ANILARIN MEYDANI JOURDAN PLACE

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 31/12/2019 23:40

Lüsyen Hanımla Abdülhak Hamid’in 1912 Mayıs’nda Brüksel’de başlayan romanını okuduğumda bu hikayede rolünün olabileceğine inandığım Jourdan Place Meydanını hatırlamadan geçemedim.

Brüksel’e arabayla geldiğim ilk günlerden bir gün şehirde kaybolduğumu fark ettim.. Elimdeki harita ile caddelerin levhalarına bakmaktan, arkadan gelen arabaların kornalarından sıkıldım, yorulduğumu hissedip ilk gördüğüm park yerine girdim. Bir meydanın içinde bir park yeriydi burası.
   


Park otomatından bir bilet alıp arabanın önüne koyup,   meydanda şöyle bir göz gezdirdim ve ilk gözüme çarpan kafeteryaya daldım. Kahve içip dinlenmek, nereye geldiğimi öğrenmek istiyordum. Kafeteryada yan yana dizilmiş küçük masalar bizim kahvelerdeki tavla masalarını hatırlattı bana. Emekliler ile genç öğrenciler olduğunu tahmin ettiğim insanlar kahve ve bira çoğunluktaydı. Sigaralarını tüttürenler de vardı.  Türkiye’de yasak, Avrupa’nın başkentinde serbest mi sorusu aklıma takıldı. Yiyecek servisi yapılmayan, sadece içecek servisi yapılan yerlerde sigaranın serbest olduğunu öğrendim. Kafeteryada oyun makinesinin başında birkaç kişi şansını deniyordu.



Sonraki günlerde sabahları geldiğim yer oldu Jourdan Place. Düşündüğüm ise şehirlerimizde özellikle Ankara’da giderek kaybolan meydanlarımızı tekrar kazanmanın mümkün olup olamayacağı idi. Yaşlılar evine yaptığı para yardımlar nedeniyle 19.yüzyılda Doktorluk yapan Dr.Jourdan’dan almış adını meydan.  Brüksel’in en meşhur fritçisi olduğunu öğrendiğim Fritçi Antiones, alışveriş yerleri, lokantalar, banka şubeleri kafeteryalar, kitapçılar, döner büfesi, dikkatimi ilk çeken yerler oldu. Meydanda hafta sonu semt pazarı kuruluyor. Meydanın yakınlarında, yaptığım gezilerde şehir merkezine uzak olmadığımı fark ettim. Brüksellilerin Cart de Eureupienne yakınına gelmişim tesadüfen. Tabiat tarihi müzesi Meydandan bir sokak aşağıda, Leopold Parkının yanında karşıma çıktı. Parkın içinden yürüyerek Avrupa Parlamento binası ile Avrupa Birliğinin binalarına ulaşılabiliniyor.

Kaybolduğum gün karşıma çıkanlara adres sorduğum gibi, bana da adres soranlar oldu. Öğrenmiştim çevreyi haritayla gezerek. Yabancıları zor duruma düşüren nedenin cadde levhalarının Fransızca ve Flamanca 2 dilde olmasının olduğunu fark ettim. Trende, metroda, iki dilden yapılan anonslar durak adları huzursuz ediyor insanı doğru yolda mıyım diye. Metrodaki vagonların eskiliği, yeniliği hangi bölgede olunduğu konusunda fikir veriyor. Eski vagonlar Walon, yeniler Flaman semtlerine gidiyormuş. Yabancı olarak 2 dili bir kentte yaşamanın zorluğunu görüyordum. Münih’te yaşadığım yıllarda alışveriş caddesinde karşıma çıkan Japon turist grubundakilerin rehberi kaybetmemek için uğraşmalarını hatırlıyorum. Türkiye’de Latin alfabesiyle öğrenim görmüş olmanın ve dilimize giren Fransızca sözcüklerin varlığının bana sağladığı yararları unutamıyorum. Orta düzeydeki İngilizcem karşıma çıkan benim gibi yabancıysa anlaşmak daha kolay oldu.



Jourdan Place ve çevresinde yaptığım gezilerde bakımlı caddeler, geleneksel binaların yerlerini hızla yeni binalara bırakmakta olduğunu gördüm. Tanıdıkça bizdekinin aksine Brüksel şehrinin meydan zengini olduğunu gördüm. Küçük bir park, kafeteryalar, restoranlar çeşitli dükkânlarla çevrili meydanlara nerdeyse adım başı rastlamak mümkün.

Şehrin her türden yoğunluğundan uzaklaşılan, insana nefes aldıran, dinlendiren yerler olarak meydanlar şehrin görülmeye değer zenginliğini oluşturuyor.

Brüksel’e  yolunuz düşerse  Lüsyen Hanım’la Abdülhak Hamid’i hatırlayın ve meydanlardan birinde birkaç saat geçirin derim.


 

Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.