Belçika’da bir Aslanlı Tepe
Belçika’da uzun süreli bulunduğum yıllarda, Waterloo şehrinin yakınından geçen otoyolda, her gidişimde uzaktan gördüğüm, ama uzun süren restorasyon nedeniyle ziyaret edemediğim, Aslan heykelini, geçtiğimiz yıl turist olarak yakından görebildim.
Waterloo’da trenden inince, garda ve çevresinde şehir merkezine, Aslanlı Tepeye nasıl gidilebileceği konusunda bilgi edinebileceğim herhangi bir kimse bulamıyorum. Uzakta görünen otobüs durağına doğru yürüyorum. Durakta bekleyen bir hanıma İngilizce, Aslanlı tepe ve Waterloo müzesine nasıl gideceğimi soruyorum, kırık İngilizcesi ile yolu tarif ediyor, yürümeye başlıyorum, birkaç dakika geçmeden arkamdan sesleniyor, otobüs gelmiş ben de otobüse biniyorum. Bilet parasını ödemek isteyince, Belçikalı hanım ben ödedim diyor, ona vermek istiyorum, almıyor. Türk olduğumu öğrenince yıllar önce İstanbul’a gittiğini anlatıyor, arada hatırladığı Türkçe kelimeler de ekliyor. Otobüsten inince beni müzenin önüne kadar götürüyor, bana iyi geziler dileyerek ayrılıyor. Belçikalı hanımın bana gösterdiği yardım severlik ve konukseverliğin, İstanbul’da gördüğü konukseverlik ve tatilinden memnun dönmesinin katkısını düşünüyorum, Wellington müzesine girerken. Gişedeki görevli, 60 yaş üzerine % 50 indirimli diyor. Aslanlı tepenin şehir dışında olduğunu otobüsle gidebileceğimi söylüyor.
Waterloo Savaşında İngiliz General Dük Wellington’un karargahı olarak kullanılan postahane binası müzeye çevrilmiş. Askeri kıyafetler, savaşın sahnelerinin gösterildiği küçük bir salon, yaralanan askerlerin tedavi edildiği revir, Wellington’un çalışma odası, bal mumundan yapılma çeşitli rütbede askeri şahsiyetlerin heykelleri, savaş sahnelerini yansıtan tablolar, madalyalar, müzede binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan savaşın acımasızlığını hissettiren bir gezi yaptırıyor. Ve masasında kazanılan zaferi bildiren mektubu yazan Dük Wellington’un hüzünlü yüzü.
Müzenin girişine yeniden geldiğimde, hediyelik eşyaların satın alınabildiği vitrinler arasından görevliden turist ofisin yerini sorup hemen dışarıya atıyorum kendimi. Caddede karşıma çıkan ilk kafeteryada bir masaya oturup müzedeki yaşadığım tarihi atmosferden sıyrılmak için kahve söylüyorum. Waterloo şehrinin akan yaşamına bir süre dalıyorum.
Turist ofisine uğrayıp, bilgi aldıktan sonra, Waterloo’nun merkezi Alberd Meydanı ve Royal Şapeli önünde Aslanlı tepeye gideceğim otobüsü beklemeye başlıyorum. Otobüs şoförü ineceğim durakta haber vereceğini söyleyince, şehri ve insanların koşuşturmalarını izliyorum. Aslanlı Tepe uzaktan görünmeye başladığında, hareketleniyorum, şoför bir kavşakta bana yürüyeceğim yönü tarif ediyor. Bir süre yürüdükten sonra, Aslanlı Tepe ve Müze kompleksinin levhalarına ulaşıyorum. Karşıdan gelen bir çiftten aslanlı tepe ile fotoğrafımı çekmesini istiyorum.
Yerden 40 metre yükseklikte 226 basamaklı merdivenle çıkılan tepede, Aslanlı heykeli ve çevresinde savaş alanına panoramik görüntü sağlayan bir seyir terası yapılmış. Ben seyir terasına çıkmak yerine çevrede bir yürüyüş yaparak fotoğraf çekmeyi yeğliyorum. Oldukça dik merdiven inenler ve çıkanlar, top arabaları önünde asker kıyafetlilerle fotoğraf çektirenler, bilgi alanlar. Ben de onları fotoğraflıyorum. Savaş alanını yürüyerek gezenler arasında, ben de bir süre ilerliyorum, her taraf yemyeşil, büyük bir kısmı buğday ekili, bir kısmı yeni sürülmüş. Nihayet Aslan heykelinin yer küreyi pençesi altına almış halini uzaktan da olsa fotoğraflıyorum.
Hollanda Kralı I.Willem’in savaşta yaralanan oğlu II.Willem için 1826 yılında yatırdığı, Belçika Aslanının devasa heykelinin bulunduğu anıt, müttefiklerin zaferini simgeliyor.
Tepenin altındaki müzeye gittiğimde ziyaret saatini kaçırmış olduğumu öğreniyorum. Bilet gişelerinin bulunduğu girişte savaş alanında Fransız ve İngiltere, Prusya ve Avusturya kuvvetlerinin yayılışı, ve savaşın evreleri vitrinlerde sergileniyor. Waterloo Wellington Müzesinde benzer sahneleri gördüğümü hatırlayınca, benim için müzeyi gezemeyişime teselli olduğunu düşünüyorum, ilk anda ancak nallarını dikmiş at fotoğrafının içeride olduğunu öğrenince fotoğrafın eksik kalışına hayıflanıyorum. Ama, içeriden çıkan ziyaretçiler arasında, Charleroi’da seyahat acentesi işleten Can Güzel ve ailesi çıkıyor. Bir umutla at resminin fotoğrafını çekip çekmediği soruyorum, ’çektim’ diyor ve bana Müzenin içinden çektiği fotoğraflardan gönderebileceğini söylemesiyle rahatlıyorum. Ben müzenin girişindeki vitrinleri fotoğraflıyorum, müzeden çıkmadan önce.
Avrupa’nın kaderini değiştiren savaşı Fransız Napolyon’u mağlup ederek kazanan ancak, 48 bin askerin hayatına mal olmasına şahit olan İngiliz komutan Dük Wellington’a ‘zaferin en büyük trajedi ‘si olduğunu söyleten Waterloo Savaşının meydana geldiği alandaki kafeteryaya gidip, gezinin sonunda dinlenen her milletten turistlerin arasına ben de katılıyorum. Herkesin konuştuğu konunun savaş olduğu yüz ifadelerinden anlamak mümkündü. Ben de internette savaşın tarihçesine göz atıyorum.
1791'de Fransız kralı XVI. Louis devrilir ve cumhuriyetin ilan edilir. Avusturya ve Prusya hanedanları ve Avrupa krallıkları devrik Fransız kralını desteklediklerini ilan ederler, Fransız Cumhuriyeti, Avusturya ve Prusya'ya savaş ilan eder. Fransız Devrim Savaşları adı verilen ve amacı Fransız Devrimi'ni korumak olan savaşlar dizisi başlar. Bu savaşlar esnasında yıldızı parlayan General Napolyon Bonapart, Kasım 1799'da gerçekleşen darbe ile iktidara gelir. İngiltere, Avusturya, Prusya’dan oluşan ittifak ile Fransa arasında Waterloo yakınlarındaki bu alanda, 16-18 Haziran 1815 arasında meydana gelir. İngiliz kuvvetlerine Dük Wellington, Prusyalılar'a ise Gebhard von Blücher komuta ettiği Yüz Gün adı verilen dönemde gerçekleşen Waterloo Savaş, Napolyon Savaşları'nı ve Avrupa'daki 23 yıllık güç mücadelesini sona erdiren savaş olmuş. Fransa monarşisinin yeniden kurulduğu bu muharebe sonrasında, Napolyon esir alınarak, Saint Helena adasına sürgüne gönderilir ve orada 1821 yılında ölür.
Yıllarca, gücün simgesi Hitit Aslanlarının bulunduğu Kadirli Karatepe Açık Hava Müzesi’nde turistleri gezdiren ben, Belçika Aslanının yer küreyi pençesine alan 28 tonluk devasa heykelin bulunduğu alanda bir turist olmuştum.
Tren garına dönerken, nalları dikmiş at fotoğrafı ve yer alan Dük Wellington’un ‘İnanın bana, kaybedilmiş bir savaş kadar hüzünlü olunabilecek tek şey kazanılmış bir savaştır’ sözleri aklıma geliyordu.
Önemli haberleri kaçırma!
E-posta bültenine abone ol: