1970’Lİ YILLARDA CHP İSTANBUL

O dönemde il merkezimiz Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde bulunuyordu. İl merkezimizin aylık kirası 1.100 lira idi ve 11 il yönetim kurulu üyesi olarak, il binasının kirasını ortaklaşa biz ödüyorduk.

Şaban Ali Yaşaroğlu Şaban Ali Yaşaroğlu 31/12/2019 23:40

İl merkezinde; İl Başkanı, İl Sekreteri, İl Saymanı, Toplumsal Örgütlenme, Yönetim Kurulu, Komisyonlar, İdari Sekreter olmak üzere 7 oda ve birde örgüt birimlerinin ortak toplantıları için kullanılan büyük salon mevcuttu.

Her il yönetim kurulunun ayrı ayrı görevleri bulunuyordu. Bana “Toplumsal Örgütlenme” biriminin sorumluluğu verilmişti ve bir oda tahsis edilmişti.

Kurul üyeleri olarak; sorumluluk alanlarımıza ilişkin çalışmalarımız hakkında, İl Yönetim Kurulunun haftalık olağan toplantısında tek tek yazılı ve sözlü bilgi sunuyorduk kurula.

O yılların İstanbul’unda 19 ilçe merkezi bulunuyordu. İl yönetim kurulu üyelerinin, ilçe örgütlerimizin çalışmaları ve izlenmesinin görevlerini paylaşmıştık. Bana; Şişli, Beşiktaş ve Sarıyer olmak üzere 3 ilçe düşmüştü.

Her Kurul üyesi, sorumluluğunu üstlendiği ilçe örgütlerinin aylık çalışmalarına ilişkin edindikleri bilgileri içeren raporları İl Yönetim Kurulu’na sunuyordu.

 

Ayrıca ben, “Toplumsal Örgütlenme” biriminin sorumluluğunun yanı sıra; İl İşçi Komitesi Başkanı olarak, 16 Türk-İş ve 14 DİSK’in partili sendika başkanlarından oluşturduğumuz kurulun çalışmalarını da yürütüyordum.

 

Diğer yönden; kent içinde yapılacak partimizin açık hava toplantılarının düzenlenmesi için ilde, Mimar Müh. Cevdet HACALOĞLU, Av. Kemal OKVURAN ve Şaban Ali YAŞAROĞLU’ndan oluşturulan üç kişilik “Miting Düzenleme Organizasyonu”nun da üyesi idim. O yıllarda başta Taksim, Gültepe, Zeytinburnu, Bayrampaşa gibi, İstanbul ve civar halkını coşkuyla ayağa kaldıran, tarihi Cumhuriyet Halk Partisi’nin açık hava mitinglerinin planlanıp, düzenlenmesinde görev alan örgüt birimlerimiz, geceyi gündüze bağlarcasına çalışıyorlardı.

Rakip partiler; toplantılarımıza halkın katılımını engellemek için çeşitli bahane ve dedikodular üretiyor, bunlara karşı Genel Başkanımız ECEVİT; “Yarın Taksim Meydanı’ndayım” diyordu. Ayrıca; ECEVİT’in İl Başkanımız Aytekin KOTİL’e verdiği talimatla, İstanbul İl Örgütü olarak Çorlu, Lüleburgaz ve Edirne mitinglerine destek veriyor ve Trakya’dan İstanbul’a ertesi gün sabaha karşı dönebiliyorduk.

Başta İstanbul olmak üzere, günlük yayınlanan gazetelerin birinci sayfalarında CHP’nin görkemli boy boy fotoğrafları ve haberlerine öncelik veriliyordu. Bu haber ve fotoğrafların görüntülerinin dalgalar halinde tüm yurda yayılması, partimizin taşra örgütlerine de cesaret verici moral kazandırıyordu… Böylece parti örgütlerimizle bütünleşen halk, Anadolu’nun dağlarında ve Trakya yollarında; “Ne ezilen, Ne ezen”, “Toprak işleyenin, su kullananın”, “Bu Düzen Değişmeli”, “Ak Günlere” ve “Karaoğlan ECEVİT” yazıları en çarpıcı yerlere yazılıyordu… Öylelikle, ülkenin genelinde esmeye başlayan CHP’nin rüzgarına kendisini kaptırmış olan, emekten yana halk yığınları geleceğe umut dolu yürek ve gözlerle bakıyordu.

Halkın coşkusundan ve uyanışından ürken, paradan para kazanan ve emeği sömüren dış bağlantılı bir kısım işbirlikçiler de kapalı kapılar arkasında CHP’nin kuyusunu kazıyor ve “Allende Bünlende” hesabını yapıyorlardı.

Partimizin merkez yönetim kurulu belli aralıklarla Ankara’dan İstanbul’a geliyor ve Genel Başkan ECEVİT’in başkanlığında il merkezinde toplantılar yapıyordu.

İl yöneticileri tarafından, bazı senatör ve milletvekillerinin katılımı ile basına kapalı yapılan bu toplantılarda partimizin İstanbul il genelindeki çalışmaları masaya yatırılıyor ve enine boyuna tartışılıyordu. Böylece örgütümüzün görüşü, birinci elden Genel Merkezimize ulaşmış oluyordu.

Bu toplantıların birinde, İl Başkanımız Fikret GÜNDOĞAN, Genel Başkan ECEVİT’e hitaben: “Sayın Genel Başkan, biz bir Sosyal Demokrat Örgütlenme modelini hazırlamış bulunuyoruz” dedi. ECEVİT sevincini yansıtan bir sesle; “Dinlemek isteriz Fikret Bey” diye yanıt verdi… Bunun üzerine İl Başkanı bana döndü ve “YAŞAROĞLU, kalk da odandaki projeni getir ve anlat” dedi. Bende büyük bir panonun üzerinde partimizin Beşiktaş delegesi Grafiker Semih AKDAL’a çizdirmiş olduğum şemayı toplantı salonuna getirdim ve Genel Başkan Bülent ECEVİT, Genel Sekreter Mustafa ÜSTÜNDAĞ, Genel Sekreter Yardımcıları İmadettin ELMAS, Metin SOMUNCU ve bazı senatör ve milletvekillerine 40 dakika süren bir brifing sunmuştum.

Brifing sonrası, toplantı devam ederken Genel Başkan’ın isteğiyle dışarıdan bir fotoğrafçı getirilerek panonun fotoğrafları çekildi ve acele tab edilerek Ankara’ya götürülmek üzere Genel Sekreter Yardımcısı Metin SOMUNCU’ya teslim edilmişti.

Projemiz, Merkez Yönetim Kurulunda görüşülmüştü ve “Sosyal Demokrat Örgütlenme Modeli”nin 9 büyük ilde uygulanması için onaylandığını söylemişlerdi. Fakat, kısa bir süre sonra ülkede yapılan “12 Eylül Darbesi” ardından, proje panosu Kasımpaşa Askeri depoya atılmış, beni de darbe sabahı Hasdal Askeri Kışlası’na götürmüşlerdi. Davutpaşa Askeri Ceza ve Tutukevi’nde 9 ay kaldıktan sonra inceleme sonucu serbest bırakıldım. 1970’li yılların ortalarında CHP deyim yerinde ise şaha kalkmıştı ve halkla bütünleşmenin sevinci yaşanıyorduBaşta, CHP İstanbul il örgütü Ana Kademeleri, Gençlik, Kadın, tüm kolları, Komite ve Komisyonları; partilerinin kuruluş felsefesi ve ilkeleri çerçevesinde arılar gibi çalışıyor, CHP’sini iktidara taşımanın demokratik uğraşını veriyorlardı.

Özellikle gençlik ve kadın kollarımız il işçi komitemizin eşgüdümünde, emekçilerin grev ve direniş çadırlarının ziyaretini aralıksız sürdürüyor, bu ziyaretlerle onlara destek ve moral veriliyordu.

İlçeler, gelenek haline getirdikleri aylık “Örgüt Toplantıları”nı sürdürüyor, tabandan tavana bilgi akışı açık tutuluyordu. İl Merkezimizde; ilçe örgütleri ve yerel yönetim başkanlarımızla ortak toplantılar düzenleniyor, İstanbul örgütünün öneri ve eleştirilerinin sesi rapor halinde Genel Merkeze ulaştırılıyordu. Ayrıca, partimizin anakent ve ilçe Belediye Başkanlarını İl Merkezine davet edip, yerel yönetimlerin çalışmaları hakkında bilgi alıyor, bu yolla denetim ve izlemeyi açık tutmaya çalışıyorduk.

Yine, her hafta Pazar günleri gelenek haline gelmiş olan “Beşiktaş Toplantısı” kesintisiz devam ediyordu. Akaretler’deki Beşiktaş İlçe Merkezimizin geniş salonunda saat 11:00’de toplanan partili üyelerimiz için bu toplantılar bir seminer, bir eğitim şeklinde geçiyordu…

Prof. Dr. Tarık Zafer TUNAYA’nın başkanlığında oluşturduğumuz, konularında uzman 7 kişilik “İl Eğitim Komisyonu” partimizin geleceğine ışık tutucu politikalar üretiyor ve bunları İlçe Eğitim Komisyonlarımıza ulaştırıyorduk. Parti tabanımızda tartışmaya açılan İl Eğitim Komisyonu raporları Genel Merkeze sunuluyordu.

Yine, İl ve İlçe merkezlerimizin salonlarında düzenlemekte olduğumuz basına açık “Türkiye’nin Temel Sorunları ve Çözüm Önerileri” konulu panelleri kesintisiz olarak sürdürmekte idik. Burada bir üzüntümü belirtmek isterim; 1980 sonrası Beyoğlu ilçemizin çağrısı ile ilçe merkezinde bir panel düzenlemeyi kararlaştırmıştık. Panelden bir gün önce partimizin üst yönetimi toplantıyı yasakladı. Yasakla birlikte; İlçe merkezinin kapısı kilitlenmiş ve aynı paneli Perapalas Oteli’nin salonlarında gerçekleştirmeye mecbur bırakılmıştık. O günlerde Sosyal Demokratlığımızın etik çizgisine uygun hareket eder ve çıkar esasına göre oy avcılığını asla etik saymazdık. Söylemek istediğim; bugünkü gibi, oy almak için “Kara çarşaflılara” rozet takarak, partimizin ve Kemal ATATÜRK Cumhuriyeti devrimlerinin değerlerini geriye taşıma söz konusu olmaz ve karşı devrimcilerle yarış edilmezdi. Böyle bir durum CHP’nin intiharı sayılırdı.

Partimizin ilkelerinden ödün vermeden ve böyle bir onurlu duruşumuzla Genel Seçimde %42 oy aldık ve CHP olarak zafer kazandık.

Yine bir başka üzüntümü dile getirmek isterim; Ocak 2008’de yayımlanan “CHP’ye Adanan Bir Ömür ve Geleceğe Bakış” adlı kitabımı ilk önce İstanbul CHP’sinin 32 ilçe Başkanlarına ismen gönderdim. Bugüne kadar kendilerinden ne bir övgü, ne de bir yergi aldım… Halbuki, diğer okuyucularımdan yüzlerce ileti ve sözlü teşekkürlerini aldım. Herhalde o kitabımda Genel Başkanımız Sn. Deniz BAYKAL’a gönderdiğim mektubumun sonunda yer alan: “…Yanlış bir adımınızla, Laik Cumhuriyetin değerleriyle birlikte Cumhuriyet Halk Partisi ve sizin tarihi misyonunuz da tarihe gömülecek ve ülkemiz kara çarşafa bürünecektir” cümlesinden rahatsızlık duyulmuştu.

O yıllarda sağ-sol çatışmalarıyla yurt genelinde günde ortalama 20 can yitirilmekteydi. Bu üzücü çatışmalardan partimizi ve üyelerimizi uzak tutmaya özel gayret gösteriyorduk. Bu gayretimize karşın, karanlık güçlerce partimizi de olayların ve çatışmaların içine çekmenin gayreti gösteriliyordu. O kadar ki, Anakent Belediyesi Başkan Yardımcısı, Beyoğlu İlçe Başkanımız Bülent DEMİR ve Milletvekili Abdurrahman KÖKSALOĞLU, İl Eğitim Komisyonu üyeleri Prof. Dr. Cavit Orhan TÜTENGİL ve Prof. Dr. Ümit DOĞANAY pusuya düşürülerek öldürüldü.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) efsane Genel Başkanı Kemal TÜRKLER’in öldürüldüğü Merter’deki evinin önüne gittiğimizde, TÜRKLER’in yerdeki kanını gören Genel Başkanımız Bülent ECEVİT’in isyan derecesinde duyduğu acı yüzüne vurur gibiydi…

 

Yine o günlerde bir sabah, İl Yönetim Kurulu üyesi Av. Muharrem KEÇELİ ile birlikte İl Başkanımızın odasında otururken Başkanın telefonu çaldı. Konuşmanın ardından telefonu kapatan Başkan GÜNDOĞAN’ın halini beğenmedik ve telefon edenin kim olduğunu sorduk… Başkan: “Emniyet Müdürü Şükrü BALCI. Terör! Bizi de listeye almışlar ve isimlerimizi ele geçirmişler. Sn. BALCI, emniyetimizi sağlamak için bir koruma daha göndereceklerini söyledi” dedi.

Halbuki, biz bir hafta önce Beşiktaş ilçesi Gençlik Kolu üyesinin birinde polis tarafından sustalı bıçak bulundu diye, o genci disiplin kurulu kararı ile partiden uzaklaştırmıştık.

Kurucu önderimiz Kemal ATATÜRK’ün ulusuna hedef göstermiş olduğu uygarlık yolunda ilerlemenin böyle bir demokratik mücadelesini verirken; 12 Eylül 1980’de yolumuz kesildi. Partimiz kapatıldı ve Türk halkının aydınlığa ve uyanışa dönük yüzü karanlığa döndürüldü.

Acı ve tatlı anılarımla dolu bir dönemi anlatmaya, CHP İstanbul İl Örgütünün en görkemli yıllarında yaşadıklarımı paylaşmaya ve geçmişin tozlu rafları arasında siz okuyucularımla birlikte bir gezinti yapmaya çalıştım. Geriye dönüp bakmadan ama asla geçmişi unutmadan, hep ileriye, aydınlık günlere yürümemiz dileğiyle…


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Tüm güncellemelerden e-posta yoluyla haberdar olun.