Antakya’da deprem acısını hissetmek…

Yıllar önce Ankara Seyahat Fuarı’nda Hatay standından aldığım broşürle bir gezi yapmayı planladığım, ama gidemediğim Antakya’ya, Kadirli’de 6 Şubat’ta yaşadığımız depremin ardından Arkadaşım Yaşar Gündeşlioğlu ile beraber gidip, 2024 yılının 31 Aralık gününü Antakyalıların arasında geçirdik.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 14/04/2025 18:47
Antakya’da deprem acısını hissetmek…

Kadirli’den çıkıp Osmaniye, Erzin, Dörtyol, Payas’ı geçerek, İskenderun’a geldiğimizde, çevre yolunda şehri tepeden gören bir noktada kısa bir mola veriyoruz. Akdeniz’in en doğusundaki liman kentinin manzarasına ve denizin uçsuz bucaksız maviliğine seyre dalıyoruz.  ‘En son Payas’a 2 yıl önce geldim, M.Ö.333’de Makedon Büyük İskender’in Pers kralı Darius’u yendiği Erzin’de İssos harabelerini gördüm, ama İskenderun ve Antakya’ya 1989 yılında rehberlik staj gezisinde grupla gelmiştim, sadece St. Pierre Kilisesi, Mozaik Müzesi ile Harbiye’yi hatırlıyorum’ diyorum. Yaşar ’ ben 10 yıl önce geldim, Antakya’da bir süre kaldım’ deyince gezinin rehberi Yaşar oluyor.

İskenderun’dan sonra, tırmanışa geçtiğimiz yolda, Çukurova’yı Amik Ovası’na bağlayan ve Nur dağlarının geçit verdiği, en dar geçitlerden biri olarak bilinen 740 rakımlı Belen geçidindeyiz. Geçidin her iki yamacına yayılan Belen şehrinin büyümüş olduğunu anlatıyor Yaşar. Geçidi aşınca Amik Ovası’na doğru inişe geçiyoruz. Kıvrıla kıvrıla Kırıkhan kavşağına gelince, yol düzleşiyor. Cilvegözü yol ayrımından sonra Hatay stadyumunu levhasını görünce geldik diyoruz.

Asi nehri kıyısında Atatürk caddesinde ilerlerken, depremin yıkıntılarını, çok sayıda konteynerlerden oluşturulmuş geçici yaşam alanları görüyoruz. Lübnan’dan doğan, Samandağ’a akan Asi, nehri şehrin ortasından geçiyor, ama suyu bulanık. İlk köprüden karşı tarafa geçiyoruz. Güçlükle ilerlerlerken yayaların ve motosikletlilerin yoğunlaştığı bir kavşakta durup şehir merkezini soruyor Yaşar birisine, ‘Burası’ cevabını, alınca arabayı park edip yürümeye karar veriyoruz. Park yeri ararken Pazar yerini ve kalabalığını görünce, ilk sokağa girip arabadan kurtuluyoruz.

Köylerden getirilen sebze, meyve ve her türden yiyeceğin yanında tekstil ürünlerinin satıldığı tezgahların kurulu olduğu Pazar yerinde satıcıların çoğunun kadınlar olduğunu görüyorum. Alışveriş yapan Antakyalılar ve motosikletlerin oluşturduğu kalabalık Pazarın kurulduğu caddede, marketler, kasaplar ve manavlar da var. Pazar yerindeki alıştığımız ürünlerini satmaya çalışanların çağırışları yok, pazarda sessizlik olduğunu fark ediyorum. Arada fotoğraf çekerek ilerliyoruz.’ Uzun çarşıya geldik’ diyor Yaşar. Çarşıda sağlam kalmış yapılar var.

Uzun Çarşıdan Asi nehri kıyısına doğru birkaç kez yolu soruyoruz. Nehir kıyısından karşıya, Cumhuriyet meydanına gelince, Hatay Meclis ve çevresindeki her tarafta vinçlerin yükseldiği, hummalı bir inşaat çalışmasının yapıldığı, şehrin büyük bir şantiyeye dönüşmüş olduğunu görüyoruz. Cumhuriyet Meydanından Asi Nehri kıyısından dağ yamacına Antakya şehrinin fotoğrafını çekiyorum. Nehir kıyısından uzaklaştıkça, Dağın eteklerinde depremden etkilenmemiş binaların çokluğu dikkatimizi çekiyor.

Tarihte ilklere sahip şehir olarak bilinen Antakya karşımızda diyorum Yaşar’a. Broşürden tarihi aydınlatılmasının M.S 1. Yüzyılda yapıldığı cadde, antik adı Herod olan bugünkü Kurtuluş caddesi olmuş. Kudüs dışında Hristiyanlık Antakya’nın sokaklarında St. Paul, St. Bernabas ve St. Pier vaaz vermişler, Hz. İsa’ya inananlar Hıristus, Hıristiyan olarak ilk kez burada adlandırılmışlar. St. Pierre’in M.S 29-40 yıllarında vaaz verdiği Habib-i Neccar dağı yamacında mağara kilise Hristiyanlığın ilk kilisesi olarak kabul edilmiş. 638 yılında bölge Müslümanların eline geçtikten sonra yapılan Habib-i Neccar Camii de Anadolu’da yapılan ilk cami olarak kabul ediliyor.

Cumhuriyet meydanından tekrar Uzun Çarşıya doğru harekete geçince Yaşar ‘şimdi hatırladım şehri, beni takip et’ diyor. Asi nehrinden geçip, Uzun çarşıda yürürken, tarihin ilk aydınlatılan caddesi olan Kurtuluş Caddesine, Anadolu’daki ilk camiinden St. Pierre Kilisesinin bulunduğu bölgeye kadar yürüyelim diyoruz. Kurtuluş Caddesinde boyunca hasar gören Habibi Neccar cami ve tarihi yapılarda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca restore çalışmalarına başlanmış olduğunu, TOKİ tarafından inşaat çalışmaları sürdürüldüğünü, geçici konteyner yapıları görüyoruz. Caddede ilerledikçe St. Pierre Kilisesine yaklaştıkça inşaat çalışmaları nedeniyle caddede oluşan hasarın azalıyor, sağlam yapılar kendini gösteriyor. Yol üzerinde çelik konstrüksiyondan yapılma Necmi Asfuroğlu Arkeoloi Müzesi ve Müze Otel karşımıza çıkıyor. Haç (Stauris) dağı eteğinde kayalar oyulmuş mağradaki St. Pierre Kilisesi’nin ve Antakya kalesinin fotoğrafını çektikten sonra Pazar yerine dönüyoruz.

Pazar yerinde Kasap Fırınlardan birinde kendimize bir masa buluyoruz.  Elde bıçakla etten çekilen kıymadan yapılma Hatay tavası hazırlanana kadar beklerken,4 saatlik yürüyüş sonunda ne denli yorulduğumuzu fark ediyoruz. Antakya Kebabının lezzetini tattıktan sonra, biz de pazar alışverişini Antakya Pazarı’nda yapmak için Pazar yapan Antakyalıların arasına karışıyoruz.

Tarih boyunca 30 deprem yaşamış, 7’sinde tamamen harap olmuş ve yeniden ayağa kaldırılmış Antakya’da, şehri aya kaldırmak için her köşedeki işçilerin koşuşturmalarıyla şantiye dönmüş bir kent görünümü vardı. Öte yandan, yaşama tutunan Antakyalıların yılın son gününde alışveriş yapmalarını, ama yüzlerdeki acı ve hüznü hissettiğimiz koşuşturmaları arasında sessizlik…

Sessizliği sadece motor sesinin bozduğu ortamda, mutlu yıllar diyemeden depremde yaşadıklarımızı hissederek Kadirli’ye doğru yola çıktığımızda, 2023’teki depremin ardından ayağa kaldırıldıktan Antakya’ya gülen yüzlerle buluşmak için yeniden gelmeye karar veriyorduk…


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.