Antik kervan yolunda vadiler arasında bir şehir: Feke

Mezopotamya’dan, Asurlu Tüccarların Hitit Karum Ticaret merkezi Kültepe’ye, Anadolu’nun içlerine uzanan Develer, Atlar, Katırlardan oluşan kervanların 2000 yıldır gidip geldiği kervan yolundan arabayla kalesiyle ünlü Feke’ye bir gezi yaptık.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 28/01/2023 12:58
Antik kervan yolunda vadiler arasında bir şehir: Feke

Kadirli’den çıkıp, Kozan’ geçince dağların içlerine doğru tırmanıyoruz. Göksu Irmağının yarattığı vadilerin yamaçları arasından doğadaki yeşilin her tonunun yaydığı harika manzarasıyla Feke’ye ulaşıyoruz. Daha önce uzaktan gördüğüm.  Kaleye çıkmak için şehirde mola vermiyoruz.

Feke Kalesi, Saimbeyli yönüne birkaç kilometre ilerleyince uzaktan kendini gösteriyor. Levhanın gösterdiği yöne dönünce, tepeye doğru dar, bozulmuş asfalt, stabilize karışımı bir yoldan tepeye tırmanıyoruz. Mersinli Ömer Kara ve Erdal Hatungil ile çocukluk arkadaşım Yaşar Kemal Gündeşlioğlu benimle beraber frene basıyorlar er dönemeçte. Karşıdan araç çıkınca, birbirimize yol veriyoruz, Kale yakınlaşıyor bize her dönemeci döndüğümüzde. Kalenin önüne vardığımda, bir kaleye bir de aşağıya vadiye, geldiğim yola bakıyorum. Dönüşü düşünmeden edemiyorum.

Kale, vadi boyunca uzanan kervan yolunu kontrol etmek amacıyla XII. yüzyılda Bizanslılarca yapılmış, Selçuklularca da kullanılmış. Burçları yanında bir gözetleme kulesi görülüyor. Restore edilmiş olduğu fark ediliyor. Kapalı olduğu için çıkamadığımız kaleyi ve vadiyi fotoğraflıyorum. Kaleye giden patika yolda Eski Feke Mezarlığı var. Kale civarında Feke’nin eski yerleşim yeri imiş. Hala yaşayanlar var. Yaz aylarında gelenlerle kalabalıklaşıyormuş. Küçük grubumuzda kimiz fotoğraf çekiyor, kimiz sohbet ediyor. Yaptığımız sohbetten1943 yılında aşağıya nakledildiğini öğreniyorum. Kale’nin eteğinden Feke’yi seyrederken, ben Feke’nin tarihine göz atıyorum.

Feke’nin tarihi Hitit İmparatorluk dönemine uzanıyormuş, M.Ö 19. Yüzyıldan bu yana Mezopotamya’dan Asurlu tüccarların kullandığı Akdeniz’i, İç Anadolu’ya, Kültepe’ye bağlayan kervan yolu üzerinde bulunuyor. M.Ö.6. yüzyılda Pers, M.Ö 333 ‘de Persleri yenen Büyük İskender tarafından ele geçirilmiş. M.Ö 1.yüzyılda Roma, daha sonra Bizanslıların hakimiyetine girmiş.15517 Yavuz Sultan’ın mısır seferinde Vahka , bugünkü Feke Osmanlıya bağlanmış. Daha sonraki dönemde Ramazanoğluları hakimiyetinde kalan Feke Avşarlar, Varsaklar, Kınık boyuna bağlı Türkmen boylarının yaylası olmuş. 1. Dünya savaşı sırasında Fransızlar Çukurova’yı işgali sırasında Feke’ye gelmemişler, ancak Feke’de yaşayan Ermenileri tahrik ederek ayaklandırmışlar.1920 yılında kaymakam Şeref bey Ermenilere karşı birliği sağlamış, Arap Ali komutasındaki kuvvetleri 22 Mart 1920’de şehri işgalden kurtarmışlar.

Kaleden vadiye inen dik yolda aşağıya inerken, bir keçi sürüsüne rastlıyorum. Çoban arabaya yol vermek için keçileri yol kenarına sürüklemek için hareketlenince, ben beklerim diyorum. Arabadan inmeden fotoğraf çekiyorum. Her dönemeçte değişen manzarayı çekmek için duruyorum. Yol kenarındaki bir bağdan üzümün kara üzüm tadına bakıyorum. Üzümler toplanmış gelen misafirler ve kuşlar için bırakılır diyor bağ sahibi. Üzümün enfes bir tadı var. Pekmez yapıyorlarmış.

Yol üzerindeki Kara Kiliseyi ziyaret ediyoruz. Erken Bizans döneminde 5.  yüzyıla tarihlenen Kara Kilise'nin ayakta kalan bölümleri arasında, girişi ve apsisi dikkat çekiyor. Bölgenin Ermeni hakimiyetine geçtiği 11. ve 12. yüzyıllarda Kastalawn adıylamanastıra dönüştürülmüş. Ermeni Piskoposunun ikametgahı olarak da kullanılan yapılar daha sonralarıonarım da görmüş. Kara kiliseden ayrılıp bahçeler arasında yol alırken, bir incir ağacında birkaç taze incir bulabilmek sürpriz oluyordu benim için.

Ana yola indiğimizde Göksün nehrinin yarattığı doğa güzelliğini fotoğraflarken, yıkılmış, eski bir köprünün ayağını fark ediyorum. Nehrin iki yakasına yayılan şehrin manzarası nehir yatağı ile çok güzel bir görüntü veriyor. Arabayı park edip, yürüyorum şehir içinde. Eski evler vadinin iki yamacına doğru yayılmış, çoğunluğu tek katlı, bahçe içinde. Son zamanlarda yapılan çok katlı bina sayısı az.

Şehirdeki yürüyüşten sonra moladayız. Nehir kenarında bahçe içinde bir pastaneye giriyorum. Nehrin akan su sesi eşliğinde kahve molası iyi geliyor. Pastane sahibiyle bir süre sohbet ediyoruz. Feke Kilimlerini almak istediğimi ama bulamadığımı söyleyince, artık dokuyanı çok azaldı diyor. Feke’nin İskenderun Körfezini gören bir konuma sahip olmasıyla,700 metreden sonra dağların Karaçam, Ardıç, Sedir, Kızılçam ile ağaçlarıyla dolu orman varlığı zenginmiş. Vadilerde, hayvan yetiştiriciliği yanında, meyvenin her türlüsünün yetiştirildiği bahçeler varmış. Nar, Elma, Kayısı, Ceviz, Nar, üzüm gibi meyvelerin yanında Fındık ve Antep Fıstığının da yetiştirildiğini öğreniyorum.

Feke’den ayrılıp Kadirli’ye dönüş yolunda, Dağılcak Yaylasında kavurma yemeden olmaz diyerek, yol kenarında yer arayışına giriyoruz. Mangalda pişen et kokusunun yayıldığı dumanını yükseldiği Alişo’nun yerinde duruyoruz. Mesire yeri olarak düzenlenmiş bir alan burası. Kır lokantasında keçi etinden nefis bir kavurma ve salata eşliğinde Feke’nin tarihi, doğal güzelliklerini herkesin birbirine anlattığı sohbete dalıyoruz. Lokantadaki garsonun profesyonelliği dikkatimizi çekiyor. Antalya kemerde çalıştığını, pandemi çıkınca işsiz kalıp nedeniyle köyüne geldiğini, artık burada çalışacağını söylüyor.

Pandemi nedeniyle turizm sektöründe yetişmiş personelin eksikliği olumsuz etkisi olduysa bile, döndükleri yöreye öğrendiklerini taşıyarak, buralarda turizmin canlanmasına katkılarının büyük olacağını gördüm.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.