Çubuk ve Karagöl'de Tarihin ve Kültürün İzleri

Sonbaharın da renkleri ve güzellikleri ile tadılabileceği bir ortam Karagöl ve Çubuk’ta mevsimi biraz erken başlatmak istedik.

Adil Çulhaoğlu Adil Çulhaoğlu 31/12/2019 23:40
Çubuk ve Karagöl'de Tarihin ve Kültürün İzleri

Adil Çulhaoğlu

Eylül’den itibaren Ankara’ya dönecek dostlarımıza halk arasında yarısı Sonbahara ait olduğu söylenen Ağustos sıcaklarının bütün şiddetiyle hüküm sürdüğü günlerden bir pazar günü, İç Anadolu iklim kuşağından Karadeniz iklim kuşağına geçişin olduğu Çubuk ilçesinin Karagöl’ünde,  dağ havasından, serinliğinden yararlanmak ve yıllar önce tadı damağımda kalan balığından yemek üzere yola çıkıyoruz. Ankara’dan 68 km uzaklıktaki Karagöl’e giden yolun Çubuk’tan sonraki bölümünde dağlara tırmanmaya başlıyoruz. Göl çevresinde tadilat çalışmasının duyurulduğu bez afişlerle karşılaşıyoruz. Yine de gidelim’ diye karar veriyoruz, ailece. Yol virajlı ama yeni asfaltlanmış oldukça rahat araba kullanılıyor ve her virajdan sonra yeşilin başka bir rengiyle bezenmiş doğa manzarasıyla karşılaşıyoruz.

Dağ köyleri arasında yolu kat edip, sonunda ağaçlarla kapıl göle ulaşıyoruz. Kavak dağı ve Yıldırım Dağı eteğinde 10 Hektarlık alana yayılan bir krater gölü burası. Gölün çevresinde piknik yapanlar var. Ankara’daki Ağustos sıcağından eser olmadığını hissediyoruz hemen. Bir yandan ben fotoğraf çekiyorum, bir yandan da kapalı olduğunu öğrendiği lokantanın önünden geçerek 1.5 km’yi bulan gölün çevresinde yürüyüş yapıyoruz. Göle atılmış bir olta görüyorum. Derinliği 80 metreye ulaşan gölde,15-20 kiloya ulaşan büyüklükteki sazan balığı barındırdığı söylenen sazandan oltacının tutup tutmadığını merak ediyorum. Patika yolda önümde yürüyen Keklik Anne ve eşim Kenzi Hanımı bir ağacı önünde beni bekler buluyorum. Fındık ağacını gösteriyorlar. Çam ve meşe ağaçlarıyla çevrili göl civarında fındık ağaçları oldukça fazla. Mor çiğdem başta olmak üzere 45 çeşit bitki türü var burada. Gölün çevresi o kadar sık ağaçlarla kaplı ki, çoğunlukla ağaçların gölgesinin yarattığı karartıdan dolayı kara göl adını almış göl, bir rivayete göre.

Piknik yapanların ızgaralarında yükselen her türden kızarmış yiyecek kokuları açlığımızı daha fazla hissettiriyor bize. Dönmeye karar veriyoruz. Dağlardan kıvrıla kıvrıla uzanan yoldan aşağıya indiğimizde Çubuk Ovası ve Şehri tepeden görüyoruz. Bir kaç fotoğraf çekmek için durup ovayı seyre dalıyorum.

Ankara Savaşı’nın Paylaşılabilir İzleri

Tarihin en kanlı savaşlarında Ankara Savaşının burada meydana geldiği aklıma geliyor, geniş verimli ovaya bakarken.

Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıt ve Moğol imparatoru Timur arasında, 1402 yılında yapılan ve ‘ tarihin şahit olduğu en kanlı savaş’ diye anılan savaşı başlatmak için Kızılca köy deresinin Mire Dağı yamacına I. Beyazıt, Kuşçu Dağının yamacına Timur karargâhlarını kurarlar. Tarihçiler Osmanlı ordusunun mevcudunu 70 ila 80 bin, Timur’un ordusunun sayısını ise 140 ila 160 bin olarak zikrederler. 28 Temmuz 1402 günü akşama kadar süren savaş, Yıldırım Beyazıt’ın tökezleyen atından düşmesi ve Timur’un askerleri tarafından esir alınmasıyla biter. Tarihçiler her iki taraftan kaybın 60 bin kişiyi bulduğunu belirtir.

Savaşın kaderini Osmanlı ordusundan bazı Anadolu beyleri ile kara tatarların Timur tarafına kayması mı, yoksa Hindistan’dan getirilen Timur’un birbirine zincirlerle bağlı fillerin üzerinden Osmanlı askerlerine atılan ateş toplarının gücü mü belirleyici olmuştur.

Anadolu’nun yeniden Yapılanması

Bilinmez ama savaşın sonucu hala tartışılsa da, Yıldırım Beyazıt bir sene sonra Mart ayında ölmüş, kimilerine göre intihar etmiş, sonuçta o dönemdeki Anadolu Beylikleri arasındaki birlik bozulmuş, Timur Osmanlı’nın kendine tehdit olmaması için gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra yurduna dönmüş. Tarihçiler bu savaşı Osmanlı’nın kaybetmesinin Bizans’ın ömrüne yarım asır kattığını, Avrupa’nın Fatih Sultan Mehmet’e kadar Osmanlı tehdidinden uzak hayat sürdüğünü ifade etmişler.

Çubuk Yemeklerinin Yerinde Sunulması

Çubuk barajı kavşağında baraj gölüne yöneliyoruz, balık yiyebileceğimiz bir lokanta bulabilmek için. Piknik yapanların arasından baraj gölü çevresinde küçük bir gezinti yapıyoruz ama burada da umduğumuzu bulamıyoruz. Göl manzaralı bir lokantada balık yeme hayalimizden vazgeçiyoruz mecburen. Çubuk şehir merkezine doğru hareket ediyoruz.

Şehir yıllar öncesine göre oldukça büyümüş ve gelişmiş. Büyüklü küçüklü şık lokantalar, kafeteryalar, pastaneler açılmış, eski konaklar restore edilmiş, Belediye Binası önündeki alan iyi bir dinlenme alanı, parka dönüştürülmüş.

Üniversite yerleşkesi civarında yoğunlaşmış kafeteryaları gördüğümde Yerel Mutfak ve Piyasa Mutfağı tartışmasında durumu korumanın yerelden başladığı düşüncesinde bir kişiyim. Bu nedenle de özenle hazırlanan Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzün “Ankara Yemekleri” ve Sevim AYDOS’un “Çubuk İlçesi Geleneksel Mutfak Kültürü” kitaplarında yer alan yemeklerin ve kültürel değerlerin yerinde tadılabileceği bir ortamın Sonbaharın bereketli günlerinde oluşturmasını da bir beklenti olarak dile getirmek istiyorum.

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi

Şehrin Üniversitenin bulunduğu alana doğru büyüdüğü dikkat çekiyor. Üniversiteli gençlerin şehre hareket ve canlılık kattığını fark ediyorum.

Ankara’ya dönerken Yıldırım Beyazıt’ın tarihteki yenilgisine hüzünlenen Çubuk’un, Yıldırım Beyazıt adını taşıyan üniversitenin kazandırdıklarıyla hüzünleri sevince dönüşmüş ve Çubuk Geleneklerinin, yöresel değerlerinin bilimsel ortama taşınması fırsatı da oluşturulmuş diyorum kendi kendime…

 

 

 

 

                                                                                             


Önemli haberleri kaçırma!

E-posta bültenine abone ol:

Merak etme spam mailler gelmeyecek.