Kızılırmak Vadisinde Bir Şehir: Özvatan

Kayseri ’den yola çıkıp Felahiye - Özvatan yolunda, taze biçilmiş ekin tarlaları arasında, sarı rengin hakim olduğu, yeşilin ve ağaçların tek tük görülebildiği bozkırda ilerlerken, Hollanda, Belçika, Fransa ve Almanya plakalı araçların çokluğu dikkatimizi çekiyor.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 31/12/2019 23:40
Kızılırmak Vadisinde Bir Şehir: Özvatan

Adil Çulhaoğlu

Akbaş Geçidi:  1500 rakımlı Akbaş geçidine varınca temiz havasını hissettiğimiz Akbaş Geçidi’nde aşağıda yeşillikler arasında, vahayı andıran bir vadinin uzandığını görüyoruz. Bozkırın görüntüsünden uzaklaşıp,  vadiye doğru inerken, her dolambaçta farklı manzarasıyla Özvatan şehrini seyrediyoruz.

Belediye Binasının önünde, Çınaraltı Meydanına vardığımızda, Özvatan’lı arkadaşımla buluşuyoruz. Park yerinin yabancı plakalı araçlarla dolu olduğunu fark ediyorum.

Özvatan Kenti

Kale Mahallesinin yamacında, 2 katlı bir evde bizi zengin bir kahvaltı masasını bekler buluyoruz. Eşim Kenzi hanımla, Gündaş ve eşi Derya Hanımın aile bireyleriyle tanışıyoruz, Pazar kahvaltı masasında. Derya’nın Kuzey Kıbrıs ve Almanya’da yaşayan kardeşlerinin bir gün önce gelmesiyle, evde bir sevinç dalgası hakim. Çoğu Özvatan’lıların başta Avrupa ülkeleri olmak üzere yurtdışında yaşadıklarını, yaz aylarında şehrin tatil beldesine dönüştüğünü öğreniyorum. Gündaş’ın annesiyle Almanya anılarını da tazelemek fırsatım oluyor. Almanya’dan oğlunun gelememesinin burukluğu hissediliyordu. Bir zamanar, çocukları tarafından dört gözle gelmeleri beklenen babaların, günümüzde çocuklarını ve torunlarını bekler halde olduklarını anlıyorum.

Zengin kahvaltı masasındaki sohbetimizden ayrılıp, Özvatan’I tanıma turuna çıkıyoruz, Gündaş’ın rehberliğinde Önce şehrin panaromik görüntüsü için Çamlık Tepesindeyiz. Armut, elma, ceviz ve üzüm bağlarıyla bezeli tepenin yamacında Kaysı ağaçlarında taşıyamayacakları kadar bol meyvenin var olduğunu fark ediyoruz bahçelerde. Karşıda, Toros dağlarının devamı olan 2233 yüksekliğiyle Akdağ ve yamaçlarından süzülüp gelen Öz Dere vadiyi oluşturarak, Kızılırmak’a doğru akıyor. Fotoğraf çekiyorum tepeden.

Tarihinin Hititler dönemine uzandığı Özvatan’da, Kızılırmak kenarında Harsanız ve Zırha Kaleleri’nin Hitit döneminde,  madencilik ve ticaretle uğraşıldığı, M.Ö. 430 yıllarında ise, Zırha Kalesi'nin Roma hâkimiyetine girmiş olduğu bilgileri edinilmiş. Özvatan’ın 1 km kuzeyindeki Bozhöyük’te orta tunç ve roma dönemi yapı kalıntıları bulunmuş. Yörenin, Kaniş-Kültepe’deki Asur Ticaret Kolonileri Başşehrinden kuzeye, Karadeniz’e giden kervan yolu güzergâhında yer alması nedeniyle, tarih boyunca önemini korumuş.  Kayseri Kültür Araştırmacılarının 1967 yılında yapmış olduğu araştırmada M.S.300-600 yıllarında Türklerin yöreye geldiği, mezar taşlarında rastlanan Türk isimlerinden ortaya çıkarılmış. Osmanlı kayıtlarında Yozgat Sancağına bağlı Kaleköy adıyla yer alıyormuş, Özvatan. Çukur adıyla 1890 yılında, şimdiki adı Güneşli olan Muncusun’a bağlanmış olan köye, 1924 yılında da Selanik muhacirlerini yerleştirilmiş. 1956 yılında Nahiye,1990 yılında ise Özvatan adıyla ilçe olmuş.

Kızılırmak Vadisi Boyunca

Sivas’ın İmranlı İlçesinden doğan ve 2000 km uzunluğu ile ülkemizin en uzun nehri karşımda. Manzarasına dalıyorum. Kimi zaman coşan, geçtiği yerlere tarih boyunca bereket taşıyan nehir, vadide nazlı nazlı akıyor, Karadeniz’e doğru. Gündaş çocukluğunda gittikleri bağları gösteriyor, nehir kıyısında.

Tepeden şehrin en eski yerleşim yeri olan Kale mahallesine, Hüseyin Ağa Konağı önüne varıyoruz. Konak taş, kerpiç ve ahşap işçiliği ile uzun sure önce terk edilmiş olmasına rağmen ihtişamından bir şey kaybetmemiş, Karşısındaki Çağşak Pınarı’nın havuzunda çocuklar serinliyorlardı. Pınarın görüntüsü Felahiye’de daha önce gördüğüm roma hamam kalıntısını hatırlattı. Kırmızı renkte yemişleriyle dikkatimi çeken çallıgillerden Gilaboru karşımızda, derenin kenarında. Bazı hastalıklara iyi geldiği söylenen meşhur yemişin sadece bu bölgede yetiştiğini öğreniyorum. Taş ve kerpiçten yapılama eski evler, konaklar yerlerini beton evlere terk etmekte karalı gibi görünüyorlar sağlamlıkta.

Özvatan ile ilgili, Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nce bastırılan ‘Kayseri Kültür Envanteri’ adlı kitapta da gördüğüm bir leylek ailesinin yuva yaptığı çan kulesini görmek ve fotoğraflamak için, şehir merkezine dönüyoruz. Eski bir kilisenin çan kulesinin tepesinde bir çift leyleği fotoğraflıyorum. Kitapta bahsedilen Taşlık ve Kavaklı köylerindeki kiliseden çevrilmiş camileri görmek için köylere gidiyoruz. Bir yanda çan kulesi, diğer yanda eklenen mihrapları ve tek şerefeli minareleriyle, inançlara höşgörü ve saygının simgesini olmuşlar. Yaz aylarında gurbetçilerin gelmesiyle köylerin nüfusunun arttığı ve canlılık geldiği fark ediliyor, köylerde.

Sadece dere kenarlarında ve pınarların aktığı yerlerde yeşilin ve ağacın bulunabildiği bozkırda kıvrıla kıvrıla akan yoldan Özvatan’ın merkezine Çınaraltı’na geliyoruz. Belediye Binası yakınında arabayı park ediyoruz. Belediye Binası önünde yaptırılan Atatürk heykeli ile Çanakkale ve çeşitli cephelerde şehit düşmüş Özvatan’lıların adlarının yazılı olduğu Şehitler Abidesinin önünde şehitlerimize, saygılarımızı ve şükranlarımızı sunuyoruz.

Turumuzun sonunda artık bir çay molasını hak ettiğimiz konusunda hepimiz aynı düşüncede. Çay bahçesinin ortasından geçen derenin yarattığı şelalenin dinlendiren ortamında çayımızı yudumlarken, derede yüzen ördekleri seyre dalıyoruz.

Yakınından akan Kızılırmağın yarattığı vadi boyunca eski patikalardan yürüyüş yapmak, Hasanız ve Zırha Kalesi’ne çıkmak, tarihi yaşamak, Yunanistan, Arnavutluk, Bulgaristan ve çeşitli Balkan ülkelerinden gelme vatandaşlarımızın yaşamlarını ve hikâyelerini yakında tanımak için yeniden Özvatan’ın Çınaraltı çay bahçesinin lezzetli çayından yudumlamaya karar veriyoruz, ayrılmadan önce.

 


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.