Bayramın dönüş yolunda benim hâlâ umudum var
Tarihçiler bugünleri "Siyasetin günah yılları" olarak yazacaklar: Çok yönlü değişime ve arınmaya ihtiyacımız var.
Tarihçiler bugünleri "Siyasetin günah yılları" olarak yazacaklar...
Çok yönlü değişime ve arınmaya ihtiyacımız var.
Tüm ananevi değerlerimiz çöktü.
Herşey tepetaklak.
Doğru, dürüst, dik, dobra kişiler eziliyor
Ülkemizin önemli kurum ve kuruluşlarının voltaj ayarı bozuldu, sinyal bile veremiyorlar.
Yirmi yıla yakındır ülkeyi yönetenleri,Türkiye'deki reel yaşamın gerçeklerine ve toplumumuzun gerçek dinamiklerine bağlayan halat inceldi, kopmak üzere..
İşçinin, emeklinin, öğrencinin, çiftçinin, sanayicinin, inşaatçının, turizmcinin kafası karışık.
Yerli ve yabancı yatırımcının kafası ise, tam allak bulak.
Güven duyamıyoruz, güven veremiyoruz
Müslümanlar arası ananevi kurumsal güven müessesi çöktü. Kimse kimseye eskisi gibi inanmıyor, elini uzatmıyor.
Kimse ne yeni insan tanımak istiyor, ne yeni bir projeye için kafa yormak, ne de elele verip ortak bir iş kurmak...
Çıkar düzeni bizi çıkmaza soktu.
Hayata, güne, yaratılıcığımıza, toplumsal enerjimize bilinçaltı perde çekiyoruz.
Toplum olarak stand-by durumdayız, kapı arasındayız. Ne içerdeyiz, ne de dışarda. Çoğumuz renk vermesek de; içimiz kaynar kazan, dışımız buz kalıbı gibi. Ailelerimiz için iyi bir gelecek, toplumumuz için barış ve refah, ama herşeyden önce hepimiz için huzur diliyoruz.
Huzur, huzur, huzur!
Duygusallığımız da bu bayram günlerinde yerine gelse de; ne yediğimizde, ne içtiğimizde eski tad bir türlü yok, yok!
Efkâr halen var, var olmasına da, eşref yok uzun vakittir ortalıklarda ülkem sokaklarında...
Zira yaşadıklarımızın, gördüklerimizin, şahit olduklarımızın stratejik algı operatörlerinin eleğinden düşen yorumlarını;
Dinliyoruz anlayamıyoruz
Duyuyoruz inanamıyoruz,
Okuyoruz üzülüyoruz.
Bir inanan, bir mümin, bir düşünen/tartan vatandaş, bir sağ duyulu insan olarak iç çekiyor, hayıflanıyoruz; kırılıyoruz, hatta kızıyoruz, hem de çok!
Metrekare başı yalan, dolan, haram ve iftira konusunda dünya liderliğine oynuyoruz
Ortaklıkta ne bir sürdürebilir kalkınma projesi var, ne de verimli, kâr gerici yeni yatırım sahaları..
Bir de bu zayıf günlerimizde üstüne üstelik yıllardır bitmek bilmeyen bir seçim maratonuna esir ve bitap düştük borçlu bedende..
Aynı yoldan gidemeyiz artık;
Yorgunuz, huzursuzuz, sıkıntılıyız.
Birkaç sırıtanın dışında gülen bir yüz görmek çok zorlaştı Anadolu semalarında...
Salt borçlanma üzerine kurulu mevcut kalkınma ve geçim modelleri halen bol paralı, devre ayarlı ve bugünün şartlarına tamamen uyumsuz.
Borç 'Yiğit'i çok sert kamçılıyor, dayanan delikanlılara helal olsun..
Eski model söylemler ve tasarılar, demode şarj aleti gibi ülkemizin gerçek enerjisini artık yükleyemiyor.
Ülkemiz de toplumsal enerji, bilgi, liyakat kaçak veriyor.
Yeni paylaşımcı/katılımcı fikirler, yeni vizyon projeler , yeni Anadolu odaklı high tech tasarımlar, yeni geri dönüşümlü sürdürebilir ürünler, yeni işletme, yönetim ve yönetişim modellerinin hasretinden, gönlümüzde prangalar eskitiyoruz.
Küçük vücut, büyük dalga evresine geçemiyoruz.
Hep iddia, hep kibir: "Biz yaparız, ederiz!" nakaratları üzerine kurulu devasa projelerin verimsizliğinin getirdiği biriken finansman yükünün içinde neden hep yüzüp duruyoruz?
Türkiyenin yeni yönetim modelinin yazılımını tek mauslu/milli verimlilik şalterimiz tek kişinin elinde, keyfinde...
"Aman Allahım neler düşünüyorum ben böyle"
Bayramın dönüş yolunda aniden irkiliyorum, kendime geliyorum:
Hafiften gülümsüyorum:
"Ben hâlâ çok umutluyum"
"Çok genç bir toplumuz biz. 30 milyon Türk, 30 yaşının altında."
"Hak, hukuk, adalet, liyakat bu ülkeyi uçurur... Sadece 10 yıl kendimizi akla, bilime hapsetsek, liyakata kuçak açsak; bu kadar çalışkan ve azimli genç insanlarımız ile dünyanın en ileri ülkelerinden biri oluruz"
diye fısıldıyorum kendime.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: