6’ncı sıranın suçlusu kim?

Türkiyemiz’in, demir yığını Eyfel ile milyonları çeken Fransa’dan, gri ve gamlı havası ile insanı içini karartan İngiltere’den, herşeye rağmen yeni yetme bir ülke olmaktan öte bir özelliği olmayan ABD’den fazlalarını saymaya kalkarsam, bir kitap yazmam gerekir.

Adil Gürkan Adil Gürkan 03/12/2018 21:58
6’ncı sıranın suçlusu kim?

Bu kadar fazlamıza rağmen, dünya turizm liginin altıncı sırasında olmamız, en başta bu muhteşem ülkeye haksızlıktır. Bir suçlu aranması gerekiyorsa, aynaya bakalım.

Evet! Günü kurtarmak gibi bir hedefe kilitlenip kalmışsak ve en geç 20 yıl içinde zirveye oturmak için hazırlanmıyorsak, hata bizdedir.

AKTOB, Resort Kongresi’nde, turist sayısı ile ilgili beklentileri revize etti ve 70 milyon sayısını açıkladı. Türkiye artık bu sayıları hayal etmeli. Hayal etmek ile kalmamalı. Bu hayalin hayata geçmesi için neler yapması gerekiyor ise, onu yapmalı.

Bu ülke için, elinde kalemi ve dilinde Türkiye sevdası ile yıllardır koşturan kıymetli dostum Baraner daha da cesur bir sayıyı telaffuz etti. 100 milyon.

Güzel ülkemizin geleceği ‘Sürdürülebilir Turizm’de

Sadece bugünü düşünen beyinlerin idrak edemeyeceği bu hedefleri ortaya koyan vizyonu, alkışlıyorum. Bu hedefleri besleyen umudu ve enerjiyi destekliyorum. Güzel ülkemizin geleceği ‘Sürdürülebilir Turizm’de yatıyor. Bu gerçeği gören gözleri kutluyorum.

Turizm, aynı zamanda Türkiye’nin başarı ile uygulamakta olduğu ‘Yumuşak Güç’ politikasının ana damarıdır. ‘Evine’ davet ettiği ve olağanüstü bir konukseverlik ile ağırladığı her turisti, bu günün ve yarının ‘ İyi niyet Elçisi’ne dönüştürmektedir. Gelecek 50 yılda bu iyi niyet elçilerinin Türkiye ile ilgili olumlu algılarının çok yararını göreceğiz.

Kıymetli AKTOB Başkanı, Sevgili Dostum Baraner;

70 milyon, 100 milyon turistten bahsediyorsunuz. Ama, bundan da şaşırtıcı olanı, Türkiye’yi trilyon dolarlık bir sektörün küresel planlamasını yapacak bir konuma yükseltiyorsunuz.

Sizi tanıdığım ilk günden bu yana dikkatimi çekmiş, son derece başarılı bir yönünüz vardır. En zor anlarda bile kaybolmayan metanetiniz ve umut aşılayan yaklaşımınız. Keşke bu sektörün karar vericilerinin hepsinde bu metanet ve umut olsa.

Dünyaya Karl Marx’ın baktığı pencereden baktığım yıllardan aklımda kalan bir cümle var. O zamanlar her konuşmamıza bu cümle ile başlardık.

Somut durumun, somut tahlili

Yani, harekete geçmeden önce bizim dışımızdaki dünyanın objektif bir yaklaşım ile incelenmesi. Bir nevi swot analizi de demek mümkün.

Böyle bir tahlil yaparak tekrar değerlendirdiğimizde, gelecek ile ilgili veriler, Türkiye’nin oyun kuruculuğu ve orta vadede 100 milyon turist iddiasını sonuna kadar destekliyor.

Bir minik hatırlatma:

Türkiye 100 milyon turisti ağırlayacak kaynaklara sahiptir. Ama, bu sayıya ulaşmak için kontrolsüz bir büyümeye değil, daha dikkatli, çevre dostu bir açılıma ihtiyaç var.

100 milyon turist için gereken alan, mekan, enerji, çevre, eğlence, gıda, su ve aktiviteler doğa dostu bir bakış açısı ile planlanmalı, 100 milyon turistin üreteceği çöpü sağlıklı bir biçimde yok etmeliyiz.

Bırakacağı tuvalet atığı çok hassas arıtmalarda temizlenmeli.

Tüketeceği gıda miktarının piyasaları sarsmasına izin verilmemeli. Sürdürülebilirlik çerçevesi dahilinde, nitelikli, çevresi ile olumlu etkileşim kuran, iz bırakmayan 100 milyon turist müthiş bir güç demektir. Türkiye’nin sanatına, kültürüne, doğasına, mutfağına, sporuna gelen 100 milyon turist çok büyük bir kazanımdır.

Türkiye’nin Oyun Kuruculuğu?

Yani, Türkiye orta vadede, 1.5 Trilyon Dolarlık bir para trafiğinin yönünü belirleyecek bir konuma yükselecek. Olabilir mi? Türkiye’nin hemen her sektörüne hakim vasat zihinlere göre çok zor, ama objektif bir bakış açısına göre çok güçlü bir olasılık.

Türkiye’de bu konuma yükselmek için gereken bütün dinamikler var. Kendisine ait hikayeleri, hala temiz bir havası, kirlenmemiş doğası, hayvan popülasyonu, hala tertemiz kalmış insanı, denizi, ılıman iklimi, çok kültürlülüğü, mutfağı ve daha niceleri…

Türkiye nasıl oyun kurucu olur?

Türkiye turizminin tepesindeki akılları, sürekli simülasyonlar ile olası sonuçlara hazırlamanız gerekir. Beşer yıllık planlar ile hedefler belirlemeli ve sektörün bütün paydaşlarını bu hedeflere kilitlemelisiniz.

Böyle bir oyun sahasında oyun kurucu olabilmek için, bütün paydaşların, sektörün tüm profesyonellerinin böyle bir bakış açısına sahip olması gerekir.

Oyun kurucu olmak için küresel etkiye sahip medyanız olmalı. Toplam gazete tirajımız 5 milyon. Japonya’da çıkan Asahi Şimbun gazetesinin tek başına tirajı ise, 12 milyon. Medyamızı güçlendirmeliyiz.

Oyun kurucu olmak için dünyayı sarıp sarmalayan sosyal medya gücünüz olmalı. Hani nerede tüm dünyada etki yaratan sosyal medya fenomenleriniz? Bunları yaratmalıyız.

Oyun kurucu olmak için mükemmel dijital pazarlama ekipleriniz ve güçlü bir ortak aklınız olmalı. İnsanları, dünyayı sarsan senaryolarla çıkabilmelisiniz.

Oyunu kimler kuruyor?

Google. Facebook. Twitter. Youtube. Booking. Tripadvisor. Holidaycheck. Yandex. Vkontakte. Weibo. Expedia. TUI. Thomas Cook. Airbnb. Uber.

Bunların daha da üstün olanlarını yaratmalısınız.

Dünya turizmini yöneten küresel yapılardaki ağırlığınızı arttırmalısınız.

Oyun Kurucu Kimdir?

Oyun kurucu ülke denildiğinde akıllara, küresel seyahat trafiğini yöneten, fiyatları belirleyen, rakiplerini, kendi koyduğu kriterlere uymaya zorlayan bir güç geliyor. Yenilikçi, havayolu gücü ile lider, fiyatları rekabetçi, her daim moda olan bir yumuşak güç.

Var mı bu özelliklerimiz? Ya da orta vadede olacak mı? Evet! Yürekten inanıyorum.

Pazarda oyunun kurallarını koyabilmeniz için birçok konuda öncelik etmeniz, sunumdan başlayarak, pazarlama kanalları ve tatil sonrası etkileşimi de içeren değer zincirinde seyahat edenlere sürekli olarak artı değer sunmanız gerekir. Bunu da başarabiliriz.

Farklı değerler yaratarak pazarları kendinize bağlamanız çok önemlidir. Türkiye adına yüksek ve saygın bir marka değeri yaratmalısınız. Moda olmalı ve markanızı her zaman rekabet edebilir fiyatlara satmalısınız. Bu konuda çok deneyimliyiz.

İlk olmak kazandırır

Oyun kurucu ülkeler, bir alanda ya da bir üründe ilk olmanın avantajını kullanırlar. Türkiye her periyotta bir ürünün, bir hizmetin ilki olmalıdır. İlk olmak üstün olmaktan iyidir.

Bir ülke, uygulamalarıyla turizm sektörü içindeki diğer oyuncuları etkiliyor, davranış değişikliklerine öncülük ediyor ve sektör trendlerini belirliyorsa, oyun kurucu kimliğine sahip demektir. Oyun kurucu ülke rekabet şartlarını değiştirir. Yenilikçi hamleler ile rakiplerinin başını döndürür. Kadroları öngörü yeteneğine sahiptir.

Oyun kurucu Ülkelerin ortak özellikleri nedir?

Turizm sektöründe rekabet gücünü belirleyecek doğru stratejiyi uygulamaları. İster pazar lideri olsun ister olmasın ilk koşul esnek ve hızlı olmak. Hızlı olmak birçok konuda önemli avantajlar sağlayabilir. Oyun kurucu Ülkeler hantallıktan uzaktır.

Oyun kurucu olmanın etik sorumlulukları

Turizmde oyunu belirleyen ülke olmak önemli sorumlulukları da beraberinde getiriyor.  Oyunu belirleyen ülkelerin, bu gücü etik olmayan biçimde kullanmamaları gerekir. Yaratılan artı değerden, insanlık, çevre ve hayvanlar için de pay ayırmak vicdani bir zorunluluktur.

Türkiye’nin önündeki hayati riskler

2018, sadece günlük doluluklara odaklı turizmci için başarılı bir yıldı. Aralık sonu itibarıyla bilanço da parlak bir görüntü verecek. Bu demektir ki işler yolunda.

Gerçekten de öyle mi, bir bakalım. Kısa dönemdeki dolulukları baz alarak aşırı bir iyimserlik ile davranmayalım. Doğru stratejiler ile konumumuzu güçlendirelim.

Türkiye’nin yumuşak karnı

2010 yılında bir yazı yazmıştım. Avrasya ve onun en riskli noktası olan ülkemiz ile ilgili bir analizdi. O günden bu yana pek değişen bir şey olmadı.

Lizbon’dan Asya’nın en doğu ucundaki Vladivostok’a kadar olan coğrafya Avrasya olarak tanımlanır. Avrasya zor bir coğrafyadır.

Masaya briç oynamak için oturulur, bir saat içinde, tekme tokatın serbest olduğu bir vahşet sporuna dönüşebilir.

Satranç oynamak için oturanlar, birkaç hamle sonra, oyunu, pulların havada uçuştuğu köy kahvesi tavlasına dönüştürürler.

Bir zamanların ABD başkan danışmanlarından, ünlü jeostratejist Zbigniew Brzezinsky, çok okunan kitabı Avrasya – Satranç Tahtası’nda dünya hakimiyetinin Avrasya’ya hakim olmaktan geçtiğini vurgulamıştır. Gerçekten de yerküreye biçim veren bütün irili ufaklı darbelerin sıklet merkezi Avrasya’dır.

Avrasya’nın en zor bölgesi Türkiye’dir

Türkiye, aynı zamanda, Batı ile Doğu’nun birbirine çok yakın siperlerde her an kapışmaya hazır oldukları bir cephe ülkesidir de. Ne coğrafyanız, ne tarihi emperyal mirasınız size böyle bir cepheleşmede tarafsız kalma lüksü tanımaz.

Kaldı ki, son on yılda Türkiye’nin komşuları ile olan mevzii sorunlarını hızla çözdüğüne, iç çelişkiler dışında birçok gerginliği usta diplomatik manevralarla yumuşattığına da tanık oluyoruz. Ama çok sancılı, çok ustaca hamleler gerektiren bir süreçtir yaşanan.

Küresel aktörlerin ellerindeki röntgenlerde, Türkiye’nin yumuşak karnının bütün fay hatları görülmektedir. Bu fay hatlarına, belirli periyodlar ile uygulanan güç denemeleri, zaman zaman, Türkiye’yi, sorunlarını çözme çabalarında zafiyete düşürebilmektedir.

Tarihsel hinterlandı ile ağabey/kardeş hukukunu tesis etmekte olan Türkiye, bir yandan da, Avrasya kavgalarında, ister istemez bir küresel aktör misyonunu da üstlenmektedir.

Bugün itibarıyla Türkiye’nin yaşamsal risk alanları:

Ege Denizi. Bu deniz hala bir güven ve barış alanı olmadı.

Doğu Akdeniz’de doğal gaz sahaları: Burada küresel bir kapışmanın ayak izleri duyuluyor.

Suriye ve genelde Orta Doğu

Afrika

Karadeniz

Batı-Doğu ayrışmasının kökenleri oldukça eskiye dayanır ve tarihsel, dinsel, kültürel, sosyal, ekonomik boyutları vardır.

İşin güzel tarafı şudur: Türkiye, turizmde küresel bir güç olarak yükseldikçe, bu ülkelerin kamuoylarını da kazanacak ve anlaşmazlıkları soft power ile çözerek ilerleyecektir.

Bir cepheleşme var, ama aşılır

Bu cephenin iki tarafında, temeli ekonomi olan, ama aynı zamanda inanç sistemlerinde, kültürde, sporda, siyasette, bilimde de savaş potansiyeli barındıran topyekün bir kapışma hazırlığını gözlemlemek mümkündür.

Türkiye’de yaşamak zordur. Türkiye’nin jeopolitik konumunun Ülke içine yaydığı gerginlik ve sorunlar ile bir arada yaşamayı öğrenmek zordur. Ama, bu zorluklar Türkiye turizmine olağanüstü hızlı davranabilme ve esneklik becerisi kazandırdı.

Türkiye’de turizm yatırımcısı olmak zordur

Bölgesel istikrarsızlık açısından bakıldığında en zor yatırım alanı olarak turizmi tespit etmek mümkündür. Ama, Türkiye bu konuda da çok başarılı bir sınav veriyor.

Türkiye turizminin, hayat karşısında, bir kelebek hassasiyetinde olduğunu düşünmek oldukça gerçekçi olur. Zira, turizmin dev çarklarının dönüşünü başlatan ilk hareket insanların seyahat arzusudur. Bu arzu, en kolay ertelenebilecek, hatta iptal edilebilecek insan aktivitelerinin başında gelir.

Ülkemiz bu sıkıntılı coğrafyada bir barış ve huzur adası olarak güçleniyor. Türkiye’miz, orta vadede bir barış ve huzur çemberi içinde istikrarlı bir ülke olabilirse, turizm gerçek patlamayı o zaman görecektir.

Gelin, sektörün bütün güçleri olarak ortak akıl ile ‘Sürdürülebilir Turizm’ hikayemizi yazalım. Kırmadan, dökmeden, yakıp yıkmadan, değerlerimizi koruyarak büyüyelim.

Dr. Erkan Yağcı ve Hüseyin Baraner’in verdiği mesajı bir kez daha vurgulayalım:

Dr Yağcı, “Kaliteyi güçlendirelim, içeriği de zenginleştirelim ve bu şekilde büyüyelim” diyor. Yani, dünyadaki saygın hedef kitlelere, onların beklentilerine uygun, onlara hitap eden ürün ve hizmetler sunalım. Hem çerçeveyi, hem de içeriği zenginleştirelim.

Baraner ise, insani mesajlar veriyor. “Yakmayalım. Yıkmayalım. Yok etmeyelim. Büyüleyerek büyüyelim. Büyümenin bedeli mahvolmak olmasın” diyor.

Yakmayalım. Bunun altını çiziyoruz. Yanmış ormanların üstüne dikilen yatırımlarda mahvolan ağaçların ahı vardır.


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.