Berlin Felsefe Akşamları
O kadar ilginç ve güzel konular konuşuldu ki dün gece ben de buradan sizlerle paylaşma ihtiyacı hissettim.
Mutluluğun aslında bireyin içinde gömülü olduğunu bunu toplumların mutluluğu ile ölçmenin bir anlamı olmadığını, insanların sebep-sonuç ilişkisi ile anlatılamaz bir yaratık olduğu bu nedenle bu sentezi yapmak yerine neden bu davranışları gösteriyor bunu anlamanın insanı tanımak olduğu ilk aklımda kalanlar. İnsanın bir tarafının özgürlük istediğini diğer tarafının ise toplumda bir onaylanma duygusu ile hareket etme zorunda/ihtiyacında kalan bir varlık olduğunu bilerek, iki ayrı kutup olarak ifade edilebilecek bu davranışların zamana, yere ve olaylara göre değişebildiğini söylemenin mümkün olduğu harika örneklerle paylaşıldı dün gece.. Bu iki ayrı duruşun bizlere mutluluk veren iki ayrı algı olduğu yine tartışılan konulardan idi.
Mutluluk kavramının açıklanmasında Socrates’ten Freud’a, Platon’dan Marx’a kadar birçok filozofun mutluluğa yaklaşımları ile günümüz mutluluk kavramı arasında kurulan ilişki ise harika idi. İnsanların artık daha yavaş yaşayamamadan kaynaklanan sıkıntıların temelinde kendine döneneme, kendini dinleyememe ve sorgulayamama olduğu ve bunun sonucunda oluşan “dizi kültürü” toplumunun mutluluğu nerelerde aradığına ilişkin tespitler yine geceye damgasını vuran konulardan idi.
Mutluluk çok göreceli bir kavram. Herkesin mutluluğu herkese diyebiliriz. Ancak şunu itiraf edeyim ki özellikle felsefe ile daha yakından ilgilenme imkanı bulduğum bu günlerde sanki mutluluğu daha farklı tarifler içinde aramaya başladım. Dr.Yaltıraklı’nin belirttiği gibi bu arayış ya da diriliş ne dersek diyelim bir seçim konusu. Mutluluğu bu haliyle kabul edip mutlu mutlu yaşamak mı, yoksa mutluluğu aramaya yönelik çabalara girip insanın içinde yer alan derin dünyayı keşfe yolculuk mu?
Ne dersiniz? Biraz mutluluğu kurcalamaya var mısınız?
Mutluluklar….
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: