürüleriyle baharın bitimiyle yaylalara giden Yörüklerin Kadirli’de Sülemiş tepesinin eteğinden, Savrun Çayı kıyısında geçişleri sırasında getirdikleri çan sesleri, koyun ve kuzuların melemeleri ve hayvanların seslerinin birbirine karıştığı atmosferi hatırlıyorum.

Bir süre sonra karşımıza bir göl çıkıyor. Kozan baraj gölü burası. Kilgen Çayı üzerinde kurulmuş, sulama maçlı yapılan baraj gölü kıyısında arasındaki Kafenin göl manzarasına dalıyoruz kahveyi yudumlarken. Baraj gölü ve İskelesinde bağlı tura katılacakları bekleyen tekne, bize sahil kasabası havasını yaşatıyor.

Kozanın en ünlü yaylası olan Horzum’a doğru devam ediyoruz.  Yol üzerinde karşımıza çıkan Dağlıca mesire alanından geçerken, etrafa yayılan kebap kokusu bizi dönüşte akşam yemeği adresine karar verdiriyor. Horzum Yaylasına ulaştığımızda, tepelerinde kar beyazının kendini gösterdiği vadi yamaçlarına uzanan beton binaların çokluğunu görünce taş ve ahşaptan yapılma çocukluğumun yayla evlerini arayan bende şaşkınlık yaratıyor. Şehirleşmiş bir görüntü yaylayı tamamen kaplamış. Bir kaç taş ahşap yayla evinin fotoğrafını çekebildiğime seviniyorum. Dönelim diyoruz.

Dağlıca mesire alanında Aliçonun Kır Lokantasının önünde duruyorum. Akşam güneşi batmadan çevrede fotoğraf çekiyorum. Kış ayı olduğundan Çınar ağacının altındaki şelaleden dereye akan su azalmış. Mesire alanı iyi düzenlenmiş, dinlendirici atmosferi var. Güneş batınca kış soğuğu kendini iyice hissettiriyor.

Lokantanın mutfak bölümünde mangaldan et kokusu ve dumanlar yükseliyor. Yükselmekle kalmıyor Yaşar ile benim iştahımızı artırıyor. Kapalı bölümüne giriyoruz. Arap Ali’nin pişirdiklerini, kız kardeşi Perihan ve kızı, salatayla servis ediyor. Kuzu etinden saç kavurma ve salata söylüyoruz kendimize. Ayrılmadan önce Arap Ali ve ekibiyle yükselen dumanların arasında fotoğrafımızı çektiriyoruz, veda etmeden önce.

Bir günlük gezimizin son noktası Dağılcak Mesire alanından dönüşe geçtiğimizde, Kozan’da etin lezzeti yanında, Kozan’ın, Bucak Vadisinde Sumbas Çayının doğduğu yerde, küçük sazlık göl kıyısında yediğimizi alabalığın tadı aklımıza geliyor.

Kozan kalesine, eski kentine, Göç yolu dedikleri kervan yolundaki Yaylalarına yaptığımız bir günlük gezi bize, daha önce gördüğümüz Anavarza’nın dışında, Kozan’ın çevresindeki Ferhat Tepe ve Köreken kiliseleri, Andıl, Uzun oğlan, Kudret ve Karasis Kalelerine, Keşiş Mağarası gibi tarihi yerleri ve doğa güzellikleri için programı yaptırmıştı, Kadirli’ye ulaştığımızda.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.