Belçika’nın Charleroı’sında 8 saatlik gezi mesaim
Seyahat serbestliğine kavuşabileceğimiz şu günlerde, yıllar önce Belçika’nın Charleroi şehrinde yaptığım bir geziden izlenimlerimle ben de tatil heyecanını yaşayanlar kervanına katılmak istiyorum.
Brüksel Havalanı'ndan Charleroi’ya doğru yolalırken, asfaltın gri renginin gökyüzündeki bulutların gri rengiyle birleştiğine tanık oluyorum. Aklıma Türkiye’de denizin mavisi ile gökyüzünün mavisinin birleştiği anlar geliyor. Özlemle iç geçiriyorum.
Charleroi’nın merkezi sayılan Charles II meydanında turizm ofisine uğrayıp şehir hakkında bilgi ve doküman alıyorum. İlk karşıma çıkan kafeteryaya girip, broşürlere göz atmak istiyorum. Dışarıdaki griliğe inat Kafeteryanın içi aydınlık.
'Bonjour' diyerek beni karşılayan garsona bozuk Fransızcamla bir kahve ve su ısmarlıyorum. İçerinin sıcaklığı bana dışarının kasvet veren havasını unuturuyor. Kafeteryanın duvarlarındaki çeşitli motifler dikkatimi çekiyor. Anlamını sormayı deniyorum kahvemi getiren garsona.
Burası çeşitli işlerde çalışan işçilerin buluştuğu yer olarak ünlenmiş şehirde. Postacı, telefoncu, nakliyeci, madenci gibi mesleklerde çalışanlar kafeteryada kendi köşelerini oluşturmuşlar. Günde 8 saat çalışma haklarını almak için toplantılar tertip etmişler, sendikalaşmalarından sonra da kafeteryada buluşmaya devam etmişler.
Kafeterya adını da, işçilerin günde 8 saat çalışma hakkını alma mücadelelerinden alarak ‘La Maison des 8 Heures (8 Saat Evi)’ olmuş. Günümüzde her yaştan insanın buluşma yeri olan kafeterya, leziz kahvesi ve tarihi atmosferiyle şehirde ününü korumaya devam ediyormuş.
Kuruluşu 1666 yılına uzanan Charleroi tarihi meydanında bir yürüyüş yapmayım diyorum. Belediye binası ve Saint Cristopher Basilica kilisesinin bulunduğu meydana her birinin farklı perspektif kattığı 9 cadde açılıyor. Şehir salonu ve UNESCO’nun dünya listesine aldığı 250 merdivenle çıkılan, mavi ve beyaz taş ile tuğladan inşa edilmiş çan kulesi ve diğer eski yapılar, meydanda görkemleriyle dikkat çekiyorlar.
Pazar günleri, pazarın kurulduğu Charles II meydanı ve buraya açılan caddeler, kafeteryalar, alışveriş yerleri, civar kasaba ve köylerden gelenlerle dopdolu, canlı. Aralık ayı geldiğinde meydana ayrıca kurulan Noel pazarında, küçük gruplarının müzik yaptığı eğlence çadırı, sıcak şarap, bira, kahve içilebilen, ayaküstü bir şeyler atıştırılabilen büfeler, çocuklara küçük bir vinçle süsletilen belediye binası önündeki noel ağacı, atlı karıncalar önünde sıra bekleyen çocuklarla dolu küçük sirk, herkesin neşe bulduğu yer haline getiriyor meydanı.
Meydandan ayrılıp bir caddeden, yakındaki yeşil parka doğru yürümeye başlıyorum. Parkın girişinde tanıdık bir simayla karşılaşıyorum. Düldülü üzerinde Ret Kit heykeli bu. Yıllar sonra arkadaşımı görmüş gibi seviniyorum. Ret Kit’in cizgi romanları ile birçok çizgi romanın Charleroi’daki bir matbaada basılmış olduğunu öğreniyorum. Çocukluğumda ne kadar çok roman okuduğum aklıma geliyor. Tebesümle yeniden meydana dönüyorum.
Tenhalaşmaya başlayan meydanda canlılığın azalmış olduğunu görüyorum havanın kararmasıyla birlikte. Şık giyinmiş hanımlarla beylerin varlığı dikkatimi çekiyor. Başka bir caddeye doğru ilerlediklerini fark ediyorum ve hemen ben de o yöne doğru ilerliyorum. Gökyüzüne doğru kalkmış 3 el heykeli karşıma çıkıyor.
Büyük bir binanın önünde devasa bir heykel bu. Palais des Beau-arts (Güzel Sanatlar Sarayı) yazan bu büyük binada sergilenen tiyatro ve opera oyunlarının, Charles II meydanındaki gündüzün canlılığını buraya taşıdığına tanık oluyorum. Saatime bakıyorum.Tamam 8 saatlik mesaiyi bitirmişim deyip, operaya bir bilet almak için kuyruğa giriyorum.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: