Ayasofya'nın sırrı çözüldü!..

Yrd. Doç. Dr. Ferhat Aslan’ın, 5 yıl süren araştırmalar sonunda kaleme aldığı ve bugüne kadar bir araya getirilmemiş yaklaşık 100 efsanenin yer aldığı "Ayasofya Efsaneleri" kitabı, piyasaya çıkıyor.

Turizm Aktüel Turizm Aktüel 31/12/2019 23:40
Ayasofya'nın sırrı çözüldü!..

İstanbul Üniversitesi (İÜ) ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) Ajansının desteğiyle, oluşturulan kitap, Ayasofya’nın bilinmeyenlerini merak eden okuyucuları cezbedecek. Aynı zamanda doktora çalışması olan "Ayasofya Efsaneleri" kitabının yazarı İ.Ü Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Türk Halk Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Aslan, kitap üzerinde çalışmaya 2005 yılında başladığını anlattı.

 

Bu çalışmanın ilk adımını, Ayasofya ile ilgili yazılı kaynakları tespit için kütüphanelerde yaptığı araştırmaların oluşturduğunu ifade eden Aslan, bu araştırmalardan hareketle Ayasofya efsanelerine yer veren Latin harfli Türkçe eserlerin tespit edildiğini ve bu eserlerdeki efsanelerin derlendiğini dile getirdi.

 

Aslan, tespit ettiği eserlerin kaynaklarını incelediğinde, Ayasofya efsanelerine yer veren eski harfli matbu eserlere, onların da kaynaklarını incelediğinde zamanla eski harfli yazma eserlere yani Ayasofya risalelerine ulaştığını belirtti.

 

Ayasofya risalelerinin, gerek Ayasofya efsanelerine zemin hazırlamaları yönünden, gerekse yer verdikleri efsaneler yönünden bir derlemeye tabi tutulduğunu ve sınıflandırıldığını belirten Aslan, yazma eserler üzerine yürütülen çalışma devam ederken, bir yandan da günümüz insanının hafızasındaki efsanelerin sözlü kaynaklardan derlendiğini, derlenen bu efsanelerin deşifre edilerek tasnif edildiğini ifade etti.

 

Yrd. Doç. Dr. Aslan, Ayasofya efsanelerinin geçmişten bugüne gelinceye dek, hangi kültür ortamlarında nasıl yayıldığını belirlemek amacıyla, elektronik kaynaklardan da derleme çalışmalarının yapıldığını söyledi.

 

EFSANELERİN OLDUĞU FİKRİ NEDEN VAR?

 

"Asayofya ile ilgili efsanelerin olduğu fikri, öncelikle Ayasofya’nın mimari özelliklerinden kaynaklanmaktadır" diyen Aslan, bu özellikleri şöyle sıraladı.

 

"Kaynaklara göre Ayasofya, dünyanın en hızlı (beş yılda) inşa edilmiş katedralidir. Dünyanın en uzun süreyle yaklaşık bin beş yüz yıl ibadethane olmuş yapılarından biridir. Dünyanın ayakta kalabilen en eski katedralidir. Yapıldığı dönemden itibaren yaklaşık bin yıl boyunca (1520’de İspanya’daki Sevilla Katedrali’nin inşaatı tamamlanıncaya kadar) dünyanın en büyük katedrali olmuş, büyüklüğü aşılamamıştır.

 

Günümüzde ise kapladığı alan itibarıyla dünyanın dördüncü büyük katedralidir. Kubbesi eski katedral kubbeleri arasında çapı bakımından dördüncü büyük kubbe sayılmaktadır. Bunun dışında, kitabımızda ele aldığımız gibi, Ayasofya’ya Bizans, Arap ve Türk kültürleri tarafından çok çeşitli anlamlar yüklenmiş olmasıdır. Ayasofya Bizans için İmparatorluk ideolojisinin yeryüzündeki mücessem ifadesi, Müslüman Araplar için Hazreti Peygamberin müjdesine nail olabilmenin, cennetin anahtarı, Türkler için ise hem Türk cihan hakimiyeti mefkuresine, ’Kızılelma’ya hem de Peygamberin müjdesine ulaşma anlamlarına gelmektedir.".

 

AYASOFYA EFSANELERİ

 

Yrd. Doç. Dr. Ferhat Aslan, geçmişten bugüne gelen pek çok Ayasofya efsanesinin bulunduğunu belirtti.

 

"Ayasofya’ya yüklenen bu anlamlar yaşadıkça, farklı kültürlerin ve milletlerin farklı Ayasofya algıları var oldukça, kısacası Ayasofya var oldukça, bu efsaneler yaşamaya ve bu efsanelere yenileri eklenmeye devam edecektir" şeklinde konuşan Aslan, "Çalışmalarımda tespit ettiğim efsane sayısı, varyantsız (değişikliğe uğramış efsane metinleri hariç) olarak yüzü bulmakta. Bu rakam, Ayasofya’yı dünyada çok müstesna bir yere taşımaktadır" dedi.

 

Efsaneleri, Ayasofya’nın tarihine uygun, içerikleri bakımından kronolojik bir tasnife tabi tuttuğunu anlatan Aslan, efsanelere ilişkin şu bilgileri verdi.

 

"Buna göre Ayasofya efsaneleri, dörde ayrılıyor. Birincisi; ’Bizans Dönemi Ayasofya Efsaneleri’ başlığı altında toplanan ’Ayasofya’nın Yapılışı ile İlgili Efsaneler’, ’Bizans Dönemini Konu Edinen Ayasofya Efsaneleri’, ’İstanbul’un Fatih Sultan Mehmed Tarafından Kuşatılması Esnasını Konu Edinen Ayasofya Efsaneleri’.

 

İkincisi; ’Osmanlı Dönemi Ayasofya Efsaneleri’ başlığı altında toplanan ’Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya’ya Girişi ve Ayasofya’nın Tekrar Kiliseye Çevrileceği ile İlgili Efsaneler’, ’Ayasofya’nın Camiye Çevrilmesi ile İlgili Efsaneler’, ’Osmanlı Dönemini Konu Edinen Ayasofya Efsaneleri’.

 

Üçüncüsü; ’Cumhuriyet Dönemi Ayasofya Efsaneleri’ başlığı altında ’Ayasofya’nın Müzeye Çevrileceği ile İlgili Efsaneler’ ve ’Ayasofya’nın Tekrar Camiye Çevrileceği ile İlgili Efsaneler’.

 

Dördüncüsü ise ’Ritüele Dönüşen Ayasofya Efsaneleri’.".

 

KİTAP 5 BÖLÜMDEN OLUŞUYOR

 

Aslan, Ayasofya Efsaneleri kitabının giriş bölümü dışında beş bölümden oluştuğunu belirtti.

 

Kitabın birinci bölümünde, çalışmaya esas teşkil eden Ayasofya etrafında teşekkül eden efsanelerde var olan tarihi kökenlerin fark edilebilmesini sağlamak amacıyla, Ayasofya’nın tarihi ve mimari özellikleri ve efsanelerine zemin hazırlayan yönlerine dikkatin çekildiğini anlatan Aslan, şunları dile getirdi.

 

"Kitabın ikinci bölümünde, anonim halk edebiyatı verimlerinden biri olan efsanelerin kavram özellikleri, nasıl sınıflandırıldıkları, ne gibi işlevlerinin olduğu ve efsanelerdeki anlatıcı unsuru üzerinde durulmuş ayrıca Ayasofya efsanelerinin özellikleri, tasnifi, işlevleri ve anlatıcı unsuru ele alınmıştır. Üçüncü bölümde, Ayasofya efsanelerini içeren daha çok Türkçe kaynaklar yazılı, sözlü ve elektronik kaynaklar başlığı altında değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

 

Dördüncü bölümde, ’Ayasofya etrafından neden bu kadar çok efsane teşekkül etmiştir?’ sorusuna cevap aranmıştır. Beşinci bölümde ise Ayasofya’nın tarihi dönemleri ve anlatının bir ritüele dönüşüp dönüşmediği göz önüne alınarak sınıflandırılan efsaneleri, efsanenin adı, kaynağı, efsanenin içeriği, efsanenin özeti, efsanede yer alan zamanlar, efsanede yer alan mekanlar, efsanede yer alan kişiler, efsaneyle ilgili maddi unsurlar, kökenleri, motifleri, varyantları, mesajları, kaynakları ve yaygınlığı bakımlarından incelenmiştir.".

 

"HZ. MUHAMMED’İN MİRAÇ MUCİZESİ VE AYASOFYA" EFSANESİ

 

Kitapta her okuyucunun ilgisini çeken çok farklı efsanelerin yer aldığını belirten Aslan, "Bana göre, en ilgi çekici efsane, tuğrayı çekmekle görevli olan Koca Nişancı Reisülküttap Celal-zade Mustafa Çelebi’nin, 948 (1541) tarihinde yazılan, ’Tarih-i Kala-i İstanbul ve Ma’bed-i Cami-i Ayasofya’ adlı eserden derlediği ’Hz. Muhammed’in Miraç Mucizesi ve Ayasofya’ adlı efsane" dedi.

 

Yrd. Doç. Dr. Aslan, bu efsaneyi kısaca şöyle özetledi.

 

"Bir gece, Cebrail gelir, Hz. Muhammed’i miraca davet eder. Cebrail ile Hz. Muhammed, gök tabakalarını ve cennet katlarını gezip dolaşmaya başlarlar. Firdevs cenneti makamına da girerler. Orada camiye benzeyen bir makam görürler. Bu binanın içinde kırk adet yakuttan direk vardır, içerisinin çevresi zümrüt ve firuze taşlarla kaplanmış, döşemeleri gümüşten yapılmış, dışarı avlu billur üzerine değişik ziynetlerle süslenmiştir. İçerisinde altın ve gümüş lülelerden oluşmuş havuzda devamlı Kevser suyu akmaktadır. Buraya girenlerin bir daha çıkmak istemedikleri anlatılmaktadır.

 

Hz. Muhammed, (Ey kardeşim Cebrail! Bu güzel ve süslü makam neresidir?) diye sorar. Cebrail de (Ya Muhammed! Ümmetin için Allah Teala o makamı oluşturmuştur. Buna Camiü’l-Kübra (Büyük Cami) derler. Bu makamın benzeri, dünyada üç tarafı deniz, bir tarafı da kara ile çevrili ’Konstantiniyye’ şehrinde bulunmaktadır. Bu şehirde ’Sofiya’ adlı güzel bir ibadethane ve yüce bir makam vardır. Bunun adına da Camiü’s-Suğra (Küçük Cami) derler. Burada gördüğün yüce makamın dünyadaki timsalidir. Senin ümmetine, onun içinde ibadet etmek nasip olacaktır) diye cevap verir. Hz. Muhammed, Cebrail’den bu sözleri işitince Allah’a şükredip o güzel makamı gönlünce görüp seyreder. Hz. Allah ile konuştuktan sonra Allah Teala buyurur, (Ya Muhammed! Dünyadaki Camiü’s-Suğra’da (Küçük Cami) bir kimse safi niyetle iki rekat namaz kılıp niyaz ederek sevabını sana bağışlarsa, o kulum günahlara batmış biri olsa bile onu cennet ehli yaparım. O iki rekat namaz yerine de kabul olunmuş yetmiş rekat namaz sevabı veririm. Ve kim kırk gün o camide, Ayasofya’da ibadetle meşgul olursa, ona dört peygamber sevabını veririm.

 

Bu dört peygamberden birincisi Adem, ikincisi Nuh, üçüncüsü İbrahim, dördüncüsü de sensin ya Muhammed!). Hz. Muhammed, Cebrail ile vedalaşıp miraçtan döndükten sonra ashabına, Ayasofya makamını anlatır. Her biri kulaktan aşık olurlar ve ’İnşallah ölmeden evvel o güzel makamın içine girip ibadet etmek kısmet olur’ derler. Mesabih kitabında yazıldığına göre, Ayasofya Camii’nde hala iki ruhani melek bulunmaktadır. Bu iki melek gece gündüz Ayasofya’nın kubbeleri altında Allah’ı tesbih ederler, kıyamete kadar tavaf ederler.".

 

AYASOFYA’DAKİ KÜPLERİN SIRRI

 

Ferhat Aslan, 3. Murad devrinde (1574-1595), Ayasofya’ya yapılan bazı eklemeler sırasında, ibadet eden cemaatin temizliği ve susuzluğunu gidermek için Batı’daki yarım kubbelerin altına konulan iki küpün yerleştirildiğini söyledi.

 

Ferhat Aslan, insanların, Ayasofya’nın büyüklüğüne yaraşır bir şekilde yapılmış olan bu küplerin, Ayasofya Camii’ne nasıl getirildiğine duyulan merak sonucu da şu efsanenin anlatıldığını kaydetti.

 

"Lübnan’daki Baalbek’ten getirildiği söylenen kırmızı porfir sütunlardan batı yönüne rastlayanlarının önünde iki büyük mermer küp vardır ki 3. Murad zamanında Bergama’dan getirildiği sanılmaktadır. Bu küplerin, Bergama’da çiftlik sahibi Mehmet Hatiboğlu adında biri tarafından bulunduğu söylenir. Bu çiftçi, bir gün tarlasında çalışırken, sabanı bir şeye takılır, bakar ki ağız ağıza altın para dolu üç küp. Küplerin üstünü hemen yine toprakla örtüp yerine işaret koyar ve kalkar İstanbul’a gelir, devrin padişahının huzuruna çıkar, meseleyi anlatır.

 

Padişah bununla beraber bir vezirini ve bir miktar askerini Bergama’ya yollar. Üç küpü de meydana çıkarırlar. Padişah emri gereğince bu küplerden birisini kendisine vermeye kalkışınca, Mehmet Hatiboğlu ’Boşaltın ki alayım’ der. Sebebini soranlara ’Efendimiz, bulunacak küplerden birini bana ihsan ettiler. Fakat içindeki altınlardan bahsetmediler. Şu halde bu altınlar benim hakkım değildir’ der. Sonunda, bu derece doğruluğuna mükafat olarak, küplerden kabartmalarla süslü olanı kendisine verildiği gibi, civarındaki geniş arazi de kendisine bağışlanır. Üzerinde süvariler cengini gösterir kabartmalı küp, 2. Mahmud zamanına kadar sahiplerinin elinde kalırsa da sonradan Luvr Müzesi’ne hediye edilir. Diğer ikisi ise Ayasofya’ya getirilir, üzerlerine birer kapak eklenir, musluklar ilavesiyle, abdest tazelemek için kullanılır."

 

BİLİM ADAMLARININ İLGİ ODAĞI AYASOFYA

 

Yrd. Doç. Dr. Aslan, Ayasofya’nın, tarih, dinler tarihi, kültür tarihi, sanat tarihi ve özellikle de mimari açıdan pek çok bilim adamının ilgi odağı olduğunu belirtti.

 

Bu ilginin neticesinde Ayasofya ile ilgili ciltler dolusu eser yazıldığını ifade eden Aslan, "Buna rağmen, bugüne kadar Ayasofya etrafında teşekkül eden efsaneler derlenerek bir araya getirilmemiş ve bilimsel metotlarla incelenmemiştir. Bu eksikliği giderme adına bir katkı sağlayabilmek için ’Ayasofya Efsaneleri’ çalışmamız gerçekleştirilmiştir" dedi.

 

Bu çalışmanın, Bizans ve Osmanlı medeniyeti gibi büyük medeniyetlere başkentlik yapmış olan İstanbul’un en önemli simgelerinden biri olan Ayasofya’nın, tarih boyunca pek çok kaynaktan beslenen, zengin bir sözlü kültüre ve bu sözlü kültür içerisinde teşekkül eden efsanelere sahip olduğunu gösterdiğini söyleyen Aslan, "Ayasofya efsanelerinin yazılı, sözlü ve elektronik kültür ortamlarından tespit edilip, derlenerek değerlendirmeye tabi tutulması, bu efsanelerin unutulup yok olmalarını önlemiş, gelecek nesillere aktarılmasına zemin hazırlanmıştır" diye konuştu.

 

Aslan, "Bu kitap ile ayrıca, Ayasofya’nın sadece hendeseden ibaret bir yapı olmadığı, toplum nazarında sütunlarıyla değil efsaneleriyle de 1500 yıldır ayakta kalabildiği gözler önüne serilmiştir" dedi.

 

EFSANELER GERÇEK Mİ?

 

Efsane konusunun tam olarak bilinmemesi nedeniyle, Ayasofya efsanelerinin gerçek olup olmadığı yönünde birçok soruyla karşılaştığını dile getiren Aslan, "Efsane içerisinde olağanüstülüklerin olduğu, gerçek olduğuna inanılan anonim bir halk anlatısı türüdür. Efsaneler, insanoğlunun yaşayışından, toplumunun tamamını etkileyen ve derinden sarsan tarihi hadiselerden kaynaklanır" dedi.

 

Efsanelerde, halkın, İstanbul’un fethi gibi tarihi bir olayı olmasını istediği şekilde, 1. Justinianus, Konstantin ya da Fatih Sultan Mehmed gibi tarihi şahsı ya da Ayasofya gibi tarihi bir yapıyı görmek istediği şekilde gösterdiğine dikkati çeken Aslan, "Böylece, efsanelerin milletler arasındaki mücadeleye yer veren, bu mücadele ve ideallerden beslenen anlatılar olduğu sonucuna varılır ki bu da efsaneleri, milletlerin milli kimliklerinin korunması, toplumsal hafızasının canlı tutulması açısından son derece önemli kılmaktadır" görüşünü dile getirdi.

 

Efsanelerdeki dini ya da tarihi gerçekliklerin, yüz yıllar içerisinde toplumun, düş gücüyle eklediği, hayali ve fantastik unsurlar aracılığıyla, olağanüstülüklere dönüştürüldüğünü belirten Aslan, bu nedenle efsanelerin, inanç unsurları barındırmalarına rağmen "kutsal metin" olmadıklarını, tarihi gerçeklikleri barındırmalarına rağmen bire bir "tarih" sayılamayacağını, kökenlerinde bu gerçeklikler olmasına rağmen de mutlak "gerçek" olarak kabul edilemeyeceğini kaydetti. Aslan, kitabın önümüzdeki günlerde okuyucuyla buluşacağını sözlerine ekledi.

 

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.